KENDİ KENDİNİ YİYEN TAVUKTAN PORSİYON

Keşbükü’nü bilmeyebilirsiniz. Pamuk Çayı üzerindeki köprünün hemen üstünde, dik yokuşla yuvarlanan yolun iki yanında birkaç evin bulunduğu yer. Varmak için Tarsus’tan Eshab-ı Kehf yoluna sapacaksınız. Buraya “Yedi Uyurlar” da derler. Durmayıp yola devam ettiğinizde Pamuk Çayı ile karşılaşırsınız. Çaydaki Köprüden başlar Keşbükü. Çayı geçmeden hemen sağda, suya hakim, iki katlı ev büyüklüğünde devasa küp diyebileceğimiz som kaya var. Anlatacağım olay zamanında, bu kaya üstünde aperatif yiyecek ve çay, kahve servisi yapılan derme çatma bir kulübe yer alırdı.

Sene 1966 veya 1967… Buranın 10 kilometre kadar ilerisindeki Kadıncık Suyu kıyısında bulunan şantiyede çalışıyorum. Kadıncık I ile Kadıncık II Baraj ve Santrallerinin mühendislik ve kontrol müşaviri Belçikalı. Ben de Belçikalı Şirket’te çalışan tek Türküm. Bir hafta sonu, Çukurova Elektrik adına Kontrol Amiri Yüksek Mühendis Hasan Abi ve Müşavir Lechat’la birlikte burada çay içmeye geldik. Yer çok güzel olunca oturasımız geldi. Kulübe işletmecisi ikinci veya üçüncü çayı getirdiğinde “Size güzel bir tavuk bişiryim mi tereyağında?” diye sordu. Tereddütsüz kabul ettik.

HAYVAN GENDİ GENDİNİ YEMİŞ

Az sonra, hala cızırdayan kavrulmuş tavuk parçaları geldi. Porsiyonu küçük bulunca baktık, tek kanat ve tek bacak var. İşletmeciyi çağırıp nedenini sorduk. Tabağı çatalla alt üst ederek kafasını suyun aktığı yöne çevirip gözlerini kıstıktan sonra açıklamada bulundu: “Laaan arhadaş göryon deel mi?.. O gadar yem veryörük, hayvan yemi yemiyor, gendi gendini yiyor. Naapacık bilmiyorum. Allahıma ben de şaşıryorum…”

Hemen ikinci porsiyonu istedik. Bu kez gelen tavuğun üç bacağı, üç kanadı vardı ve porsiyon kallavi sayılırdı. Merakla “Bu sefer bacak ve kanat üçer tane. Bu niye?” diye sorduk. İşletmeci arkadaş, abartılmış ciddiyetle “Allah’ın işi bu bey, ne bilyim işte, bazisi de böyle çıkyor!” İlk seferindeki açıklamayı tercüme ettiğimde kahkahadan kırılan Belçikalı, yeni açıklamayı merak ediyordu. Anlattım, ikinci kahkaha dalgasına tutulmuş halde kalktı, işletmecinin eline yapışarak tebrik ve takdirlerini anlatmaya çalıştı.

AKŞAMCI MUSTAFA

Ertesi gün bu olayı marangozumuza anlattım. Yıllar öncesinden tanıyormuş. Kahkahayı patlatıp “Akşamcı Mustafa’ya rastlamışsınız…” dedi, “Her porsiyondan ufak tefek birşeyler tırtıklayıp akşam için meze yapar.” 

Aradan yıllar geçti. Ülkedeki en büyük iplik fabrikasının İhracat Müdürü olarak sık sık Avrupa’ya gidiyordum. Yolum Brüksel’e düştüğünde, birlikte çalıştığım arkadaşlarla buluşmak hoşuma gidiyordu. Hangisine ulaşsam, akşam birkaç kişi bir araya geliyorduk. Böyle toplantılarından birine Lechat da katılmıştı. 8 yıllık şantiye yaşamımızda karşılaştığımız olayı unutmuş da bir tek bunu anımsıyormuş gibi Akşamcı Mustafa’nın mucize tavuklarını anlattı. Olay günü Keşbükü’nde attığımız kahkahalar güçlü maya olmuş da bu toplantıyı mayalamış gibi bulunduğumuz kafeyi adeta sarsıyordu.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor