İĞTİŞAŞ’A GİDEN YOLLARA KUŞBAKIŞI NAZAR EDELİM

SEKİZİNCİ BÖLÜM
Çılgın çarpışmalar üçüncü gün, taraf büyüklerinin ve akıllı din adamlarının gayretleriyle şiddetini yitirdi. Gerçi sonraki günlerde de yer yer silâh sesleri ve imdat çığlıkları duyuluyordu. Nihayet, ilk olarak Karaisalı’daki yedek askerler gelerek çatışmaları durdurdular. Zor olan, her tarafta yatan ölülerin toplanmasıydı. Ermeniler ölülerin çoğunu Seyhan Nehrine atarken, Müslümanlar da mezarlıklara taşıdıkları rahmetlileri büyük çukurlara yatırdılar. Bu arada Adana’nın, yazılanlara göre, en az 8’de 1’i yanmış-yıkılmıştı.
24 Nisan’da, yine kim veya kimler tarafından başlatıldığı bilinmeyen ikinci dalga ile gerçekten Adanalılar ve Adana hem can, hem mal hem de kültür miraslarını kaybettiler. İkinci Dalga’ya gelmeden önce, yerli ve dış kaynakları tarayıp elimden geldiğince tarafsız gözle aldığım notları değerlendirmek istedim.
BAHRİ PAŞA’NIN İSTİFASI
Süleyman Bahri Paşa 1898’de Adana Valisi olduğunda kentte dinler veya cemaatlar arası dikkate değer her hangi bir gerginlik veya ayrılık yoktu. On yıllık Adana Valiliği süresince sayısız imar ve onarım işleri yaptırırken pek çok Ermeni usta ve zenaatkâra iş vermişti. Zaten Adana’ya geldiğinde kent adına karşılayan Belediye Başkanı Mangoyan da, ondan önceki iki belediye başkanı da Ermeniydi. Kısacası, Bahri Paşa Ermeniler tarafından da saygı görüyor, seviliyordu.
24 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyetle gelen özgürlük üzerine Anadolu’nun bazı yerlerindeki hristiyan toplumlardan ayrılıkçı sesler duyulur oldu. Sadrazam Damat Ferit Paşa özellikle Ermenileri kontrol altına almak gerektiğini Padişah İkinci Abdülhamit’e telkin ederken, cemaatle arası iyi olduğu için Bahri Paşa’nın da görevden alınmasını istedi. Sultan direniyordu. Durumu öğrenen Bahri Paşa istifa ederek Adana’dan ayrıldı. Yerine Mirliva Ali Paşa’nın gelişi Ermenileri memnun etmemiş, endişe verici ses çıkaran gençler sık sık daha yüksek özgürlük anlamında gösteriler yapmaya başlamıştı. Ali Paşa kısa bir süre sonra makamı Cevad Bey’e devretti. Yeni Vali nazik fakat yönetim becerisi zayıf biriydi (yerli ve yabancı kaynakların tamamı aynı görüşte). Lincoln, Nebraska Üniversitesinin Ermeni asıllı okutmanlarından Bedross Der Matossian’ın ifadesine göre, zayıf karakterli Cevad Bey’in gelişi ile gerginlik yükselmeye başladı.
Sis Katogikos’u Sahag Kozan’daki havanın giderek ısındığını ve her iki tarafın fanatikleri tarafından tehditkâr hareketlerin sergilendiğini bildiren mektubu İstanbul’a göndererek önlem için yardım istedi. Gelen cevapta ise, “Adana’da Ermeni-Türk kardeşliğini hiçbir akım bozamaz” anlamında ifadeler kullanılmış, önleme gerek olmadığı bildirilmişti.
DAHİLİYE NAZIRI, VALİ BEYE BİR İNANSAYMIŞ
Dahiliye Nazırı (İç İşleri Bakanı) Hüseyin Hilmi Paşa. 1897’de Adana Valisi olmuş. Dirayetli, vazifeşinas biri. Görevdeyken, zararlı faaliyetleri görülen Avusturya Konsolosu’nun yurtdışına gönderilmesinde tavırlı olmuş. Avusturyalılar “Vali özür dilesin kapatalım” demişse de Hüseyin Hilmi Paşa, “Darağacına da götürülsem özür dilemem” deyince görevden alınmış. Sonraları önemli makamlarda bulunmuş ve nihayet Dahiliye Nazırı olmuş…
Gel zaman, git zaman, Adana Valisi Cevad Bey’den aralıklarla “Yakınma ve İmdat” başvuruları ulaşmış Paşaya. Vali, “Ortalık gergin. Her an büyük çatışma çıkabilir. Elimde bastıracak kuvvet yok. Olayları patlatacak kıvılcım çıkmak üzere. Destek verin” anlamında adeta yakarmış. Hüseyin Hilmi Paşa bizzat kaleme kâğıda sarılıp yazmış: “Sayın Vali Bey…” diye başlamış ve sürdürmüş: Ben de Adana valiliği yaptım. Halkını çok iyi tanıyorum. Adana’daki Türkler ve Ermeniler kardeştir. Aralarında asla çatışma olmaz.
Nazır Hilmi Paşa’nın bu ifadesi de net olarak gösteriyor ki, İğtişaş denilen kıyametimsi olayların arkasındaki temel nedeni din farklılığında arayanlar bence boşuna kürek çekerler.
YARIN: OLAYLARA YENİDEN DÖNELİM