İKİ KURT ÇIKMIŞTI MEYDANE İKİSİ BİRBİRİNDEN MERDANE

Karşılaşmanın sıcaklığı ve içtenliği her iki tarafı yumuşatmıştı. Vagona geçer geçmez  Allen Brooke İsmet Paşa’ya bir belge uzatırken, “Efendim…” dedi, “Sör Churchill 1909’da da Türkiye’yi ziyyaret etmiş, Atatürk dahil birçok yüksek düzey devlet adamlarıyla görüşmüştü. Bunlar arasında Cumhuriyetim kuruluşunda bulunan zevat da bulunuyordu.”

İnönü Fransızca biliyordu. Cumhurbaşkanı olduktan sona İngilizceyi de öğrenmeye çalışmış fakat orta düzeye bile erişememişti henüz. Aynı şekilde Churchill de Fransızca öğrenmeye çalışmış fakat o da orta dereceyi bulamamıştı. Başlangıçta, tercümansız konuşmaya çalıştılar. İnönü’nün yarıbuçuk İngilizcesine Churchill de yetersiz Fransızcasıyla karşılık vermeye çalışırken “fikir başka-zikir başka” oluyor, birbirlerini tam anlamadan güya konuşmayı sürdürüyorlardı. Yanlarında bulunanlar da sık sık gülünce, taraflar kendi dillerine dönmek zorunda kaldılar. Fakat iki günlük buluşma süresince, resmi konular arasında yabancı dilleriyle konuşmayı inatla sürdürdüler. Sadece bu davranışları bile, bu tarihi buluşmayı renklendirmeye yetmişti sanki.

GELELİM ŞİMDİ BELGEYE

Churchill, Allen Brooke tarafından İsmet Paşa’ya sunulan belgenin bir suretini çıkarıp okumaya başladı. Genel anlamda ifade etmek gerekirse, konuk başbakan askeri ve siyasi çalışmalar ışığında, Balkanlarda çıkabilecek karışıklık halinde Türkiye’nin saldırıya uğrayabileceğini vurguluyordu. Bu itibarla da, Trakya’da askeri üs kurmanın her iki taraf için yararlı olacağına işaret ediyordu. Churchill, bu hususta Roosevelt’in de aynı görüşü paylaştığını “elçi” sıfatıyla eklemişti sözlerine.

İsmet Paşa böyle bir teklifi beklediği için hazırlıklıydı ve “Türkiye tarafsızdır ve tarafsızlığını korumak ister” derken ikna edici cümleler sarf etti. “Üstelik, üst üste savaşlar geçirdiğiiçin yakılıp-yıkılmış bir ülkenin tam ayağa kalkmak üzereyken yeni bir savaşta taraftar olması, beklentilerin tam aksine yol açabilir” anlamında konuştu. Churchill zor bir görüşme platformunda olduğunu anlamıştı. Bu kez de, “Bizimle birlik olmazsanız yrın Sovyetler Birliği ile başınız belaya girer ve o zaman da bizden yardım alamazsınız” dedi. Bu bir tehditti ve İsmet Paşa bu kadarcık ifadenin arkasındaki derin anlamı elbette anlamıştı.  Başını salladı ve “Yemeğe geçelim, sonra devam ederiz” dedi.

ŞALGAM DİPLOMATİK

KRİZE YOL AÇACAKTI

Yemek vagonu zaten hazırdı. Menüde tavuk Çorba, peynirli börek, garnitürlü bonfile, Marul,karnabahar graten, krem şokola ve meyve vardı. Churchill, krem şokola dışında her şeyden yedi. Bu arada ilk kez denediği şalgamı çok beğendi ve bardak bardak içti. Bir süre sonra, görüşmeler arası boşlukta yine şalgam içerken dayanamadı, tarifini istedi. Ne var ki orada bulunanların hiç biri şalgamın nasıl yapıldığını bilmiyordu. Heyetten bir kişi görevlendirilip Adana’ya gönderildi. Kentin en ünlü şalgam üreticisinin getirilmesi amaçlanıyordu.

Nitekim akşam üstü şalgamcı Churchill’in karşısına çıkarıldı. Tipik bir Adanalıydı. Duruşuyla saygılı fakat bakışlarıyla fütursuzdu. İngilizler arasında bulunan Binbaşı Barkins, ana dili İngilizce kadar Türkçe biliyordu. Sık sık özgün deyimlerimizi yerinde kullanabilecek kadar hakimdi dilimize. Öyle ki, şalgamcı Barkins’in İngilizce bilen bir Türk olduğunu sanmıştı.

Şalgamcı, tarifi verdikten sonra ekledi: “Yalnız bir de şu var. Benim şalgamın bir de sırrı var ki, bu sırrı asla söyleyemem. Rahmetli babam yemin ettirdiydi. Açıklamam imkansız.” Churchill adamın babacan tavrından ve içtenliğinden hoşlanmıştı. Gülerek “Yahu ben koskoca İngilterenin başbakanıyım, Şimdi orayı bırakıp Adana’da şalgamcılık mı yapacağım. Söyle şu sırrı artık” deyince, şalgamcı

“Mesel o değil paşam…” diye söze başlarken uyardılar: “Konuğumuz paşa değil, sivil başbakandır…”

Churchill’in yüzü düşmüş gibiydi. Şalgamcının inadı havaya hafif te olsa gerginlik vermişti. Tercüman Barkins şalgamcıya sert çıktı ve aralarına şu konşma geçti:

“Şalgamcı Bey, bu yaptığın nezakete uymaz. Lütfen şu sırrını açıkla.”

“Açıklayamam. Babam çocuklarımın başına yemin ettirdiydi.”

“Genç arkadaşım, bak, kalp kırmayalım…”

“Kusura bakma!.. Bizde yemin yemindir…”

Barkins sinirlendi ve “Devlet Su İşleri, bırak bu işleri… Yok yeminmiş, yok bilmem neymiş…”

Gerginliğin arttığını gören İsmet Paşa araya girdi ve “Bakınız, şalgamcının sır vermemesi Türklerin tabiatını gösterir ve bizim de Müttefiklere ait sırları diğer devletlere vermeyeceğimizin kanıtıdır” diyerek konuyu kapattı ve müzakerelere yeniden başlandı.

Barkins’in son cümlesinde hayret verici tarafa dikkat etmek gerek; Devlet Su İşleri o zaman henüz kurulmamıştı bile…

YARIN: GÖRÜŞMELER… GÖRÜŞMELER…

FOTOĞRAFLAR

İNÖNÜ – CHURCHILL

KAFA YARIP GÖZ ÇIKARDILAR: İnönü Fransızca biliyordu. İngilizceyi de öğrenmeye çalışmış fakat orta düzeye bile erişememişti. Churchill de Fransızca öğrenmeye çalışmış fakat o da orta dereceyi bulamamıştı. Başlangıçta, tercümansız konuşmaya çalıştılar. İnönü’nün yarıbuçuk İngilizcesine Churchill de yetersiz Fransızcasıyla karşılık vermeye çalışırken “fikir başka-zikir başka” oluyorYanlarında bulunanlar da sık sık gülüyordu.

YEMEKTE

ÜST DÜZEY AĞIRLAMADA ŞALGAM: Yemek Vagonundaki hazırlık mükemmeldi ve servis belki Londra ortalamasının üstündeydi. Churchill bardak bardak şalgam içmiş ve sonra da tarifini istemişti.

PÜRO

CHURCHILL’DEN KALAN HATIRA: Winston Churchill’in fotoğrafları arasında pürusuz olanını görmek neredeyse imkansız. Uçağına bile rahatça püro tüttürmesi için özel düzenek yapılmıştı. Üstünde adı yazılı püro muhafazalarından birkaç tanesi hatıra olarak kalmıştı. Son gidişimde sadece bir tanesini görünce üzüldüm. İnşallah bu kaybolmaz.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor