HAMURA MAYAYI HAYVAN VERİRDİ
Zinhar abartı yok!.. Zerre kadar saptırma yok!..
Ekmeğimizin mayası hayvandan gelirdi. Toprağımızın bereketi, eski çiftçileriizin azameti ve bölgemizin kıymeti de büyük ölçüde hayvan kaynaklıydı. Bizim kuşak o dönemleri yaşamış, hayvan katkısına tanık olmuştur.
Somutlaştıralım…
Yakın akrabalarımızdan biri geçimini atadan öteden kalma geniş sayılabilecek toprağından sağlıyordu. Çok net anımsıyorum; ellili yılların başında gıcırtılı makam arabasını iki öküz çekerdi. Birkaç ta ineği vardı. Eşi, evdeci ve evdeci eşinin yardımıyla süt sağar, yoğurt çalar, tereyağ yapardı. İhtiyaç fazlası satılırdı. Yılda iki-üç dana-tosun da satardı. Yani dolaylı da olsa etini de kendi üretmiş olurdu. Kovanları vardı, bal zaten emeksiz üründü.
Hayvanlar yazının-yabanın otuyla beslenirdi. Her yıl birkaç dönüm tahıl ekilir, hasat sonrası elde edilen saman hayvanların kış yiyeceği olarak saklanırdı. Pamuk ta üretirdi. Fabrikada lifinden ayrılan ve “çiğit” dediğimiz tohumun içi preslenip yağ üretilirdi. Kırılan kabuk olsun, yağ türevi küspe olsun, hayvanlar için son derece yararlı, besin sayılıdı. Demem şu ki, çiftçi yemi için para harcamadığı hayvanın ürünlerinden çok yararlanırdı.
Bugün “Yem pahalı” diyenleri hemen her gün televizyon ekranlarında izlerken aklıma hep o yıllar gelir.
Yemi kurtardık mı? Kurtardık… Gelelim gübreye… O kadar hayvanın gübresi, tarlaları kudurturdu adeta. Doğal gübre; yüzde binyüz organik. Toprağı kirletmiyor. Üstelik beleş ve de her an elinin altında. Ahırı temizledikçe küreklyip bir tarafa yığacaksın, kadar.
Bugün “Gübre pahalı” diyenleri hemen her gün televizyon ekranlarında izlerken aklıma hep o yıllar gelir.
Gübreyi de kurtardık mı? Kurtardık. Sabanı da öküzler çekerdi. Tabii ki kolay iş değildi. Bugün traktörle üç saatte sürülebilen tarla için öküz peşinde her halde iki gün uğraşmak gerekirdi. Büyük toprak ağaları birkaç çift öküz besleyerek zamanı kullanmaya bakardı. Fakat ne var; akaryakıt derdi yok.
Bugün “Mazot pahalı” diyenleri hemen her gün televiyon ekranlarında izlerken aklıma hep o yıllar gelir.
Çağ değişti. Başbakan Adnan Menderes Amerika’ya hayrandı. “Küçük Amerika yapacağım” dediği Adana’nın yatırımcıları kadar çiftçisini de destekliyor, ithal edilen traktörlerden aslan payını Adana alıyordu. Bahsettiğim akrabamız da traktör sahibi oldu. Oldu ama, hayvan beslemekten vaz geçmedi. Sütü yine süt, yoğurdu yine yoğurt, gübresi yine gübreydi. Traktörden sonra işler kolaylaşınca biz dahil, akrabaya ait tarlaları da “yarıya”, yani işletme kendinden tarla bizden çalışacak, kazancı yarı-yarıya paylaşacaktık. Yıllarca öyle yapıldı. Zengin olmuştu. Artık eşi çalışmıyor, işçi çalıştırarak hayvanlarını beslemeyi sürdürdü. “Tarlanın da emeğin de bereketi bunlarda” derdi her zaman.
Günümüzde toprak sahibi olup da hayvanını çayır-çimen ve ürün artıklarıyla besleyen kaç çiftçi kaldı? Köylü bile yumurtasını sütünü marketten alıyor birader!.. Bugün “Yem pahalı, gübre pahalı” diyenleri her gün televizyon ekranlarında izlerken aklıma hep o yıllar gelir.