GÜRKAN AVCI; “TÜRK’LÜĞE ÇAĞCIL VE EVRENSEL BİR TANIM YAPMAMIZ GEREKİYOR!” DEDİ

(HABER MERKEZİ)-İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, yaptığı basın açıklamasıyla, ‘Yeni Bir Milli Kimlik’ Kalkışması Üzerinden ‘TÜRK’lüğü Küçültme Girişimi, İhanet Olarak Sayılacaktır!’ diyerek, “Bugün bizim en önemli vazifemiz şudur ki Türk’lüğü en çağcıl ve en evrensel bir üst kimlik olarak taçlandırmamız gerekiyor, tarihin ve mensubu olduğumuz kadim medeniyetin bize vasiyeti ve mirası budur: Selçuk’lunun, Osmanlı’nın ve çok daha öncellerinin adalet mirasından, İslam’ın evrensel merhametinden, insanlığın ortak hayallerinden süzülen bir kimlik” diye konuştu.
Gürkan Avcı, basın açıklamasında daha sonra şunları söyledi;
“Bugün, Türkiye’nin kader anlarından birinde, İNOSAM olarak tarihi bir sorumlulukla karşınızdayız. Ülkemizin yalnızca kendi sınırları içinde değil, küresel ölçekte bir dönüm noktasında durduğunu görüyoruz. Ancak ne yazık ki, bu kritik eşikte; devleti yönetmekle sorumlu iktidar ve muhalefet partilerimizin idarecilerinin dar çıkar hesapları, ilkesiz dönüşleri ve uluslararası siyasetteki gelişmeleri koltuk hesapları lehine araçsallaştıran manevralarıyla karşı karşıyayız.
Siyasetin U Dönüşleri: İlkesizlik mi, Vizyonsuzluk mu?
Son günlerde, siyasi sahnede yaşananlar, Türk milletinin aklıyla alay edercesine bir tabloyu gözler önüne seriyor. DEM Parti’nin, önce MHP ve ardından AK Parti ile gerçekleştirdiği görüşmeler, yıllarca “terörle iltisaklı” yaftasıyla damgalanan bir hareketin, bugün kapılarda hürmetle karşılanmasını, el üstünde tutulmasını getirdi. Dün “vatan haini” ilan edilenler, bugün hangi sihirli değnekle “ittifak ortağı” oldu? Bu sorunun cevabı, ne yazık ki, iç barış ya da toplumsal uzlaşı gibi yüksek ideallerde değil, siyasi koltukların ve siyasi ikballerin gölgesinde yatıyor.
Sayın parti yöneticileri, Türk milleti bu ilkesiz dönüşlerinizi izliyor ve soruyor: Yıllar boyunca “terör” diyerek ötekileştirdiğiniz, vatandaşlıktan atılsın, maaşları kesilsin, hapse atılsın dediğiniz bir hareketle, bugün hangi gerekçelerle kucaklaşıyorsunuz? Bu ani dönüşlerinizi halka izah etme cesaretiniz var mı? Yoksa, her zamanki gibi, “biz ne yaptığımızı biliyoruz” diyerek milletin aklına ipotek mi koymaya çalışıyorsunuz? Türk milleti, bu fasit manevralarınıza kanmayacak kadar feraset sahibidir!
Eğer barış, sadece sandalye sayısını tamamlamak için bir araçsa; eğer diyalog, sadece anayasa değişikliği için bir kılıfsa, bu samimiyetsizlik, milletin vicdanında mahkum olacaktır. Size nasihatimizdir: Türk milleti, çıkarlarınızı değil, ilkelerinizi görmek istiyor. Samimiyetinizi değil, tutarlılığınızı sorguluyor. Bu millete, hak ettiği saygıyı gösterin!
Barışın Bedeli: Samimiyet, Adalet ve Sorumluluk
Türkiye, tarihinin en kritik sınavlarından birini veriyor. Yıllarca kutuplaşma, ötekileştirme ve düşmanlık diliyle yönetilen bu ülke, şimdi “iç barış” ve “birliktelik” söylemleriyle karşı karşıya. Ancak, barış bir retorik meselesi değildir; barış, bir vicdan meselesidir. Barış, sadece bir partinin değil, 86 milyonun ortak hayali olmalıdır.
Sayın parti yöneticileri, eğer bugün barıştan bahsediyorsanız, geçmişte neden sustunuz? On, yirmi, otuz yıl önce bu adımları atsaydınız, belki binlerce gencimiz hayatta olacaktı. Belki bu topraklarda nefret değil, sevgi yeşerecekti. Dün “terörle mücadele” diyerek toplumu böldünüz, bugün “barış” diyerek koltuklarınızı mı sağlama alıyorsunuz? Bu milletin çocuklarının kanı üzerinden siyaset yapmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?
Barış, bir anayasa değişikliği için araç haline getirilemez. Barış, bir liderin görev süresini uzatmak için kılıf olamaz. Barış, ancak adaletle, eşitlikle ve şeffaflıkla mümkündür. Türk milleti, sizden samimiyet bekliyor. Eğer DEM Parti ile diyalog kurabiliyorsanız, bunu sadece kendi çıkarlarınız için değil, Türkiye’nin geleceği için yapın. Bu diyalog, sadece bir partiyi ittifakınıza katmak için değil, bu ülkenin yaralarını sarmak için olmalıdır.
Dahası, Türkiye’nin barışı, sadece kendi sınırlarımızda değil, küresel ölçekte bir anlam taşımalıdır. Ortadoğu’nun kaosunda bir barış adası olmak, Türkiye’nin tarihsel misyonudur. Ancak bu misyon, ilkesiz ve kapı arkası ittifaklarla değil, ahlaki ve vicdani değerlerle, insan haklarıyla ve adaletle gerçekleştirilebilir. Dünya, Türkiye’yi izliyor. Sizler, bu ülkenin yöneticileri olarak, sadece Türk milletine değil, insanlığa karşı da sorumlusunuz. Bu sorumluluğu, siyasi çıkarlarınız uğruna heba etmeyin!
Türklük ve Kimlik: Yeni Bir Milli Kimlik Kalkışması
MHP’nin “yeni bir milli kimlik” ifadesi, yeni bir fırtınayı tetiklemiştir. Türklük, Cumhuriyetimizin kurucu felsefesinde, bu topraklarda yaşayan herkesi birleştiren bir üst kimlikti. “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” tanımı, ırk, din ya da mezhep ayrımı yapmaksızın, büyük milletimizi bir araya getiren çağcıl bir vizyon olarak tasarlanmıştı. Ancak, bu vizyon, yıllarca sözde milliyetçi, cumhuriyetçi, muhafazakar politikalar eliyle paramparça edilmiştir.
NATO’nun ve operatif olarak CIA’nın karanlık ve grift laboratuvarlarında, ‘Yeşil Kuşak’ zamanlarında kullanışlı bir aparat olmaları için icat edilen, “Ülkücülük, Siyasal İslamcılık, Kürtçülük, Ulusalcılık ve çeşitli sol fraksiyonlar ve kimi dini korelasyonlar” milletimizi birbirine düşman eden, gençlerimizi zehirleyen, özümüzü ve köklerimizi dinamitleyen GDO’lu ideolojilerdir; büyük Türk milletinin ruhuna, birliğine ve geleceğine kasteden virüslerdir. Halen ve bile bile bu ideolojileri savunan günümüz partileri ve siyasileri büyük Türk milletinin sapı bizden olan zararlılarıdır.
Ve dahası yüzyılı aşkın süredir Türklüğü bir ırka indirgeyenler, Kürt’ü, Arap’ı, Çerkez’i, Gürcü’yü, Laz’ı, Ermeni’yi, Musevi’yi dışladı, düşmanlaştırdı. “Türk” deniniz lakin sadece Sünni, Türkçe konuşan, belirli bir ırka mensup olanları kastettiniz. Kürt’e dediniz ki, “Dilini unut, kültürünü terk et.” Arap’a, Çerkez’e, Ermeni’ye dediniz ki, “Ya asimile ol ya da ülkeyi terk et yahut öteki kal.” Bu politika, Türkiye’yi birleştirmek yerine böldü; barışı değil, terörü besledi, büyümeye ve birliğe değil küçülmeye ve parçalanmaya hizmet etti, büyük Türkiye’yi değil küçük ve istikrarsız bir Türkiye’yi yarattı.
MHP yöneticilerine soruyorum, “yeni bir milli kimlik” derken neyi kastediyorsunuz? Türklüğü, anayasal olarak bir ırka mı sabitleyeceksiniz? Eğer öyleyse, bu, Türkiye’nin birliğine değil, bölünmesine hizmet ediyorsunuz. Türklük, bir ırkın değil, bu topraklarda yaşayan 86 milyonun ortak adıdır. Diyarbakır’daki çocuk da, Trabzon’daki genç de, Edirne’deki kadın da, Kars’taki emekli de bu ülkenin evladıdır. Onları “Türk”, “Kürt”, “Alevi”, “Sünni” diye ayırmak, bu milletin ruhuna hançer saplamaktır.
Siyasi partilerimize soruyoruz: Kime Türk denir? Kime Kürt denir? Bu soruların cevabı, ırkta değil, kültürdedir; bu toprakların ortak mirasındadır, geçmişimizde ve gelecek hayalimizdedir. Türklük, bir DNA testi değildir. Bu gerçeği anlamayan basiret, feraset ve akıl, fikir yoksunu, hırs ve nefis düşkünü siyasetçiler yüzünden Türkiye’yi bir tımarhaneye çevirildi. Yeter artık! Bu milleti, içi boş kimlik kavgalarıyla daha fazla yormayın, düşmanlaştırmayın! 21. Yüzyılın dünyasında, insanlığın bilgi toplumuna ve dijital bir medeniyete evrildiği bu günlerde; Cumhuriyetimizin yaptığı Türk’lük tanımını daha da geliştirmemiz ve evrenselleştirmemiz gerekirken; bölen, ayrıştıran, düşmanlaştıran küçük ve cüce bir Türk tanımlaması ve kimlik yapıştırması yapmak hem kadim Türk kimlik ve medeniyetine ve hatta insanlığa ve dünyanın geleceğine ihanettir!
TÜRK: İnsanlığın Vicdanıdır!
Aziz ve necip milletimize, gerçekte köklerinin neye ve kime dayandığını, aslında kim olduklarını ve neyin bakiyesi olduklarını hatırlatma babında altını çizerek ve tekrar sesleniyorum ki; TÜRK’lük bir ırkın, dinin, mezhebin, ideolojinin değil, bir ruhun adıdır; zulmün karanlığına karşı alevlenen bir meşaledir, sömürünün zincirlerini kıran bir iradedir, adaletsizliğin surlarına çarpan bir seldir TÜRK’lük! Türk, etnik bir sınırla değil, insanlığın ortak hayaliyle tanımlanır: Özgürlük, barış ve kardeşlik için çarpan bir yürek, mazlumun gözyaşını silen bir el, haksızlığa karşı dimdik duran bir omuz. Çağları kucaklayan, insanlığın vicdanını uyandıran, evrensel bir vizyondur TÜRK’lük!
Türk, sömürgecinin gölgesine boyun eğmez; zalimin kılıcına diz çökmez. Bosna’nın toplu mezarlarından Filistin’in yaralı sokaklarına, Afrika’nın susuz topraklarından Amerika’nın Asya’nın zincirlenmiş ellerine kadar, her nerede bir mazlum varsa, Türk orada bir umuttur. Çanakkale’de, Yemen’de, Sarıkamış’ta kanla yazılmış destanları, bugün barışla, paylaşımla, kardeşlikle yeniden yazar. Türk, geçmişiyle gurur duyar, ama gözünü geleceğe diker; çünkü Türk, sadece bir milletin değil, insanlığın geleceğinin mimarıdır! Kul hakkına saygılı olan herkes TÜRK’tür!
Türk, kul hakkını, tüm canlıların yaşam hakkını kutsal bilir, insan onurunu göklerden yüce tutar. Din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan, her insanın eşit doğduğuna inanır ve bu eşitlik için mücadele eder. Türk’ün kalbi, bir caminin minaresiyle bir kilisenin çan kulesiyle, bir sinagogun duasıyla ve bir tapınağın sessizliğini yahut bir ateistin inançsızlığını her zaman saygı ve sevgiyle kucaklar. Türk, farklılıkları bir zenginlik, birliği bir güç sayar; çünkü Türk, insanlığın ortak vicdanında bir köprüdür.
Türk, yüksek ahlakın, nezaketin ve erdemin bayraktarıdır. Masumun kılına zarar vermez, ibadethaneleri yıkmaz, mezarları çiğnemez. O, nezaketiyle kalpleri fetheder, erdemiyle yolları aydınlatır, ahlakıyla çağlara meydan okur. Türk’ün duruşu, bir kibir değil, bir tevazudur; bir öfke değil, bir merhamettir; bir intikam değil, bir adalettir. Bu duruş, insanlığa “Biz buradayız!” diye haykırır: “Zulme karşı, adalet için; gözyaşına karşı, barış için!”
Türk, her çağda çağcıl bir vizyonla yeniden doğar. Teknolojinin, bilimin ve sanatın ışığında, insanlığın ilerleyişine öncülük eder. Ama bu ilerleyiş, ruhsuz bir makine değil, vicdanla yoğrulmuş bir medeniyettir. Türk, yapay zekanın soğuk algoritmalarına bile insan sıcaklığını taşır; dijital çağın karmaşasında bile barışın, paylaşmanın ve kardeşliğin kodlarını yazar. Türk, 21. yüzyılın kaosunda bir pusula, bir fenerdir.
TÜRK’lüğe Çağcıl ve Evrensel Bir Tanım Yapmamız Gerekiyor!
Bugün bizim en önemli vazifemiz şudur ki Türk’lüğü en çağcıl ve en evrensel bir üst kimlik olarak taçlandırmamız gerekiyor, tarihin ve mensubu olduğumuz kadim medeniyetin bize vasiyeti ve mirası budur: Selçuk’lunun, Osmanlı’nın ve çok daha öncellerinin adalet mirasından, İslam’ın evrensel merhametinden, insanlığın ortak hayallerinden süzülen bir kimlik. Türk, bir coğrafyaya değil, bir ideale bağlıdır; bir bayrağa değil, bir vicdan sancağına yeminlidir. O, Çanakkale’de düşmana geçit vermeyen Mehmetçik’tir; Bosna’da katliama karşı direnen Boşnak’tır; Filistin’de özgürlük için haykıran çocuk, Afrika’da Amerika’da bir lokma ekmek için mücadele eden annedir. Türk, insanlığın gözyaşını dindirmek için var olan bir ruhtur!
Türk, unutulmazdır, çünkü o, insanlık tarihinin geçmişine ve geleceğinin kalbine kazınmıştır. Türk, medenidir, çünkü o, her çağda yeniden doğar. Türk, cesurdur, çünkü o, zulmün karşısında bir volkan, barışın yanında bir bahardır. Ve Türk, bir merhamettir, şefkattir, sevgidir; çünkü o, insanlığın en güzel hayallerinin, en soylu mücadelelerinin ve en derin vicdanının yansımasıdır.
Türkiye, değil Ortadoğu’nun Dünya’nın Parlayan Yıldızı Olabilir mi?
Türkiye, sadece kendi sınırlarında değil, küresel ölçekte bir sorumluluk taşımalıdırr. Ortadoğu’nun kaosunda bir barış adası, bir demokrasi feneri olma potansiyeline sahibiz. Ancak bu potansiyel, ilkesiz ittifaklarla, tek adam rejiminin gölgesinde, toplumsal ayrışmayla değil; adaletle, demokrasiyle ve insan haklarıyla gerçekleşebilir.
Dünya, Türkiye’yi izliyor. Amerika’sı, İngiltere’si, İsrail’i, bu ülkede atılan adımları dikkatle takip ediyor. PKK’nın silah bırakma süreci, dünya sisteminin onayı olmadan bu kadar kolay ilerleyebilir miydi? Öcalan’ın “Cumhur İttifakı’nın partneri” haline gelmesi, sadece bir tesadüf mü? Hayır! Bu süreç, Türkiye’yi aşan bir senaryonun parçası. Peki, bu senaryoda Türkiye’nin rolü ne? Bir Ortadoğu ülkesine mi dönüşeceğiz, yoksa bağımsız, güçlü, birleştirici bir demokrasi mi olacağız?
Sayın parti yöneticileri, dünya sisteminin size biçtiği role teslim olmayın! Türkiye, birilerinin taşeronu değil, kendi kaderini çizen bir ülkedir. Bu milletin çocukları, sizin küresel aktörlerle yaptığınız pazarlıkların kurbanı olmayı hak etmiyor. Türkiye’yi, Ortadoğu’nun bataklığına değil, insanlığın umut ışığı haline getirin. Bu, sizin tarihi sorumluluğunuzdur.
Çağrımız: Birlik, Adalet ve Gelecek
Türk milleti, tarihinin en kritik anlarından birinde. Ya geçmişin hatalarını tekrarlayarak ayrışacağız ya da yeni bir toplumsal sözleşmeyle birleşeceğiz. Sayın siyasi partilerimizin liderleri, bu milletin sabrını daha fazla sınamayın. Size telkin, tavsiye ve nasihatimizdir ki:
- Samimiyet Gösterin: Barışı, anayasa değişikliği için bir kılıf değil, bu ülkenin yaralarını sarmak ve toparlanmak için bir ideal olarak görün. DEM Parti ile kurduğunuz diyalogu, sadece sandalye sayınızı artırmak için değil, bu milletin birliğini güçlendirmek için kullanın.
- Adaleti Sağlayın: masum KHK’lıların, İmamoğlu’nun ekibinin, protestocu gençlerin uğradığı zulmü sonlandırın. Adalet, sadece yandaşa değil, herkese eşit uygulanmalıdır.
- Türklüğü Yeniden Tanımlayın: Türklüğü bir ırka indirgemekten vazgeçin. Bu ülkenin her evladı, eşit haklara sahip bir Türktür. Diyarbakır’daki gençle, Trabzon’daki genç aynı kültürün, aynı mirasın, aynı ceddin parçasıdır.
- Küresel Vizyon: Türkiye’yi, Ortadoğu’nun kaosuna teslim etmeyin. Bağımsız, güçlü, demokratik bir Türkiye için cesur adımlar atın.
Kasıtlı olarak yoksul, eğitimsiz ve muhtaç bırakılan asil ve de necip Türk milleti, sevgili gençler, bu ülke sizin ellerinizde şekillenecek. Siyasetin gölgesine teslim olmayın. Siyasetçilerin algı oyunlarına boyun eğmeyin. Kutuplaşmadan beslenenlere karşı, birleşerek, dayanışarak cevap verin. Bu topraklarda doğan her çocuk, bu ülkenin eşit evladıdır. Diyarbakır’daki Ahmet, Trabzon’daki Ayşe, Edirne’deki Mehmet, Kars’taki Zeynep; hepsi bu büyük Türk milletinin ruhudur.
Gelin, bu ruhu yeniden inşa edelim. Adaletle, sevgiyle, barışla. Türkiye, sadece bir coğrafya değil, bir hayaldir. Bu hayali, ilkesiz siyasetçilere teslim etmeyeceğiz. Birlikte, daha güçlü, daha adil, daha özgür bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.
Saygılarımızla…”