İNGİLİZLERİN ÜSTÜ KAPALI TEHDİTLERİ “AŞİKAR” HALE GETİRMELERİ SÖKMEDİ

Düşündüm de, ayrıntılara derinlemesine girecek olursak bu yazı çok sıkıcı olacak ve sadece akademik anlamda araştırma yapanların işine yarayacak. Açıkça söyleyelim; gereksiz ayrıntılar, okunmaz hale getirir. Bu nedenle de, olup bitenleri ana başlıklarıyla ve çoook özet anlatımlarla sunmaya çalışacağım.

Winston Chhurchill’in kafasındaki plan üç etaptan oluşuyordu:

  1. Türk ordusunun modern silahlarla donatılması,
  2. Türkiye’deki üs ve uygun sahaları Müttefiklerin kullanması,
  3. Türkiye’nin kendi saflarında savaşa katılması.

İngiliz tarafı, özellikle İtalya’ya karşı esaslı br savaşın başlatılmasını istiyordu. Ancak, Balkanları ele geçirmiş olan Almanlara rağmen bunu yapmak zor olurdu. Halbuki Trakya’da teşkilatlanacak üs faaliyetleri işi çok kolaylaştıracaktı.

İSMET İNÖNÜ VATANDAŞI

EKMEKSİZ Mİ BIRAKMIŞTI

Parantez açıyoruz.

O dönemde, Batı yanımız Almanya liderliğindeki Mihver Güçlerin; Güneydoğumuzdaki  Suriye, Irak ve Kıbrıs ise İngilizlerin yoğun kontrolü altındaydı. Yani, biz iki düşman arasındaki tampon durumundaydık ve bu itibarla da her iki taraf kendilerinden yana olmamızı istiyordu. Bu istekler çoğu kez baskı ve tehditlerle yapılıyordu. Halkın tabiriyle söyleyelim, kafasındaki 40 tilkinin birbirine değmeden dolaştığı İsmet Paşa, her iki tarafı da oyalamayı, baskıları soğutmayı başarmıştı. Ancak taraflardan birinden, veya Sovyetler Birliğinden her an saldırı gelebileceğini de hesaba katmak zorundaydı. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarının ağır yaraları henüz tam kapanmamışken, olasılığı bile kanı donduracak kadar tehlikeliydi. Fakat koşullar her bakımdan hazırlıklı olmamızı gerektiriyordu.

Seferberlik ilan edildi. Tatbikat yoğunlaştırıldı. Erkek Lisesi öğrencilere askeri eğitim verilmeye başlandı. Ardından, kız Liselerinde de, kısa süreli de olsa benzer uygulamalara geçildi.Savaş durumunda askeri aç bırakmamak için silolar, ambarlar buğdayla dolduruldu. Kalan tahıl israfını önlemek amacıyla da ekmek karneye bağlandı. Her aile, nüfus sayısına göre verilen kupon karşılığı ekmek alabilecekti. Geceleri karartma uygulamaları da sık sık baş vurulan önlemler arasındaydı.

Bütün bunlar, o yıllardaki koşullar altına son derece gerekli ve bir o kadar önemliydi. Ancak, savaş sonrası yıllarda “İsmet Paşa buğdayımızı silolarda çürüttü de bizi ekmeksiz bıraktı” şeklinde yakışıksız slogan yaygınlaştı. Güvenlik açısından ve silolara uzak bazı belde camilerinde istiflenen tahıl çuvalları vardı. Çirkin siyaset, bunu bile sefilce diline dolarken “Camileri ahıra çevirdi, namazı yasakladı” gibi lanse edegeldi. Bu tür kirli siyaset ne yazık ki günümüze dek uzanmıştır.

Savaştan yıllar sonra, muhalefetteki İsmet Paşa’nın karşısına çıkan bir genç,  “Unutur muyum. Bizi ekmeksiz bırakmıştın.” deyince, Paşa, “Ekmeksiz kaldın ama babasız kalmadın” diye karşılık vermişti.

Parantezi kapıyoruz.

İNGİLİZLER, “TÜRKİYE

BİZE GEREKLİ” DİYOR

İngiliz Başbakan planını şöyle açıkladı:

“Kapsamlı bir saldırı ile İtalya’yı rahatça saf dışı bırakabiliriz. Böylece, Balkanlardaki Almanlar yalnız kalacak. Kuzey’den inecek Sovyetler Birliği ile Türkiye’deki güçlü cephe arasında sıkışacak. Bu da Almanların yenilgisini çok kolay hale getirecektir. Tabii burada en önemli nokta, Mihver Güçlerin bol bol yararlandığı zengin Romanya petrol tesislerinin ateşe verilmesidir ki, bunu da ancak Türkiye üzerinden yapabiliriz .”

Türk tarafı, askeri yönden planı “işler” kabul etmekle beraber savaşa girmemiz için yeterli görmediğini açıkladı. Sovyetlerin emperyalist emellerle bize karşı harekete geçmeleri olasıydı. Ayrıca, Mihver Güçler de, sonunda kaybedecek de olsalar herhalde bir anda teslim olmayacaklar, karşı ataklarla bize büyük zarar verebileceklerdi. Böyle bir sonuç gerçek anlamda felaketimiz olurdu. Zaten sıfırın altında başlayan sanayileşme gayretimiz yeni yeni kendini bulurken üç-beş bomba onun da canına okuyabilirdi. Hele ki, maazallah, İstanbul’a  gelebilecek saldırı bu kenti mahvederdi. Çünkü yapıların yarıdan çok fazlası ahşaptı ve çıkacak yangınları söndürebilmek hiç de olası değildi.

Bir bakıma, Churchill Sovyet saldırısıyla korkutmaya çalışırken bizim zaten böyle bir tehlikeyi hesapladığımı görmüş ve tezimizin hiç de boş olmadığını anlamıştı. Fakat, ne olursa olsun, Türkiye savaşa girmeliydi ve bunun için destek gerekiyorsa, desteklenmeliydi. Görüşmelerin sonu da bu yöne gidiyor gibiydi.

YARIN: KİM KİMİ İKNA ETTİ BELLİ DEĞİL

FOTOĞRAFLAR

İNÖNÜ

CHURCHILL PÜRO ÜSTÜNE PÜRO YAKTI:  İsmet İnönü’nün ne kadar çetin ceviz olduğunu duymuştu ama bu kadarını da beklemiyordu. Mülakat boyunca bir püroyu söndürürken diğerini yakıyor, Paşa’nın ikna edici sözlerine nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu.

TELGRAF

ÇAĞIN EN MODERN ALETLERİNDENDİ: Telsiz vardı ama uzak mesafelerle hızlı haberleşmenin tek yolu halen de telgraftı. Mülakat vagonuna bir de telgraf sistemi kurulmuştu. Çörçil bunu ancak ayrılırken İngiltere’ye tek cümlelik sonucu bildirmek için kullanmıştı

RÖLYEF

YENİCE KÜLTÜR PARKINDAN: Tarihi buluşmanın yapıldığı Yenice’de düzenlenen parkta bulunan rölyeflerden biri, İsmet İnönü ile Churchill’in el sıkıştığı anı simgelemekte.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor