HDP’li Beştaş: Toprak ve millet bütünlüğünü savunuyoruz

Röportaj: Yener EKİNCİ

ADANA (BÖLGE) – Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında Adana’ya gelen HDP Grup Başkan Vekili ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, gazetemize verdiği röportajda önemli açıklamalarda bulundu. Beştaş, ‘’Kürtlerde bölücü olmak gibi duygu yok fakat asimile olma korkusu var. ‘Dilimi ve inancımı kaybedeceğim’ diye endişe ediyorlar. Türklerde ise bölünme korkusu var. Psikolojik olarak böyle düşünceler mevcut ve bu düşünceleri de politika besliyor. Bütün endişe ve korkuların yersiz olduğunu gittiğimiz her yerde anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin bölünmesinin kimseye faydası olmaz. Bir Kürt kadını olarak gururla söylüyorum ki, ben de bu ülkenin bir yurttaşıyım. Asıl bölücüler, Kürt halkını diliyle, kimliğiyle reddedenlerdir’’ dedi.

 HDP’nin bir Türkiye partisi olma hedefi halen devam ediyor mu? 

Halkların Demokratik Partisi, TBMM’de grubu bulunan 3’ncü büyük partidir. Memleketin her bölgesinden oy almış olması, bir Türkiye partisi olduğunun da göstergesidir. Ülkenin bütün renklerini, bütün kimliklerini ve bütün inançlarını barındıran bir çatı altından siyaset yürütüyoruz. HDP sadece bir Kürt Partisi değildir. Türkiye’de yaşayan 83 milyon vatandaşa hitap ediyor. Bilindiği üzere Türkiye’de yaşayan Kürtler, nüfusun 4’de 1’ini oluşturuyor. Onları görmezden gelerek bir Türkiye partisi olunamaz. Yanı sıra, meclisteki grubu; Müslüman, Hristiyan, Alevi, Arap, Kürt, Türk, Laz, Çerkes gibi zenginliklerden oluşan tek partiyiz. Çünkü bizler, Türkiye’de yaşayan yurttaşlar arasında bir sorun olmadığını düşünüyoruz. Sorunları yaratan gelip geçen iktidarlar ve sistemdir. Bu nedenle ülkenin dört bir yanında barış ve eşitlik talebimizi yükseltmeyi sürdüreceğiz.

1 Eylül Dünya Barış Günü’nü bu yıl biraz daha geniş organizasyonlu kutlamanızın sebebi nedir?

Kendini dayatan bir tablo ile karşı karşıyayız. Ayrıştırma ve kutuplaştırmalardan ötürü sıkıntılı birçok manzaraya tanıklık ediyoruz. Mesela ben Adana milletvekilliği yaptığım dönemden de biliyorum. Burası kozmopolit bir şehir.  Buna karşın insanlar barış içerisinde yaşayabiliyor ancak iktidarın ayrımcı dili yüzünden bir Kürt, Kürtçe konuştuğu için saldırıya uğrayabiliyor. Türkiye’de ekonomik gelişimin, sağlığın ve refahın önünü açacak tek engel barış problemidir. Demokratik bir Anayasa ile Sünni camide, Alevi Cemevi’nde ibadet etsin, isteyen kendi dilini konuşsun ve herkes barış içinde yaşasın. Dolayısıyla bu sorun çözülmeden. Diğer sorunlar da çözülemiyor. Bizim için barış, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en önemli olgudur.

Kadın haklarını savunan bir partinin kadın bir milletvekili olarak İstanbul Sözleşmesi tartışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Son zamanlarda hem iktidar hem de iktidara yakın medya ve kuruluşlar tarafından dillendirilen bir husus da İstanbul Sözleşmesi’nin hedef gösterilerek kaldırılmasının salık verilmesidir. Cumhurbaşkanı tarafından “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” şeklinde gelen yorum; kadın kazanımlarından rahatsızlık duyan bütün çevreleri harekete geçirmiş ve Sözleşme, adeta toplumu bir felakete sürükleyeceğine dönük bir dil ve yöntemle yüksek perdeden eleştirilmeye başlanmıştır. Oysa İstanbul Sözleşmesi; kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemede önemli bir adım olup Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, TBMM’nin de ilk onayladığı sözleşme olması açısından dikkate değerdir. Gelinen aşamada ise Sözleşme’yi hedefe alan bu yaklaşımın tüm kazanımları berhava edeceği açıktır. Sözleşme’nin amacı; “kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirme yolu da dâhil olmak üzere kadınlarla erkekler arasında maddi (fiili) eşitliği sağlamak; ev içi şiddetin tüm mağdurlarının ve kadına yönelik şiddet mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı çerçeve, politika ve önlemler geliştirmek; kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası iş birliğini yaygınlaştırmak; kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde iş birliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak” olarak tanımlanmıştır.

KADINLARI TAMAMEN YOK SAYAN BİR ZİHNİYET

Sözleşme taraf devletlere, ‘herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamusal gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için, gerekli olan hukuki ve diğer önlemleri’ alma sorumluluğunu yüklemektedir. Türkiye, ülkenin sürekli gündeminde olan eril şiddet sonucu yaşam hakkı ihlalleri başta olmak üzere kadınların maruz kaldığı ağır hak ihlallerini sona erdirecek tek bir adım atmadığı gibi şiddetin bilhassa yargı pratikleri ile meşrulaşmasına zemin hazırlayıcı hamlelerde bulunmuştur. İlk imza edildiğinde iktidarın gurur kaynağı olarak lanse ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin hedef gösterilmesinin tek bir izahı bulunmaktadır, o da, kadınları tamamen yok sayan bir zihniyet inşasına ilişkin tahayyüldür.

KADINI SOYUTLAMAK TOPLUMUN TÜMÜ İÇİN YIKIMDIR

Toplumun diğer yarısını oluşturan kadınların mücadelesi, kadınların on yıllar boyunca elde ettiği kazanımları ayakta tutmak ve ileriye taşımak için çığır açıcı olmuştur. Buna karşın kadını toplumsal yaşamdan soyutlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesinin toplumun tümü için büyük bir yıkım olacağı açıktır. Bu nedenle Türkiye’nin ev sahipliğinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinin tüm topluma iyi bir şekilde izah edilmesi ve gereklerinin yerine getirilmesi için çalışmalar yürütülmesi hayati önemde olup parlamento; halk egemenliğinin bir yansıması olarak, kadın kazanımları için derhal harekete geçmeli ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’ye yüklediği sorumlulukların gerçekleştirilmesi için gerekli araştırma ve inceleme çalışmalarına başlamalıdır.

HDP’de siyaset yapanların ve Kürt kökenli vatandaşların isteği ve amacı, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bölmek veya parçalamak mıdır?

Bölmek değil tam tersine birleştirmek istiyoruz. Biz HDP olarak, Kürt meselesinin çözümünü demokratik bir anayasa ile sağlamayı amaçlıyoruz. Ayrıştırmayı ve kutuplaştırmayı önlemek amacıyla çalışmalar yürütüyoruz. Bizim programımız, ilkelerimiz, siyasetimiz çok açık. Biz Türkiye’yi neden bölmek isteyelim? Bir Kürt kadını olarak gururla söylüyorum ki, ben de bu ülkenin bir yurttaşıyım. Asıl bölücüler, Kürt halkını diliyle, kimliğiyle reddedenlerdir. Biz, Türkiye’de 83 milyon insanın aynı koşullarda, aynı haklarda birlikte yaşamasını istiyoruz. Kürtlerde bölücü olmak gibi duygu yok. Fakat Kürtlerde asimile olma korkusu var. ‘Dilimi ve inancımı kaybedeceğim’ diye endişe ediyorlar. Türklerde ise bölünme korkusu var. Psikolojik olarak böyle düşünceler var ve bu düşünceleri de politika besliyor. Bütün endişe ve korkuların yersiz olduğunu gittiğimiz her yerde anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin bölünmesinin kimseye faydası olmaz. Hem toprak olarak, hem millet olarak bölücü değiliz demek istemiyorum, çünkü zaten bölücü değiliz. Tekrar söylüyorum. Asıl bölen ayrımcılığı yapanlardır.

Yakın bir zamanda seçim olsa sizce nasıl bir sonuç ortaya çıkacak?

Biz parti olarak her zaman seçime hazırız. Tek bir kaygımız söz konusu değil. Mevcut iktidar, yapılacak ilk seçimde çoğunluğu kaybedecektir. Şu anda Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 50 artı 1’i alamayacağını, böyle bir oranın çok altında olduğunu kendi kalemşörleri bile yavaştan yazmaya başladılar. Bütün anketlerde baş aşağı bir düşüşün olduğunu görüyoruz. Salgın döneminde kendi tabanlarında ciddi bir oy ve destek kaybı yaşadıklarını biliyoruz. Önümüzdeki günlerde anketler, siyasetteki gelişmeleri her an değiştirebilir.

Bu sohbetin gerçekleşmesine zaman ayırdığınız için teşekkür ederim

Ben teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Spor