İSVEÇ EĞİTİMDE YETMİŞ YIL ÖNCEKİ SİSTEMİMİZİ ALMIŞ

Duyunca şaşırdım… O kadar şaşırdım ki, dayanamadım, biraz da sizi şaşırtarak şaşkınlık derecesini azaltmak istedim.
İlkokula 70 yıl önce başlamıştım. İkinci sınıftan itibaren Hayat Bilgisi vermeye başladılar. Dördüncü ve beşinci sınıfta Aile Bilgisi okuyarak aile ve toplum içinde nasıl davranılacağını öğrendik. Aynı zamanda sökük ve düğme dikmesini, kasnakta nakış işlemesini, ev temizliğini, çay demlemesini, yoğurt-peynir yapımını belledik. Devlet Yönetimi ve Vatandaşlık görevi ile haklarını Yurttaşlık Bilgisi’yle kavradık.
Ortaokulda İş Bilgisi dersimiz vardı; donatılmış atölyede görürdük dersi. Öğretmenimiz “Tarzan” esaslı teknik adamdı. İlk olarak kitap ciltlemesini öğrendik. Eksiksiz, hepimiz birer-ikişer kitap ciltledik. Bir süre marangozluk yaptık. Ahşap doğradık, temizledik, çaktık, çattık. Ardından tenekeciliğe ve nihayet hafif sıklet demirciliğe geçtik. Değerlendirmede yanlışlık yapılmasın, bizim kuşak sadece ilkokulda karma eğitim gördü. Ortaokul ve Lisede erkekler ayrı, kızlar ayrı okudu. Anlayacağınız kızların yapacağı bazı işleri de öğrettiler bize.
İSVEÇ’İN YAPTIĞI
Avrupa Birliği Destekli Öğrenci Değişimi kapsamında “Kendi Dünyanı Yarat” Platformu ERASMUS’un son toplantısından hayretle öğrendim; Dünya’nın zengin, en dingin ve en huzurlu ülkelerinden sayılan İsveç, bizim eski eğitim sistemini uyguluyor. Geçtiğimiz Ekim’de ikinci buluşmasını Adana’da gerçekleştiren platform önceki hafta İsveç’te buluştu. Ev sahibiyle birlikte Portekiz, Macaristan, İtalya ve Türkiye ekiplerinin katıldığı buluşmada ülkemizi Adana Şehit İsmail Demir Ortaokulu temsil etti. Ekibimizin Yerel Koordinatörü Hilâl Ankaralı ve Aktif Danışmanı Sema Altınkaya ile ayrıntılı görüşmem oldu. İşte, başta değindiğim şaşkınlık girdabına düşüverdim. Nasıl düşmeyeyim ki, zamanımızın en uygar, en ileri gitmiş ülkesi İsveç’teki eğitim, benim 70 yıl önce gördüklerimin zamaneleştirilmiş biçimi.
Buluşmanın yapıldığı Ortaokulda tam donanımlı çamaşırhane, mutfak, zenaat atölyeleri gibi bölümler var. Her öğrenci, ileride yalnız yaşamak zorunda kalırsa çamaşırını, bulaşığını başarıyla yıkayabilecek, lezzetli ve sağlık koşullarına uygun yemekler, pastalar hazırlayabilecek, biçki-dikiş yapabilecek, evdeki arızaları onarabilecek yetiye sahip oluyor. Söylemeye gerek yok, burada karma eğitim var ve kız-erkek fark etmeksizin her öğrenci bu işleri belli düzeyde yapacak kadar başarılı olmak zorunda. Dedim ya, bizim 70 yıl önceki eğitim sistemimizin asrileştirilmiş, zamane teknolojisine bürünmüş biçimi. Biz çamaşırı leğende, külle arındırılmış su, soda ve sabun kullanıp elde çitileyerek yıkamayı öğrendik, İsveçli öğrenciler deterjan ve makine kullanıyor. Biz yemek pişirmek için çıra-çırpı ile tutuşturduğumu ocağı kullanıyorduk, İsveçli öğrenciler modern eşyaları kullanıyor. Fakat hedef aynı; bir gün ihtiyaç duyulduğunda kendi gereksinimlerini karşılayabilmek.
ANA OKULU BEBELERİ
Ezbercilik yok!.. Gözlem, teori ve pratik üçlüsüne oturmuş eğitim veriliyor. Öğrenciler, görerek, yaşayarak ve yaparak hazırlanıyor. Her çocuk yaşına uygun sergi, etkinlik ve müze gezisine katılıyor. Anaokulu çocukları bile yaşlarına uygun etkinlik veya sergiye götürülüyor ve kaybolmamaları için birbirine bağlanıyor.
DÜŞÜNDÜM DE…
Eskiden daha mı ileriydik acaba? Kaymağın nasıl yapıldığını, sütün nasıl sağıldığını bile öğrenmiştik. Okulumuzun bir yanı, Tarım Bilgisi dersimizin uygulamasına ayrılmıştı. Kısacası, yaşam boyunca bize en çok gereken konulara yöneltiliyorduk. Din Dersimizde temel bilgilerle birlikte aile ve toplum için yararlı insan olmanın ne denli sevap olduğunu bu derste öğrendik. Erkekler için Askerlik Dersi de vardı.
Kısa sayılacak sürede kaç tane Milli Eğitim Bakanı geldi, geçti. Her biri de “Bismillah, baştan başlayalım” dercesine sistem uygulamaya çalıştı. Son adımda, okullara imam tayinine kadar geldik. Şöyle bağlayalım; bizim kuşak öğrencileri imamsızdı fakat imansız değildi.