KAHYAOĞLU’NDAN SONRA DA CİNAYETLER DURMADI
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İkisi çocuk, biri kadın, diğeri erkek; toplam dört kişi, ölü diye bırakılmıştı… Canavarlar çekilir çekilmez bunlar fırlayıp milis kuvvetlerimize haber ulaştırdılar. Çetelerimiz kuş olup Bızdıkyan Çiftliği’ne geldi. Görünüş “korkunç” olmaktan çok öte idi. Vahşet,, kalleşlik ve dehşet burada ve bir arada somutlaştırılmıştı. Aylardır top-tüfek ve tayyare saldırısına karşı sinesini siper etmiş bu kahramanlar, gördükleri karşısında dayanamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Bir yandan da, can verenlerle yaralıları ayırıyorlardı. Can verenler, hemen oracıkta gömüldü.
Olay, Anadolu Ajansı bülteninde şöyle yer alıyordu:
“11 Haziran 1920’de Adana’nın Hacıbayram Kuyusu’ndaki İslam mahallesine saldıran Ermeni göçmenler, bütün İslamları evlerinden zorla sürüp çıkarmışlar ve eşyalarını talan etmişlerdir. Bu zavallılar o gün öğle sonu, Küçükdikili Köyü’ne göçerlerken Kahyaoğlu (Ermeni) Çiftliği yanına geldikleri vakit silahlı 30 Ermeni çetesinin taarruzuna uğrayarak erkekler bir eve ve kadınlar, çocuklar diğer eve doldurulmuşlardır. Bunlardan 43 erkek ve 21 kadın ile miktarı tesbit edilemeyen çocuklar kamadan geçirilmişlerdir.”
GAZİ PAŞA SERT BİR MESAJ GÖNDERİYOR
Gazi Mustafa Kemal, yurdun değişik yörelerinden gelen katliam haberleri üzerine Fransız General Guro’ya çektiği telgrafta olaylara dikket çekerek,
“…İşbu facialara derhal nihayet verilmesi için ciddi teşebbüslerde bulunmanızı rica ederim. Aksi takdirde, bizim arzumuz ve emrimiz hilafına olarak orada vuku bulacak hadiselerden hiçbir mesuliyet kabul etmeyeceğimi beyan ederim. Bu ahval, harbin bizim tarafımızdan tatil edilmesine rağmen, karşı tarafın devam ettirmekte olduğunu göstermektedir….” dedikten sonra, Adana olayını şöyle özetledi: “11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu biçare ahali Kahyaoğlu çiftliğine vardıklarında 30 silahlı Ermeniden meydana gelen bir çetenin taarruzuna uğrayarak, bütün erkekler bir eve, kadın ve çocuklar diğer bir eve doldurulmuş, kırküç erkek, yirmibir kadın ve miktarı tesbit edilemeyen çocuklar kamadan geçirilmişlerdir… Kadınların kollarını ve kulaklarını kesmek suretiyle bilezik ve küpelerini almışlardır.”
KANA SUSAMIŞ CANAVARLAR
12 Haziran’da birçok Adanalı Ermeninin bile nefretle karşıladığı canavarlık iş başındaydı; Yüreğir’de 100’ü aşkın Müslüman şehit edildi. Aynı gün Çotlu Köyü’nde 5 çobanın gözleri oyuldu
Cinayet işledikçe kana susamışlığı artan insanlık dışı yaratıkların tarihe mal olmuş feci katliamlarından biri de Camili Köyünde yaşandı. Bu kez Asurilerle birleşen 500 kişilik vahşet çetesi Dedepınarı ve Camili’ye baskın verdi. Kaçamayan köylüleri acımadan katlettiler. Tek bir köylünün bile sağ kalmadığını gördükten sonra da mallar talan edildi, evler ateşe verildi.
Üst üste yapılan katliamlarla silahsız Müslümanlara yeterli korkuyu saldıklarından emin olan Ermeniler, 16 Haziran’da şimdiki Merkez Bankasının yerinde bulunan Kilisede Ermeni Hükümeti kurulduğunu ilan etti. Hükümetin başına Şişmanyan geçmişti. Uyduruk hükümet kurulduğun anda adliyesini de çalıştırmaya başlamıştı. Mal-mülk sahipleri yaka-paça getirilip sözüm ona muhakeme ediliyordu. İddia edilen suçların tamamı aynı kalıptan çıkmaktaydı. “Sen, tehcirden evvel senetle aldığın malların üstüne yatmışsın” diyerek elinden mal ve parası alınıyor, itiraz edenler ölüme mahkum edilerek kilise avlusunda öldürülüp orada açılmış büyük çukura atılıyordu.
25 Haziran günü yine ani baskınla Höyük altındaki Müslüman evlerinde 20 Misisli öldürüldü. Bunun üzerine milis kuvvetlerimiz Misis’e geldi ve kıyasıya savaş başladı. 30 Ermeni öldürülürken 3 şehit verdik; üç de hafif yaralımız vardı. Fakat mermi tükenince son vuruş yapılamadı. Çarpışma 11 gün sürdükten sonra kuvvetlerimizin geri çekilmesiyle sonuçlandı.
26 haziran 1920 günü Ankara’dan gelen habere göre Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu) Kararıyla Adana Cephesi Komutanlığı kurulmuştu. Ertesi gün Komutanlığına Albay Selahattin Adil Bey getirildi.
Temmuz’un 2’nci günü Ermeni ve Asurilerin zulmünden kaçan Yüreğirliler nehrin Batısına geçmek zorunda kaldılar. Gelenlerden Mihmandar Köyü’nün basıldığını ve 99 Müslümanın öldürüldüğünü öğrenen halk galeyana geldi. Adana Müftü Vekili Hüsnü Efendi, birer sureti İran ve İspanya Konsolosluğuna gönderilen mektubunu Valiliğe ulaştırdı. Mektupta Hüsnü Efendiye ait olanla beraber 45 imza daha vardı. Özetle yazmak gerekirse, mektupta şu ifadelere yer verilmişti:
“Her gün her saat tanık olduğumuz çeşitli facialar, tüyler ürperten olaylar doğurmakta. İncirlik’teki acı olaylar, Kahyaoğlu Katliamı, Denizkuyusu yağmacılığı ve nihayet Camili Vahşeti (…) Para ve malları zorla alınan Müslümanlar, ırz ve namusları paçalanan zavallı Müslüman kızlar, şehir içinde kaybolan ve muhtemel öldürülmüş olan Müslümanlar, kentin her köşe ve bucağında öldürülenler Müslümanların yerlerini-yurtlarını bırakmaya mecbur etmektedir. Hükümetin aczinden ve ilgisizliğinden yüz bulan Ermeniler kurdukları sözde hükümetle bu yaptıklarına meşruiyet kazandırdıklarını söylemektedir. İl katının beceriksizliği ve aczinden dolayı umudu kırılan halkımız kafileler halinde Eti Türklerinin bulunduğu bahçelere sığınmaktadır…”
Ne var ki, seri cinayetlerle müslüman halka korku salmayı sürdürdüler. Bir yandan da, “Ya Adana’yı terk edecekler, ya da canlarından olacaklar” şeklinde duyuruları el altından ulaştırmaktaydılar.