KAÇ-KAÇ FACİASI İŞGALCİNİN HEZİMET YOLUNA AZİMETİYDİ
Bıktırmış ta olsam, bir kez daha yazıyorum; Fransızların koordinasyonu ile yönetilen Kaç-Kaç Faciasını, yıldönümü olan 11 Temmuz’da ele alacağız kısmetse. Dünyanın en vahşi kitle imha ve sürgün planına göre Adana’daki İslam ahali, işbirlikçiler hariç olmak üzere, öldürülerek ve bir daha dönmemek üzere kaçırılarak yok edilecekti. Öylece, dünyaya “Bakın, buradaki büyük çoğunluk Ermenidir. Türklerin ve diğer azınlıkların sayısının çok üstündedir. Plebisit (oylama) yapılsın, Adana kenti çoğunluğa yazılsın” denilecekti.
Bir bakıma istedikleri oldu. Canını, namusunu, çocuğunu, bebeğini kurtarma telaşına düşen Adanalılar kenti terk etmek zorunda kalmışlardı. Zaten savaşabilecek erkeklerin pek çoğu çetelere katılmış, şehirde kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve savaşta sakatlanmış engelliler vardı. Karşı koyabilecek durumda olmadıklarından kenti terk etmişlerdi. Böylece, Fransız-Ermeni ortak planı başarılı olmuştu.
ŞEYTAN EŞTİ, KENDİ DÜŞTÜ
Kaç-Kaç sonrası gelişmeler hiç de düşündükleri gibi olmadı. Kitle imha programları, Akkapı yakınlarında Şeyh Cemil müfrezesi tarafından bozuldu. Mağdurlar burada dinlendirildi, doyuruldu, tedavi edildi ve güvenli yerlere koruma altında gönderildi.
Kenti terk edenlerin bir kısmı Kayışlı, Camuzcu, Hadırlı, Karayusuflu, Zeynepli gibi yakın köylere doluşmuşlardı. Onları biraz daha uzaklaştırmak için Fransız uçakları bu köylere taciz bombaları attı. Birkaç gün sonra ortalık sakinleşir gibi oldu. Hatta kent çevresinde bağı olanlar bağına döndü.
Bakınız ne oldu?
Çetelerimiz, Kaç-Kaç’a kadar faaliyetini kent dışında sürdürmekteydi. Nedeni, şehirdeki çoluk-çocuklara zarar gelmesini önlemekti. Kaç-Kaç sonrasında endişeleri kalmamıştı ve Adana Merkeze doğru gelebileceklerdi. Öyle de yaptılar. İşgal ve direnişin kaderi değişmişti. Toroslardaki üstünlüğümüz artık yavaş yavaş merkeze yaklaşmaktaydı.Bunun anlamı, İşgalcinin kaçması için kapının açılmasıydı.
VEE, BİR YALANLA
OLUŞAN BUNALIM
Önceden de yazmıştık; Fransız yandaş ve yalakalarının keyfi yerindeydi. Para gani, özgürlük ummani (okyanus gibi) sayılırdı.Bu güruhun ileri gelenlerinden biri de softa Hafız Mahmut’tu. Gıcık kaptığı Türkleri sürükleterek Fransız jandarmalarına teslim edip dövdürecek kadar insafsızdı. Bu şahıs Fransızca bir mazbata hazırlayıp imzaya açtı. Mazbata, Adana Merkezli bir Kilikya Devleti’nin kurulmasını öngörüyordu. 11’inci Tümen Komutanı Yarbay Mümtaz’a, kimden geldiği meçhul bir bilgi ulaştı. Adana’daki milis güçlerinin Ankara’dan bağımsız Kilikya Devletini kurmak üzere hazırlık yaptıkları ve kuvvet yöneticilerinin bu konuda birlik içinde oldukları iletilmişti. Yarbay Mümtaz da hiç tahkik etmeden üstelik abartarak bu bilgileri derhal Genel Kurmaya iletti.
Olayı haber alan Sinan Tekelioğlu,10 Haziran’da Tümen’e gönderdiği dilekçesine cevap gelmeyince doğrudan Mustafa Kemal Paşa’ya istifasını bildiren telgrafı gönderdi. Paşa, 20 Haziran’da Tekelioğlu’na sadeleştirilmiş şu cevabi telgrafı gönderdi:
“Adana Cephesi’nin 11’inci Tümen emrine verilmesi nedniyle istifa arzusunda bulunduğunuzdan söz eden telgrafınızı büyük bir hayret ve ve teessürle aldım. Ermenilerin zulümlerini yapmaya başlamaları ile ortaya çıkan şu buhranlı zamanda kişisel duygulara kapılarak askeri önlemleri bozmaya sebep olmak, şimdiye kadar Kilikyayı savunmak için gösterilen bunca fedakar çalışmaları tümüyle geri bıraktıracak ve düşmanların yapmak istediği fenalıktan daha büyük fenalık doğuracaktır. Bunu takdir edeceğinizi sanıyorum. Şimdi ve tam itaatle, bağlı bulunduğunuz 41’inci Tümen Komutanından alacağınız emirleri iyi kabul ve göreve devam eylemenizi isterim. Aksi takdirde bu hareketinizi vatana hiyanet kabul ve ona göre işlem yapacağımı kesin olarak bilmenizi ve şimdiye kadar çalışmalarınızı ve seçkin konumunuzu altüst edecek böyle bir yanılgıdan sakınmanızı ihtar ve tavsiye eylerim. 11’inci Tümen Komutanına bu cephenin eskisi gibi o tümenin emrinde kalması için başvuruda bulunduğunuza dair bir telgraf çektiğinizi de haber aldım. Bu gibi hareketler bir asker için en büyük bir kusur ve şımarıklıktır. Bu hereksiz girişimlerden sizi kesinlikle men ederim.”
Mustafa Kemal Paşanın bu sert cevabı üzerine Tekelioğlu da mücadeledeki konumunu koruyarak hiçbir şey olmamış gibi görevini sürdürdü. Böylece, mücadelenin yönünü değiştirecek bir iftira toprağa gömülmüş oluyordu.
41’inci Tümen Komutanlığının 2 Temmuz 1920 tarihli görev dağıtım tablosuna göre Tarsus’un Doğusu ile Kozan Yolu Batısı arasındaki bölge sorumluluğu Sinan Tekelioğlu’na verilmişti. Karargahı da, öncesindeki gibi Karaisalı’da olacaktı.
SONRAKİ YAZI: MURTÇU CASUSLARIMIZ