İNGİLTERE KABİNESİ ÇOK BOZULDU ERMENİ ADANALILAR YOLA DİZİLDİ

BEŞİNCİ BÖLÜM

İtilâf devletleri Osmanlı’yı Sevr ile yerle bir ettiğine inanmıştı. En ağababaları İngiltere, diğer ağababa Fransa ile taa 1915’teki Skys-Pickot anlaşması uyarınca Türkleri dar alana hapsedip en verimli toprakları sahiplenmeyi plânlamıştı. Zaten Sevr Anlaşması ile bu plânın yüzde 90’ı gerçekleşmişti; daha doğrusu öyle inanıyordu. Hal böyle iken, işgalin en önemli cephelerindeki Fransızlar beklemedikleri biçimde havlu atarak Anadolu’dan çekilme anlaşmasını imzalayınca, İngiltere kabinesi yerinden zıpladı. Hepsi bir yana, Ankara Antlaşması ile artık resmen kabul edilmiş bir Türkiye Devleti, itilâf devletleri için umut kırıcıydı.

İngiliz hükümeti haberi Paris Büyükelçiliğinden alır almaz antlaşma metninin acilen tercümesini istedi. Elçilik, elinden gelen tüm gayreti göstererek anlaşma metnini tercüme edip Londra’ya geçtiğinde moraller iyice sarsıldı. Çünkü artık Güney Cephelerini de kontrol edebilen, üstelik Fransızların elindeki tüm savaş gereçlerini devralacak olan yepyeni bir devlet vardı.

ERMENİLER PANİKTE

Ankara Anlaşmasıyla şok geçirenler sadece İngilizler değildi. Adana’da Kilikya Ermeni Cumhuriyetini (!) kurmayı hayâl eden maceraperest Ermeniler de şaşkınlık ve korku içine düşmüştü. Fransa’yı protesto amacıyla işyerlerini kapatıp taşkınlık içinde gösterişlere kalkıştılar. “Kemalistler gelince intikam peşinde katliam yapar” korkusu içindeydiler. General Duffieux, ileri gelen hristiyanları toplayıp “Sıkıyönetim devam ediyor. Gösteriler ve protesto eylemleri durdurulsun. Korkulacak bir şey yok.” dediyse de insanlıkla bağdaşmayan işkence ve cinayetleri bulunan serseriler korkup kaçmaya başladılar.

Bunun üzerine Pozantı’da bulunan Vilayet Yöneticileri kalan Ermenilere güvence verip gitmemeleri için öneriler götürmeyi düşündü. 15 Kasım günü iki tarafın temsilcileri Kelebek İstasyonunda bir araya geldi.

Belediye Reisi Dıblanzade Mehmet Fuat, Suphi Paşa ve Dr. Eşref dillerinin döndüğü kadar “Kaçmayın, tıpkı eskiden olduğu gibi kardeşçe yaşayabilir, birbirimizin bayramını kutlayarak kentimizi daha güzel günlere birlikte taşıyabiliriz. Burada atalarınızın mezarları, kiliseleriniz var. Mustafa Kemal Paşa da 5 Ağustos tarihli Adana Beyannamesinde size aynı güvenceleri vermişti” anlamında konuştularsa da karşı taraf tedirgindi.

Ermeni temsilciler, söylenenleri hazmetmek istercesine uzunca bir süre birbirlerine bakarak sessiz kaldıktan sonra şöyle konuştular: “Hiç kuşkusuz sizlerin samimiyetine inanıyor ve kesinlikle güveniyoruz. Fakat Fransa ile yapılan anlaşmada Ermenilerin yaşamını garanti altına alacak bir madde yok. Sizlerin de uluslar arası platformlarda resmi sıfatınız yok. Fakat sizden aldığımız sözü cemaatimize taşıyıp kararı kendilerine bırakacağız.”

VE, KAÇIŞ BAŞLADI

Kelebek toplantısından sonra bölgeye gelen “Kemalist” yetkililer ve Anlaşmaya imza koyan Fransız devlet adamları da “Kaçmayın, göçmeyin” anlamında konuşmalar yaptı. Öneri ve güvenceler kâr etmedi. “İçimizdeki canilerin yaptığını bize ödeteceklerdir” korkusuyla taşıyabilecekleri kadar eşya ile  Mersin’e giderek vapurlarla memleketi terk ettiler. Bir hafta geçmemişti, Adana’da birkaç memur ve hasta dışında Ermeni kalmadı. Korku ve telaş o kadar derindi ki, yetim çocuklar sahipsiz ve kimsesiz vaziyette ortada kaldı. Okullar kapandı. İşyerlerinde darabalar indi.

Fransız kurmay heyeti, Adana’dan henüz ayrılmamış olan Ermeni din adamları ile yakın ilişki içindeydi. Kontrol dışı nahoş olaylara karşı hem Fransızlar hem de Türk yetkililer dikkat kesilmişlerdi. Ermeniler, hasta ve yetimlerinin Halep’e taşınmasını istediler. 29 Kasım’da bu istekleri yerine getirildi.

YARIN: TAKVİMLER 20 ARALIK’I GÖSTERDİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor