KISIR KADIN İSTERSE BEBEK ZİLLİ DEDE’YE ATSIN GÖBEK

Demek ki, bin dokuz yüz altmışlı yıllardı. Lise öğrencisi üç arkadaş okul çıkışı rastgele yürürken Demirköprü dolaylarına geldik. Pek te uzak sayılmayan mesafede, kadın uğultusu eşliğinde def-dümbelek çalındığını işittik. Sese doğru yaklaştık. Küçük bir bina tıklım tıklım kadın doluydu. O yıllarda gençlerin tanımadığı kadınlara yakın durması doğru sayılmıyordu. Binanın çevresinde avlu kenarı anlamında dizili taşlara gizlenerek tek pencereden izlemeye koyulduk. Birkaç kadın, zilli tef ve oynak türkü eşliğinde şıkır şıkır göbek atıyordu.

Ne olur ne olmaz, yakalanırsak başımıza maazallah bir şeyler gelir endişesiyle uzaklaşıp Eski Baraj’a kadar geldik. Yol boyunca da, orada olup bitenlerin çözmeye çalıştık. Hiçbir tahmin ve yorum kafamız yatmadı.

BALIKÇI ANLATTI

Mevsim baharın ikinci yarısıydı ve Seyhan Nehri coşmuştu. Baraj kapaklarını adeta zorlayarak geliyordu su. Pırıltısıyla ve huzur veren doğal şarkısıyla köpükler oluşturarak, kayalarla şakalaşarak, hasretmiş gibi Akdeniz’e doğru koşarak akıyordu Seyhan. Olağanüstü güzelliği gönlümüz ve gözümüzle bütünleştirirken tekrar o göbek atan kadınlara takıldık. “Acaba şu mu, yoksa bu mu?” derken, ağzından sigara düşmeyen balıkçı lâfa girdi: “Zilli Dede’yi mi konuşuyorsunuz?” Zilli Dede kimdir, kimin dedesidir bilmiyoruz. “Ne Zilli Dedesi?” diye sorduk. Tarif etti yeri. Evet, tam da görüp merak deryasına daldığımız yerdi. Balıkçı, bitmek üzere olan sigarasını kullanarak yeni bir sigara yaktıktan sonra anlattı: “Orası bir türbedir, ziyarettir. Yani yatır diyorlar ya!.. Zilli Dede diye bir mübarek zat yatar. Zaten bizim muhitte başka dedeler de var; Çoban Dede mesela… Bazıları inanıyor ki, kadının çocuğu olmuyorsa, adaklar adayıp Zilli Dede’yi ziyarete gelir ve makberin etrafında döne döne göbek atarak oynar. Oynarken de (Al sana bir göbek, ver bana bir bebek!..) diye tekrar tekrar istekte bulunur. İşte sizin gördüğünüz de o âlemden biridir.”

DUYDUK, ANLADIK

Etkilendiğimiz için olacak, o günden itibaren görüp işittiklerimiz üzerinde bilgi sahibi olanları konuşturmaya çalıştık. Tesadüfe bakın, en yakınlarımızdan, büyük amcamın eşi de bir süre önce ümitlenip göbek atmış; atmış ama, nafile. Ömrünün sonuna kadar çocuğu olmadı. Kız kardeşlerimden birini öz kızı gibi benimsedi.

Yıllar, yılları kovaladı. Adana’yı yazmaya başladım. Yetmedi, bir dönem çok izlenen Çukurova Televizyonunda Adana belgeselleri ürettim. Tabii bu tür çabalar daha derin ve daha geniş ufuklarda araştırma gerektiriyor. Zaman içinde, Zilli Dede ile Çoban Dede’nin diğer kardeşleriyle karşılaştım: Misis-Yumurtalık yolu üstünde Ceyhan Köprüsü yakınlarında Cabbar Dede, Yağ Cami yakınlarında Bulut Dede ve herhalde zaman içinde türbesi yok olmakla birlikte –ya da göremediğim– adı kalan Ali Dede, Çimento Fabrikasının yok ettiği Çaldağ üstündeki Bulambaç Dede… Bulambaç Dede’ye 70 yıl kadar önce oğlu olduğu için adağını yerine getirmek isteyen bir akraba ailesinin tuttuğu kamyonla gitmiştik.

Demek ki dedelerin de bazıları varlıklı, bazıları fakir olabiliyormuş. Çoban Dede lüks içinde. Güzel düzenlenmiş park ortasında doğal kale gibi duran yüksek tepede, her gün yüzlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Cabbar Dede de ilginç mi ilginç, beşik tonoz şeklinde uzunca bir türbe içinde. Çevresinde antik yapı kalıntıları var. Bir zamanlar burada yerleşim olduğu kesin.

DEDELER HAKINDA

Bu yazı ilham verdi. Memleketimizin dedeleri hakkında söylenenleri toparlayıp yazmaya çalışacağım. Babam iyi bir Kur’an hafızıydı ve tefsiri güçlüydü. Müslümanlıkta ruhbanlık olmadığını, yatırdan medet ummanın temelsiz olduğunu söylerdi. Ama bir kültür zerresidir, yine de yazmak isterim. Hadi bana kolay gelsin.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Spor