İSMAİL HAKKI TONGUÇ VE EĞİTİM POLİTİKASI (4)

“İlköğretim Kavramı” kitabını Tonguç 1946 yılında yayınlıyor. Kitaba yazdığı önsöz 30 Ağustos 1946 tarihini taşıyor.
Türkiye’de çok partili, tek dereceli ilk seçimin yapılmasından bir buçuk ay sonra. Önsöz şöyle başlıyor:
“Halkın kendi kendini idare etmesi ilkesine bağlanan devlet, önce modern manalı ilköğretime bağlıyor.”
Bu söz hem kitabın özünü, hem de kitabın kavgasını vermektedir. Neden ki? Türkiye’nin çok partili, tek dereceli ilk seçiminde en çok yara alan, laf ebelerinin ve halk avcılarının dilinden en çok taşlanan da “Modern Manalı İlköğretim” olmuştur.
Tonguç’un 1938-1960 dönemi kitapları arasında ‘İlköğretim Kavramı’ 1938’de yayınlanan ‘Köyde Eğitim ve Canlandırılacak Köy’den sonra gelir.
Bu ilk iki kitap 1936’da başlayan bir halkçı-devrimci eğitim hareketinin uygulama, deneme ve gerekçelerini kapsar. Bu kitapların temelinde de ilköğretim kavramı yatar.
Köy eğitmenleri, Köy Enstitüleri denemesi, 1936 yıllarında başlayan ve Saffet Arıkan’ın öncülük ettiği ‘İlköğretimi Yüzde Yüz Uygulamak ve Gerçekleştirmek’ isteğine dayanır.
Bu nedenle, Tonguç’un kitaplarının ‘İlköğretim Kavramı’nı diğerlerinden önce gözden geçirmemiz gerekiyor.
Bu kitap, bir başka bakımdan önem taşımaktadır. 1946 yılı, devrimci ilköğretim hareketinin geriye döndüğü, durakladığı bir yıldır.
Tonguç, bu kitabında girdiğimiz halk yönetimi döneminin eşiğinde bir kez daha, halk yönetimi ile ilköğretim arasındaki ilişkiyi, tarihsel kökleriyle belirtmekte ve ilköğretimsiz bir halk yönetimin düşünülemeyeceğini, laf ebelerinin, halk avcılarının ortaya çıktığı bir dönemeçte çığlık, çığlığa söylemektedir.
Gelen öyle bir dönemdir ki, halk yönetiminin kavramını, hızla ve gürültüyle gömecektir.
İlköğretim, halk yönetiminin, yurt yönetiminin bir numaralı sorunu olmak gerekirken, 1946 seçimlerinden geçen bir Türkiye, köylerde ve halkın ortasında ‘İlköğretimi’ oy adına yargılamış ve suçlamıştır. Bu yargılamanın ve suçlamanın yankılarını, Tonguç kitabında şu sözlerle duyuruyor;
“Bilgisiz insan, gerilikten ve uyuşukluktan ayrılmak istemiyor diye onun dünya anlayışına mı katılacağız?
Aydınlardan, kendi çocuğunun cahil kalmasına dayanabilen, razı olan bir kişilik çıkar mı?
Milletin çocuklarını okutmaya sıra gelince niçin aynı heyecanı ve titizliği göstermiyoruz?”
Kitap birinci bölümünde ilköğretimin tarihçesi ile işe başlamaktadır. Bu bölümün başında, ‘Modern Manalı İlköğretim’in en yaratıcı yıllarını yaşadığı 1946 Mayıs’ından, İnönü’nün şu sözleri halk yönetimi ile ilköğretimin siyasal ilgilerini belirlemek tarihsel bir belge olarak durmaktadır;
“İlköğretim olmayan bir memlekette, Ortaçağ iradesi, bütün şekilleriyle devam eder. Resmi kanunlar ne derlerse desinler, ne haklar vatandaşlara tanınırsa tanınsın, hiç olmazsa ilköğretim derecesinde bilgi olmazsa haklar ve vazifeler canlanmaz, gönüllere ve yüreklere sinip yerleşmez.
Bilmeyen, siyasi ve ekonomik kudret sahiplerinin elinde, ortaçağda olduğu gibi, köle hayatı sürer, asıl acıklı olan tarafta, kendi d üşkün ve köle hayatına karşı duygusuz ve kayıtsız kalır.
Hür vatandaşlardan birleşik bir millet olmanın çarelerinin başında ilköğretimin çaresi vardır. Davayı bu kadar geniş ve derin mahiyetiyle görmeliyiz. İlköğretim davası insan olmak, millet olmak davasıdır.”
Ortaçağdan kurtuluş ‘Modern Anlamlı İlköğretimle’ başlamaktadır. Ortaçağı kapsayan bu ‘Çağdaş Anlamlı İlköğretim’ nedir?
Bundan sonraki 5.dizide ortaçağı yıkan modern anlamlı ilköğretimi anlatacağız. Tonguç’un eserlerinden yararlanarak!…