KADINLAR ARTAN EŞİTSİZLİĞİN EN BÜYÜK MAĞDURU

Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin AKP iktidarı boyunca glediği durum, artan şiddetten, düşük istihdam ve okullaşma oranlarına kadar yaşanımlar alanında gözlenebilmektedir.
Ülkemizde son 10 yılda en az 2534 kadın, erkekler tarafından katledilmiştir.
Yalnızca COVİD-19 salgını dolayısıyla kısıtlamaların olduğu 2020 yılında bire 16-17 yaş grubunda 13.000 kız çocuğu evlendirilmiştir.
Türkiye, OECD ve Avrupa ülkeleri arasında kadınların iş gücüne katılımı en düşük olan ülkedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre 2021 itibarıyla Türkiye, 15 yaş üstü kadınların iş gücüne katılımları açısından 187 ülke arasından 165.sıradadır. Çalışma yaşamında kadınlar, işe alımlarda ve ücretlerde derin eşitsizlik yaşamaktalar.
AKP’nin, kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören ve karşılaştıkları sorunlara dair hiçbir çözüm getirmeyen yaklaşımı yüzünden ülkemiz, 2021 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 156 ülke arasında 133.sırada.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki ülkeler arasında 7.sırada yer almaktadır.
AKP’nin politikaları ülkemizi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusunda İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus, Mısır, Ürdün ve Lübnan’ın gerisinde bırakmıştır.
İş gücüne katılamayan kadın oranı, Avrupa’nın iki katıdır. Ülkemizde iş gücüne katılımda erkeklerin oranı %71 iken, kadınlarda bu oran %34.
İş gücüne katılmayan kadınların oranının 27 AB ülkesindeki ortalaması %32.5 iken, bizde ise %65’le bunun iki katıdır. Ülkemizdeki kadın istihdam açığı, AB ve Avrupa ülkelerinin 3-5 katı kadardır.
20-64 yaş arası her 3 kadından birinin istihdamda olmadığı ülkemizde, Avrupa ülkeleri arasında bu konudaki en kötü durumdaki ülkeyiz!…
2021 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda da Türkiye’nin en zayıf olduğu alan olarak ekonomik katılım ve fırsat alanına işaret edilmiştir. Türkiye bu alanda 156 ülke arasında 140.sıradadır.
Kadınların iş gücüne katılım oranının genel olarak düşük olmasının yanı sıra, kadınların üst düzey yetkili ve yönetici görevlerindeki oranı da yalnızca %16’dır.
Ülkemizde kadın iş gücü, toplumdaki Cinsiyet Eşitsizliği’ni yansıtan bir anlayışla KADINİŞİ olarak tabir edilen düşük statülü ve düşük gelirli işlerde yoğunlaşmıştır.
Eğitimde Fırsat Eşitsizliği, kadınlara yüklenen bakım sorumlulukları, iş gücü piyasalarındaki ayrımcılık gibi etkenler, kadınların tarım, tekstil, gıda gibi emek yoğun sanayi alanlarında ücretsiz aile işcisi veya düşük ücretlerle kayıtdışı olarak çalışmalarının yaygın olmasına neden olmaktadır.
Kadınlar ve erkeklere eşit iş için eşit ücret ödenmiyor oluşu, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği’nin karşısında büyük bir engel olmayı sürdürmekte, üstelik ücret farkı yıllar içinde sürekli açılmaktadır.
Erkeklerin lehine olan ücretler arası fark 2006 yılında %12 iken 2020 yılında %20.7’ye yükselmiştir. Kendi hesabına çalışan erkeklerin geliri kadınlardan %77 fazladır.
Aralarında kadınların yoğun olarak bulunduğu hizmet ve satış elemanları için cinsiyete dayalı ücret farkı %44 düzeyine kadar çıkabilmektedir.
Kreşler yetersiz ve pahalı, kadın istihdamı ve eğitimi krizde. Çocuk bakımı sorumluluğunun annelere yüklenmesi, ülkemizde kadın istihdamının düşük olmasına yol açan en önemli etkenlerden biridir.
Okul öncesi eğitimin ücretsiz olmayışı, özellikle büyük şehirlerde özel kreşlerin neredeyse aylık asgari ücret kadar ücret talep edilmesi, kadınları evde kalarak çocuklarına bakma zorunda bırakmaktadır.
Tüm Avrupa ve AB ülkeleri arasında 4 yaşından itibaren okul öncesi eğitime katılımdaki en düşük oran %60 ile ülkemizdedir. 27 AB ülkesi ortalamasında bu oran %95’tir.
Bu durum çocukların eğitim yaşamını etkilemekte, kadınlarımızı da istihtamdan koparmaktadır.
Ülkemizde aile bakım sorumluluğu nedeniyle 20-64 yaş arası her 10 kadından 6’sı aktif iş gücünde bulunmamaktadır. Bu oran AB ve Avrupa ülkeleri arasında ortalamanın 3 katıdır.
TÜİK’in 2020 verilerine göre 3 yaştan küçük çocuğu olan 25-49 yaş arası her 4 kadından yalnızca 1’i istihdamdadır.
Kadınlar, sossyal devlet ilkesine sahip ülkelerde devletin üstlendiği bir sorumluluk olan çocuk bakımını üstlenmek veya gelir kaybı yaşamak ikilemine hapsedilmektedir.
İş gücünden uzaklaşmak yalnızca yoksulluk değil, aynı zamanda pek çok kadın için eve kapanmak ve toplumsal yaşamdan dışlanmayı da beraberinde getirmektedir.