Jhonson mektubundan sonra Davutoğlu’nun mektubu çıktı

Yıl 1964’tü.. ABD Cumhurbaşkanı Jhonson, İsmet İnönü’ye  bir mektup göndermişti.. Mektup, içerik olarak aba altından sopa göstermeye yönelikti.. İsmet İnönü o mektuba geniş içerikli bir mektupla cevap vermişti.. Sonuç olarakta dünya kamuoyuna “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyadaki yerini alır” açıklamasında bulunmuştu..

Her iki mektup ve açıklamalar dünyada ses getiren açıklamalar olmuştu..

Önceki akşam eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu bir açıklama yaptı.. Açıklama, tehdit niteliği taşıyordu.. Aba altından sopa gösteriyordu.. “Konuşursam” tehdidi vardı..

Diyordu ki Davutoğlu,

“Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahse konu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.”

“Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi arasındaki tek fark zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu arazisini mülk edinmek için değil, Danıştay’ın tahsis işlemini iptal etmesinden sonra yukarıda zikredilen yasaya uygun bir şekilde zorunlu olarak yapılmıştır. Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve üniversite amacının dışına çıkmamıştır.”

Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği gibi Şehir Üniversitesi bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir. Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil bilim insanları ve öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamazlar.”

“En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık’ iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM’ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.

  Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.

 Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul’ fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.

 Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir.”

Evet.. Amerika Cumhurbaşkanı Jhonson’un İnönü’ye gönderdiği mektuptan sonra, Türkiye’nin eski Başbakanı da sosyal medya aracılığıyla sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mesaj gönderdi, büyük suçlamalarda bulundu..

Anlayamadığımız, iddia ettiği dönemde kendileri bu partinin içinde değil miydi? Bu partinin içinde Bakanlık ve Başbakanlık görevlerinde bulunmadı mı? Bu partinin Genel Başkanlığını yapmadı mı? Terim yerindeyse Başbakanlıktan azledilmedi mi?

Neden sustu bugüne kadar? Bir veya birden fazla suç varsa suçu gizlemekte suç değil mi?

Sayın Davutoğlu, açıklamasının son bölümünde BURASI ÇOK ÖNEMLİ  davet edilirse hiç tereddüt etmeden TBMM’nde her şeyi anlatacağını söylüyor.

Yani HODRİ MEYDAN diyor..

Davet edilir mi, bildiği herşeyi söylemesi sağlanabilir mi?

Göreceğiz!..

……………….

BAŞKAN YARDIMCISI OLMAK BAŞKA

ADAM OLMAK DAHA BİR BAŞKA!..

İddiaya göre  İstanbul Güngören ilçe Belediye Başkan Yardımcısı Veysel İpek, belediyenin kadrolu şoförü E.T.’ye kendisini görüp ayağa kalkmadığı gerekçesiyle “Beni tanımadın mı? Neden beni görünce ayağa kalkmıyorsun?” diye çıkışmış, 30 yaşındaki E.T., “Başkanım sizin olduğunuzu fark etmedim” demiş.

Peki sonra ne olmuş?  İpekçi, “Peki öyle olsun gel bakalım” diyerek E.T.’yi çağırmış  ve tartışma yaratan  tuvalet önünde bekleme cezasını vermiş.

Sonra ne mi olmuş?

AKP’li Güngören Belediye Başkan Yardımcısı Veysel İpek, gelen tepkiler üzerine görevinden istifa etmiş.

Bu olay bize şu hikayeyi hatırlattı;

 “Bir adam oğluna ‘Sen adam olamazsın’ demiş. Çocuk büyümüş, okumuş ve memleketine vali olmuş. Polislere babasını aldırarak makamına getirten adam; ”Baba bak ‘sen bana adam olamazsın’ dedin. Bense vali oldum” demiş. Adam oğluna dönmüş, “Oğlum ben sana vali olmazsın demedim ki, adam olamazsın dedim” diye karşılık vermiş.”

Eeeee.. Makamın ne önemi var, mühim olan insanlık..

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor