Gürkan Avcı, AKP iktidarının 23 yıllık kültür politikalarını masaya yatırdı

(HABER MERKEZİ)-Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi Genel Başkanı Gürkan Avcı, yaptığı yazılı açıklamayla, AKP iktidarının 23 yıllık kültür politikalarını eleştirerek, “Türkiye’nin kayıp rönesansı ve yok edilen bir miras, kaçırılan bir gelecek” olduğunu söyledi.

DESAM Genel Başkanı Gürkan Avcı, açıklamasında daha sonra şunları söyledi;

Türkiye’nin eğitim, kültür, sanat ve gençlik politikaları alanında çalışan bir Arge kuruluşu olarak, son 23 yılda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının kültür politikalarını değerlendiren vizyon-rapor çalışmasını kamuoyuyla paylaşmak için bir araya geldiklerini söyleyen DESAM Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, şunları söyledi; Yaptığımız çalışma, AKP’nin kültür politikalarındaki yanlışları, ihmalleri ortaya koyarken, Türkiye’nin geleceği için kapsayıcı ve dönüştürücü bir vizyon sunmayı hedeflemektedir.

Son 23 yılda, AKP’nin kültür ve sanat politikaları, Türkiye’nin köklü kültürel mirasını, estetik anlayışını ve sanatsal yaratıcılığını sistematik bir şekilde erozyona uğratmıştır. Bu politikalar, yalnızca güncellenmiş ve özgün bir kültürel vizyon üretememekle kalmamış, aynı zamanda mevcut değerleri de tahrip eden, varoş bir zihniyetle şekillenmiş, kaba ve yoz bir yaklaşımı dayatmıştır.

KÜLTÜREL MİRASIMIZIN YIKIMI
AKP’nin kültür politikaları, Türkiye’nin binlerce yıllık tarihsel ve kültürel birikimini korumak yerine, bu mirası ideolojik bir araç haline getirmiştir. Tarihi eserlerin restorasyon adı altında tahrip edilmesi, arkeolojik alanların rant projelerine kurban edilmesi ve müzelerin işlevsizleştirilmesi, bu zihniyetin en somut göstergeleridir.

AKP, sanat ve edebiyatı, özgür yaratıcılığın bir alanı olarak görmek yerine, kendi ideolojik ajandasını dayatma aracı olarak kullanmıştır. Bağımsız sanatçıların susturulması, tiyatro ve sinema gibi alanlarda sansürün yaygınlaşması, devlet destekli projelerde liyakatsiz isimlerin öne çıkarılması, sanatsal üretimi nitelikten yoksun bir propaganda aygıtına dönüştürmüştür. Edebiyat alanında, başarılı ve donanımlı Türk yazarların eserleri yerine, ideolojik olarak “uygun” bulunan ancak estetik ve entelektüel derinlikten yoksun eserler teşvik edilmiştir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin edebiyat ve sanat sahnesini uluslararası platformlarda marjinalleştirmiş, genç nesillerin yaratıcılığını köreltmiştir.

AKP’nin kültür politikaları, estetik anlayıştan yoksun, kaba ve yüzeysel bir vizyonla şekillenmiştir. Mimari alanda, gökdelenler, AVM’ler ve estetikten uzak beton yığınlarıyla şehirlerimizin ruhu yok edilmiştir. Geleneksel Türk-İslam mimarisinin incelikli estetiği, yerini kitsch ve gösterişçi yapılara bırakmıştır. Örneğin, Çamlıca Camii gibi projeler, estetik bütünlükten uzak, yalnızca büyüklük ve gösteriş üzerinden anlam kazanmaya çalışan bir anlayışın ürünüdür. Bu varoş zihniyeti, şehirlerimizin tarihsel dokusunu ve kültürel kimliğini tahrip etmiştir.

KADİM DEĞERLERİMİZİN EROZYONU
AKP, “milli ve manevi değerler” söylemini bir kalkan olarak kullanırken, bu değerlerin özünü boşaltmıştır. Türk kültürünün derinlikli tasavvuf anlayışı, halk edebiyatı geleneği ve çok kültürlü yapısı, dar bir ideolojik çerçeveye sıkıştırılmıştır. Yerel kültürler, azınlıkların kültürel mirası ve Anadolu’nun çok renkli dokusu, bu politikalarla yok sayılmış veya asimile edilmeye çalışılmıştır. Geleneksel sanatlar, zanaatlar ve folklorik değerler, devlet destekli projelerde yüzeysel bir şekilde ele alınmış, derinlikli bir koruma ve geliştirme çabası gösterilmemiştir.

AKP’nin 23 yıllık iktidarında, kültür ve sanat alanında özgün ve evrensel değerde bir eser ortaya koyulmamıştır. Bunun yerine, mevcut kurumlar zayıflatılmış, sanatçılar ötekileştirilmiş ve kültürel üretim siyasi çıkarlara kurban edilmiştir. Devlet Tiyatroları, opera gibi köklü kurumlar, liyakatsiz atamalar ve bütçe kesintileriyle işlevsiz hale getirilmiştir. Genç sanatçıların desteklenmesi yerine, yandaş isimlere kaynak aktarılmış, bu da sanatsal üretimin niteliğini düşürmüştür.

AKP’nin kültür ve sanat politikaları, Türkiye’yi estetik, entelektüel ve manevi açıdan fakirleştirmiştir. Bu politikalar, yalnızca sanatsal üretimi değil, toplumun ruhunu ve kimliğini de tahrip etmiştir. Biz DESAM olarak, kültür ve sanatın özgür, kapsayıcı ve evrensel bir alan olması gerektiğini savunuyoruz. Türkiye’nin kültürel mirasını korumak, sanatçıların özgürce üretim yapabileceği bir ortam yaratmak ve estetik değerleri yeniden inşa etmek için, bu yıkıcı politikaların sona ermesi şarttır.

KÜLTÜR, BİR MİLLETİN RUHUDUR: AKP’NİN YOK ETTİĞİ MİRAS

Dünya, dijital çağın getirdiği bilgi ve kültür ekonomisine doğru hızla evrilirken, kültür emperyalizmi, kültürel asimilasyon ve dejenerasyon, çok boyutlu ve asimetrik bir tehdit olarak yükselmektedir. Bu çağda, bir ülkenin ruhu, kimliği ve geleceği, ancak doğru, vizyoner ve kapsayıcı kültür politikalarıyla korunabilir ve güçlendirilebilir. Ne yazık ki, AKP’nin 23 yıllık iktidarı, bu tarihi fırsatı heba etmiş; Türkiye’nin kültürel zenginliğini birleştirici bir güç olarak kullanmak yerine, ideolojik darlık, popülist projeler ve kısa vadeli çıkarlarla kültürel mirasımızı erozyona uğratmıştır. Türkiye, küresel – rol model bir kültür merkezi olma potansiyeline sahipken, AKP’nin beceriksiz yöneticileri ve çapsız politikacıları, bu potansiyeli adeta bir bataklığa gömmüştür. DESAM olarak, ortaya koyduğumuz bu vizyonda, AKP’nin kültür politikalarındaki yanlışları, ihmalleri ortaya koyuyor; aynı zamanda, Türkiye’nin kültürel geleceğini yeniden inşa etmek için somut ve insan odaklı öneriler sunuyoruz. Amacımız, sadece eleştirmek değil, aynı zamanda bir uyanış çağrısı yapmak; halkın iradesini harekete geçirerek, Türkiye’yi kültürel bir rönesansa taşımaktır.

İDEOLOJİK DARLIK VE TEK TİPÇİLİK: KÜLTÜRÜN RUHUNU BOĞAN BİR YAKLAŞIM

Kültür, bir toplumun tüm renklerini, çeşitliliğini ve zenginliğini kucaklayan bir alan olmalıdır. Ancak, AKP’nin 23 yıllık kültür politikaları, ideolojik bir lensle şekillenmiş; Türkiye’nin çok katmanlı kimliğini tek bir renge indirgemiştir. Osmanlı mirasına vurgu yapan projeler -tarihi diziler, restorasyon çalışmaları- abartılı bir şekilde ön planda tutulurken, Türkiye’nin diğer kültürel kimlikleri ya görmezden gelinmiş ya da marjinalize edilmiştir. Bu, Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi’nin ruhuna aykırı bir tutumdur ve Türkiye’nin kültürel mozaik söylemini içi boş bir retoriğe dönüştürmüştür.

Kültürel Çeşitliliğin Yok Sayılması: Türkiye’nin çok kültürlü mirası, politik söylemde “mozaik” olarak anılsa da bu mozaik, ideolojik bir tek renklilikle gölgelenmiştir. Yerel – kadim kültürel ifadeler, iktidar desteğiyle kamusal alanda görünür kılınmamış; aksine, bu ifadeler çoğu zaman “bölücü” veya “marjinal” olarak damgalanmıştır.

Sanatın Propaganda Aracına Dönüşmesi: Sanat ve kültür, bağımsızlığını yitirmiş; hükümetin siyasi ajandasına hizmet eden bir propaganda aracı haline getirilmiştir. Hükümet destekli sinema ve dizi projeleri, eleştirel düşünceyi teşvik etmek yerine, iktidarın gündemini pekiştiren içerikler üretmeye zorlanmıştır. Bu, sanatın evrensel ve özgür ruhunu boğmuştur.

Sansür ve Otosansürün Gölgesi: Bağımsız sanatçılar ve kültür üreticileri, artan baskılar nedeniyle ifade özgürlüğünü kaybetmiştir. Eleştirel sergiler, tiyatro oyunları ve filmler, “milli ve manevi değerlere aykırı” olduğu yönünde keyfi gerekçelerle sansürlenmiş; bu da yaratıcı endüstrilerin özgür düşünce üretimini baltalamıştır. Otosansür, sanatçıların en büyük düşmanı haline gelmiştir.

Oysa; Türkiye’nin çok kültürlü kimliğini kucaklayan bir kültür politikası benimsenmeliydi. Tüm kültürel üretimler, devlet tarafından desteklenmeli; bu eserler, uluslararası festivallerde ve dijital platformlarda tanıtılmalıydı. Sanat, ideolojik bir araç olmaktan çıkarılmalı; bağımsız sanatçıların özgürce üretim yapabileceği, sansürden uzak bir ekosistem yaratılmalıydı. İfade özgürlüğü, kültür politikalarının temel taşı haline getirilmeli; sanatçıların ve kültür üreticilerinin seslerini özgürce duyurabileceği bir ortam sağlanmalıydı.

KÜLTÜR MERKEZLERİNİN DÜĞÜN SALONUNA DÖNÜŞMESİ: İŞLEVSİZ ALTYAPI VE KAYIP FIRSATLAR

AKP, kültür merkezleri ve altyapı yatırımları için milyarlarca lira harcamış, ancak bu yatırımlar, nitelikten yoksun, işlevsiz ve popülist projelerle heba edilmiştir. Türkiye’nin dört bir yanındaki kültür merkezleri, düğün salonlarına veya konferans mekanlarına indirgenmiş; gerçek anlamda kültürel üretim ve toplumsal katılım alanları olmaktan çıkmıştır. Bu, kültürel altyapının çöküşü ve halkın kültürden dışlanması anlamına gelmektedir.

Plansız ve Gösterişçi Yatırımlar: Atatürk Kültür Merkezi gibi prestij projeleri, büyük bütçelerle yenilenmiş; ancak bu mekanlar, halkla bağ kuramamış, halkın erişimine kapalı, elitist veya bürokratik kaleler haline gelmiştir. Kültür merkezleri, halkın değil, iktidarın propaganda vitrinleri olarak kullanılmıştır.

Bölgesel Eşitsizlik: Kültürel yatırımlar, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlere yoğunlaşmış; Anadolu’daki şehirler ve kırsal bölgeler, kültürel altyapıdan yoksun bırakılmıştır. Bu, kültürel eşitsizliği derinleştirmiş; Anadolu’nun kültürel potansiyelini gölgede bırakmıştır.

Eğitimle Entegrasyon Eksikliği: Kültür politikaları, eğitim sistemiyle entegre edilememiştir. Okullarda sanat eğitimi, yaratıcı düşünceyi teşvik eden bir müfredattan yoksun kalmış; yüzeysel, sınav odaklı bir yaklaşımla sınırlı bırakılmıştır.

Oysa; Kültür merkezleri, halkın ihtiyaçlarına göre tasarlanmalı; yerel sanatçıların eserlerini sergileyebileceği, gençlerin yaratıcı projeler geliştirebileceği, kadınların ve dezavantajlı grupların kültürel üretime katılabileceği yaşayan mekanlar haline getirilmeliydi. Kültürel yatırımlar, bölgesel eşitsizlikleri giderecek şekilde planlanmalı; Anadolu’daki her şehirde kültür merkezleri, kütüphaneler ve sanat atölyeleri yaygınlaştırılmalıydı. Eğitim sistemi, kültür politikalarıyla entegre edilmeli; sanat, müzik ve tiyatro dersleri, yaratıcı düşünceyi teşvik eden, dijital çağın gerekliliklerine uygun bir müfredatla güçlendirilmeliydi.

KÜLTÜREL DİPLOMASİDEKİ ÇÖKÜŞ: YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ’NÜN HEBA EDİLEN POTANSİYELİ

Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye’nin kültürel diplomasisini küresel bir güç haline getirme potansiyeline sahipken, AKP iktidarı bu kurumu, iç politikaya hizmet eden bir araç olarak konumlandırmış; Türkiye’nin çok katmanlı kültürel kimliğini uluslararası alanda temsil etme fırsatını kaçırmıştır.

Kültürel diplomasi, “yumuşak güç” kavramıyla, bir ülkenin küresel imajını güçlendiren en etkili araçlardan biridir. Ancak, AKP’nin dar vizyonu, bu gücü etkisizleştirmiştir.

İdeolojikleştirilmiş Diplomasi: Yunus Emre Enstitüsü’nün faaliyetleri, Osmanlı mirası ve İslami değerler etrafında şekillenmiş; Türkiye’nin Anadolu’nun antik uygarlıkları, modern sanat hareketleri veya azınlık kültürleri gibi zengin unsurları uluslararası alanda yeterince temsil edilmemiştir.

Küresel İşbirliklerinin Zayıflığı: Türkiye, UNESCO, Goethe Enstitüsü, British Council gibi uluslararası kültür kuruluşlarıyla derin iş birlikleri geliştirememiş; içe dönük bir kültürel diplomasi yürütmüştür. Bu, Türkiye’nin küresel bir kültür aktörü olma şansını elinden almıştır.

Bağımsız Sanatçıların Dışlanması: Uluslararası kültür projelerinde, yerel sanatçılar ve bağımsız kültür üreticileri dışlanmış; devlet destekli projeler, hükümetin siyasi ajandasına uygun isimlerle sınırlı kalmıştır.

Oysa; Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye’nin çok kültürlü kimliğini yansıtan projelerle küresel sahnede parlamalıydı. Örneğin, Alevi müziği, antik edebiyat veya çağdaş Türk sanatı, uluslararası festivallerde ve dijital platformlarda tanıtılmalıydı. UNESCO ve diğer uluslararası kuruluşlarla iş birlikleri güçlendirilmeli; Türkiye, küresel kültür politikalarında lider bir aktör olmalıydı. Bağımsız sanatçılar ve kültür üreticileri, uluslararası projelere aktif bir şekilde dahil edilmeli; Türkiye’nin yaratıcı potansiyeli küresel arenada sergilenmeliydi.

YARATICI ENDÜSTRİLERİN İHMALİ: KÜLTÜR EKONOMİSİNİN ÇÖKÜŞÜ

Dijital çağda, yaratıcı endüstriler -sinema, müzik, oyun tasarımı, tasarım- ekonomik kalkınmanın ve toplumsal dönüşümün motorudur. Güney Kore’nin K-Pop ve sinema sektöründeki başarısı, devlet destekli kültür politikalarının gücünü göstermektedir. Ancak, AKP iktidarı, Türkiye’nin yaratıcı endüstrilerini geliştirmek için hiçbir vizyon ortaya koyamamış; bu alanı bireysel çabalara terk etmiştir.

Yetersiz Destek: Sinema, müzik, oyun tasarımı ve diğer yaratıcı sektörler, devlet tarafından sistematik bir şekilde desteklenmemiştir. Türk sineması, uluslararası alanda sınırlı bir temsil gücüne sahip olmuş; devlet destekli filmler, propaganda içerikli olmaktan öteye gidememiştir.

Kültürel Girişimciliğin Unutulması: Genç sanatçılar ve kültürel girişimciler, finansman, altyapı ve eğitim desteğinden yoksun bırakılmıştır. Türkiye, yaratıcı girişimcilik ekosistemini geliştirememiş; bu da genç nesillerin potansiyelini heba etmiştir.

Dijital Dönüşümün Kaçırılması: Netflix, Spotify, Steam gibi platformlar, kültür üretiminin ve dağıtımının yeni merkezleri haline gelirken, Türkiye bu alanda etkili bir strateji geliştirememiştir. Türk içerik üreticileri, küresel platformlarda rekabet edebilecek destekten mahrum kalmıştır.

Oysa; Yaratıcı endüstriler, ekonomik kalkınmanın bir parçası olarak görülmeli; sinema, müzik, oyun tasarımı ve tasarım sektörlerine yönelik kapsamlı bir destek programı oluşturulmalıydı. Genç sanatçılara ve kültürel girişimcilere yönelik hibe programları, kuluçka merkezleri ve dijital beceri eğitimleri hayata geçirilmeliydi. Türk dizileri, oyunları ve müzikleri, uluslararası platformlarda tanıtılmalı; Türkiye, dijital çağın kültür ekonomisinde lider bir aktör olmalıydı.

KÜLTÜREL MİRASIN TALANI: POPÜLİZM VE TİCARİLEŞME

AKP, kültürel mirasın korunması ve tanıtımı konusunda büyük projelere imza atmış, ancak bu projeler, bilimsel standartlardan uzak, popülist ve ticari kaygılarla şekillenmiştir. Anadolu’nun eşsiz arkeolojik ve tarihi mirası, madencilik ve inşaat projelerine feda edilmiş; restorasyon çalışmaları, kültürel mirasın ruhunu yok eden bir anlayışla yürütülmüştür.

Bilimsel Olmayan Restorasyonlar: Tarihi camiler, köşkler ve hanlar, orijinal dokularına zarar veren, modern malzemelerle yapılan restorasyonlarla tahrip edilmiştir. Bu, kültürel mirasın estetik ve tarihsel değerlerini yok etmiştir.

Ticarileşme Furyası: Tarihi mekanlar, turistik gelir elde etme amacıyla aşırı ticarileştirilmiş; bu, kültürel mirasın uzun vadeli korunmasını riske atmıştır.

Arkeolojik Mirasın İhmali: Anadolu’nun zengin arkeolojik mirası, yeterli koruma ve araştırma desteği alamamış; bazı sit alanları, madencilik ve inşaat projelerine kurban edilmiştir.

Oysa; Restorasyon projeleri, UNESCO standartlarına uygun, bilimsel bir yaklaşımla yürütülmeli; uluslararası uzmanlarla iş birliği yapılmalıydı. Kültürel miras, turistik bir ürün olmaktan çıkarılmalı; toplumsal kimliğin bir parçası olarak korunmalı ve tanıtılmalıydı. Arkeolojik alanlar, kapsamlı bir koruma ve araştırma programı ile desteklenmeli; bu alanlar, eğitim ve kültürel farkındalık için kullanılmalıydı.

HALKIN DIŞLANMASI: KÜLTÜREL EŞİTSİZLİK VE TOPLUMSAL KOPUŞ

Kültürel politikalar, halkın geniş kesimlerini kucaklayan, kapsayıcı ve eşitlikçi bir yaklaşımla şekillenmelidir. Ancak, AKP, kültürel katılımı artırmak yerine, elitist ve ideolojik bir çerçeveye sıkışmış; toplumun farklı kesimlerini kültürden dışlamıştır.

Kültürel Erişimdeki Adaletsizlik: Kültür etkinlikleri ve mekanları, büyük şehirlerdeki elit kesimlere hitap etmiş; kırsal bölgelerdeki ve düşük gelirli grupların kültürel erişimi sınırlı kalmıştır. Bu, kültürel eşitsizliği derinleştirmiştir.

Kadınlar ve Gençlerin Dışlanması: Kültür politikaları, kadınların ve gençlerin kültürel üretime katılımını teşvik edecek programlardan yoksun kalmıştır. Genç sanatçıların projelerini destekleyen bir fon veya kadınların kültürel üretimini öne çıkaran girişimler hayata geçirilmemiştir.

Toplumsal Diyalog Eksikliği: Kültür politikaları, toplumun farklı kesimlerinin ihtiyaçlarını ve taleplerini dikkate alan bir diyalog süreciyle şekillenmemiştir. Bu, politikaların meşruiyetini zayıflatmıştır.

Oysa; Kültürel erişimi artırmak için, kırsal bölgelerde ve düşük gelirli topluluklarda ücretsiz kültür etkinlikleri düzenlenmeliydi. Kadınlar ve gençler için özel kültür programları -sanat bursları, atölyeler, mentorluk programları- hayata geçirilmeliydi. Kültür politikaları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve halkın katılımıyla şekillenmeli; böylece daha kapsayıcı ve meşru politikalar geliştirilebilirdi.

VİZYONSUZLUK VE POPÜLİZM: KÜLTÜR POLİTİKALARININ ÇÖKÜŞÜ

AKP’nin kültür politikaları, uzun vadeli bir vizyondan yoksun kalmış; kısa vadeli, popülist hedeflerle sınırlı kalmıştır. Kültür politikaları, bir toplumun uzun vadeli dönüşümünü ve sürdürülebilir kalkınmasını desteklemelidir. Ancak, AKP’nin yaklaşımı, seçmen tabanını konsolide etmeye yönelik yüzeysel projelerle heba edilmiştir.

Vizyon Eksikliği: Kültür politikaları, dijital dönüşüm, yaratıcı endüstriler ve kültürel diplomasi gibi küresel trendleri yakalayamamış; yerel dinamikleri -kültürel çeşitlilik, toplumsal katılım- göz ardı etmiştir.

Popülist Projeler: Büyük bütçeli ancak etkisiz projeler -tarihi diziler, gösterişçi kültür merkezleri-, kamuoyunda ses getirse de uzun vadeli bir kültürel dönüşüm yaratamamıştır.

Veri ve Araştırma Eksikliği: Kültür politikaları, veri temelli ve araştırmaya dayalı bir yaklaşımla şekillenmelidir. Ancak, AKP, bu alanda yeterli veri ve analiz üretmemiştir.

Oysa; Kültür politikaları, dijital çağın gerekliliklerine uygun, fütürist bir vizyonla şekillenmeliydi. Popülist projeler yerine, sürdürülebilir ve nitelikli kültürel üretim desteklenmeliydi. Kültür politikalarının etkisini ölçmek için veri temelli analizler yapılmalı; bu veriler, politikaların geliştirilmesinde kullanılmalıydı.

YENİ BİR VİZYON: TÜRKİYE’NİN KÜLTÜREL RÖNESANSI

Türkiye, kültürel zenginliğiyle dünyanın önde gelen kültür merkezlerinden biri olma potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli hayata geçirmek için, kültür politikaları şu ilkelerle yeniden inşa edilmelidir:

Dijital Çağa Uyum: Kültür politikaları, dijital platformları ve teknolojileri merkeze almalı; Türk sanatı ve kültürü, küresel dijital ekosistemde lider bir konuma yükseltilmelidir.

Kapsayıcılık ve Çeşitlilik: Türkiye’nin çok kültürlü-derin tarihi kimliği, kültür politikalarının temel taşı olmalı; yalnızca Osmanlı değil tüm tarihi- kültürel ifadeler desteklenmeli ve görünür kılınmalıdır.

Kültürel Diplomasi: Türkiye, yumuşak gücünü artırmak için kültürel diplomasiyi stratejik bir araç olarak kullanmalı; Yunus Emre Enstitüsü, küresel bir kültür markası haline getirilmelidir.

Yaratıcı Endüstriler: Sinema, müzik, oyun tasarımı ve diğer yaratıcı sektörler, ekonomik kalkınmanın motoru olarak görülmeli; genç sanatçılara ve girişimcilere destek sağlanmalıdır.

Toplumsal Katılım: Kültür politikaları, halkın geniş kesimlerini içine alan, eşitlikçi ve kapsayıcı bir yaklaşımla şekillenmeli; kadınlar, gençler ve dezavantajlı gruplar önceliklendirilmelidir.

SONUÇ VE ÇAĞRI:

AKP’nin 23 yıllık kültür ve sanat politikaları, Türkiye’yi bir estetik çöldeki mirasyedi gibi bırakmıştır; ne yeni bir değer yaratılmış ne de var olan korunmuştur. Bu kaba, vizyonsuz zihniyet, yalnızca sanatı değil, milletimizin ruhunu ve kimliğini de çoraklaştırmıştır. Türkiye’nin kültürel zenginliğini yeniden yeşertmek, sanatı ideolojik prangalardan kurtarmak ve estetik bilinci diriltmek için acil bir uyanış şarttır. Tüm halkımızı, bu kültürel soykırıma karşı durmaya, özgür yaratıcılığı savunmaya ve medeniyetimizin derin köklerinden beslenen yeni bir kültür hamlesi başlatmaya çağırıyoruz. Türkiye’nin ruhunu geri almak ve yeni dünyanın en saygın noktasına taşımak için birleşelim!

23 yıllık AKP iktidarı, Türkiye’nin kültürel mirasını yok etmiş; kültürel çeşitliliği, yaratıcılığı ve toplumsal katılımı baltalamıştır. İdeolojik darlık, popülist projeler, işlevsiz altyapılar, kültürel diplomasideki başarısızlık, yaratıcı endüstrilerin ihmali ve kültürel mirasın talanı, bu dönemin utanç verici mirasıdır. Ancak, bu olumsuz tablo, bir uyanış için fırsattır. Türkiye’nin kültürel rönesansı, halkın umudu ve iradesiyle mümkündür. Kültür, bir milletin ruhudur; bu ruhu canlandırmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Siyasi partilerimiz başta olmak üzere ilgili tüm stk’larımızı bu vizyona kulak vermeye; Türkiye’nin kültürel geleceğini, dijital çağın gerekliliklerine uygun, kapsayıcı ve vizyoner bir perspektifle inşa etmeye çağırıyoruz. Vatandaşlarımızı, kültürel haklarına sahip çıkmaya; sanatı, kültürü ve yaratıcılığı yeniden canlandırmak için birleşmeye davet ediyoruz. Türkiye, kültürel zenginliğiyle bir dünya lideri olabilir; yeter ki bu potansiyeli özgür bırakalım!

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor