İRANLI ÖĞRENCİM NUSRET PEHLİVANIN ÖYKÜSÜ

Zaman 1970’li yılların ikinci yarısı..
İTİA’daki odama boylu poslu, pehlivan yapılı, ilk bakışta boynunun kalınlığı göze çarpan, sağlam yapılı, koyu esmer, bıyıklı bir genç geldi. Adının Nusret olduğunu, İran’ın Tebriz kentinde yaşayan Azerbaycan Türkü bir aileye mensup bulunduğunu, Akademiye o yıl kayıt yaptırdığını belirttikten sonra güreşçi olduğunu söyledi. Akademide spor işlerini yönettiğimi ve Adana’da güreş ligi kurma çalışmaları yaptığımı öğrendiğini, bu nedenle benimle tanışmak ve güreş faaliyetlerine katılmak istediğini bildirdi.
Sohbet sırasında, İran’da Şaha muhalif Halkın Mücahidleri isimli partinin üyesi olduğunu ve Şah rejimi tarafından aranan biri olduğu için ülkesine dönemediğini de öğrendim. O günden sonra sık sık görüştüğüm Nusret’in sağlam karakterli, çok okuyan ve okuduğunu analiz edebilen, sosyal sorunlara, gelir dağılımı ve fırsat eşitliğindeki çarpıklıklara kafa yoran ve sınıf arkadaşlarına kıyasla çok olgun biri olduğunu fark ettim.
Hem Akademi güreş takımına hem de İncirlik Spor güreş takımına aldığım Nusret bir yandan öğrenimine devam ederken diğer yandan da güreş sporu ile uğraşıyordu. Sıkletinde Adana liginde birinci olduğu gibi, üniversiteler arası güreş şampiyonu da olmuştu.
Akademideki görevimi yürütürken babamın Taşköprü yakınındaki apartmanında bir daireyi çalışma ofisi yapmış, boş zamanlarımı orada geçirmeye başlamıştım. Ofiste bulunduğum bir gün sekreterim İranlı Nusret isminde bir öğrencinin iki arkadaşıyla birlikte geldiğini ve benimle görüşmek istediğini bildirdi. İçeri almasını bildirmem üzerine sekreter Nusret ve yanındaki iki kişiyi odama getirdi. Nusret kapıdan girerken benim hoş geldiniz dememe bile fırsat bırakmadan hemen söze girdi ve “Hocam, bu arkadaşlar siyasi şube polisleri” dedi.
Gelenlere hoş geldiniz deyip oturmaları için yer gösterdim. Ardından, Nusret durumu izah etmeye başladı. Nusret o sabah evinden çıkmış, dersleri izlemek için Atatürk Parkı içindeki Akademiye girmek üzereyken bu sivil şahıslar iki yandan kollarına girmişler ve kendilerinin polis olduklarını, onun en yakın hudut kapısından derhal yurt dışına çıkarılması için Bakanlar kurulu Kararnamesi bulunduğunu belirtmişler. Hiç itiraza kalkışma, seni alıp mevcutlu olarak otogara götüreceğiz ve ilk kalkacak otobüsle Hatay’a götürüp Cilvegözü sınır kapısında Suriye makamlarına teslim edeceğiz demişler. Nusret’in eve gidip eşyalarını almasına bile izin vermeyip onu doğruca Adana Oto garına götürmüşler. En erken Antakya otobüsünün 3 saat sonra kalkacağını öğrenen Nusret, polislere “Üzerimde 10 Liradan başka param yok. Bu halde beni Suriye’ye gönderirseniz parasız rezil olurum. Uygun görürseniz, yakında ofisi olan bir hocam var, ona birlikte gidelim, kendisinden biraz para alayım” demiş. Polislerin razı olması üzerine hep beraber beni ziyarete gelmişler.
Nusret İran’da Şah rejimini devirmek amacıyla faaliyet gösteren Halkın Mücahitleri Partisinin üyesi olduğunu ve hakkında verilmiş bir idam kararı bulunduğunu belirtti; Suriye makamlarına teslim edilmesi halinde onların da İran’a teslim edeceğini ve İran’da idam edileceğini anlattı.
Polislere dönüp durumu görüyorsunuz, Türk asıllı bu gencin bir siyasi dava nedeniyle idam edilmesine göz yumacak mısınız demem üzerine polislerin yumuşadığını gördüm ve bir öneride bulundum. Sizi bir taksiye bindireyim, Antakya’ya otobüs yerine taksiyle gidin, Nusret’i de Suriye polisine teslim etmek yerine normal bir yolcu gibi hudut kapısından yolcu edin, Türkiye’yi terk edip Suriye’ye girişini gözlerinizle görüp gerekli tutanağı tutun. Nusret’ten Türkiye’yi bir yolcu gibi serbestçe terk ettiğini bildiren bir notu alıp aynı taksiyle Adana’ya dönerek bana gelin, ben de sizi memnun edeyim dedim. Polisler kendi özel arabaları olduğunu, kendi arabalarıyla Antakya’ya gidip gelebileceklerini belirtip taksi parasının kendilerine ödenmesini önerince, sorun tatlıya bağlandı.
Polislerden biri gidip özel arabasını aldı ve tekrar ofisime geldi. Hem Nusret’e yeterli parayı hem de polislere yakıt ve yol harçlığını verdikten sonra vedalaşarak gözyaşları içinde çok sevdiğim öğrencim Nusret’i yolcu ettim.
Akşam saatlerinde, ellerinde Nusret’in el yazısıyla kaleme aldığı notla birlikte polisler geldiler ve yüklüce bir bahşiş aldılar. Bir hafta sonra Nusret beni telefonla aradı, Suriye’den bulduğu ilk uçakla sağ salim Almanya’ya geçtiğini, orada arkadaşlarıyla buluştuğunu, Almanca dil kursuna kayıt yaptırdığını bildirdi.
Bilindiği gibi, 1979 yılında Molla Humeyni sürgünden İran’a döndü, Şah ülkeden kaçtı ve Halkın Mücahitleri Örgütünün desteğini de alan mollalar İran’da din esasına dayalı yeni bir rejim kurdular. İran’daki rejim değişikliğinden sonra Şah karşıtlarına genel af çıktı, Türkiye de İranlı şah muhaliflerinin ülkeden çıkarılmasıyla ilgili kararını kaldırdı. Bu arada Almanya’da 1,5 yıl kalan Nusret Türkiye’ye geri döndü ve Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisindeki öğrenimine kaldığı yerden devam ederek mezun oldu. Mezuniyetten kısa bir süre sonra beri ziyaret edip, İran’a dönmesi önünde herhangi bir risk kalmadığını belirten Nusret, İran’a dönerek ülkesine hizmet edeceğini belirtti ve benimle vedalaşıp ülkesine gitti.
Ancak, Humeyni mollalara dayalı İran İslam Cumhuriyetini kurduktan bir süre sonra Halkın Mücahitlerini yasa dışı ilan etti, parti üyelerini tutuklayıp cezaevlerine attı ve bir çoğunu idam ettirdi. Bu arada, Nusret ülkesine döndükten sonra evlenmiş, bir çocuğu olmuş. Ancak, bu kez de Molla rejimine karşı siyasi faaliyetler yürütmeye başlamış, ardından gıyabında idama mahkum olmuş. Ailesiyle birlikte saklandığı adresin ihbar edilmesi üzerine bir gün polisler evini kuşatmış ve teslim olması için Nusret’e anons yapmış. Teslim olması halinde idam edileceğini bilen Nusret teslim olmayı kabul etmemiş, dışarıdan açılan seri ateş sonucunda eşi ve henüz birkaç aylık bebeğiyle birlikte vurularak öldürülmüş.
Sevgili öğrencim Koca Pehlivan Nusret’i ve ailesini özlem ve sevgiyle anıyorum.
Yönetimi devraldığı günden beri İran halkına cehennemi yaşatan, komşu ülkelerle bir türlü barış içinde yaşamayı sağlayamayan, sahip olduğu zengin doğal enerji kaynakları nedeniyle ABD ve ortağı İsrail tarafından son dönemde sürekli taciz edilen İran’a umarım yakın bir gelecekte demokrasi ve barış gelir, Koca Pehlivanın hayal ettiği ve kurulması için canını feda etmekten çekinmediği bir İran’ı görürüz.
“Bu dünyada bir nesneye yanar içim,
göynür özüm ;
Genç iken ölenlere,
gök ekini biçmiş gibi.
Yunus Emre”