KUYUSU DURURKEN IRMAK SUYUNU İÇENLER DE VARDI
Adana’nın adını merak edenler bilirler ki açıklamalardan biri söğüte dayanır. Medeniyetleri günümüzden yaklaşık üç bin beş yüz öncesine uzanan Fenikeliler esaslı tacirdi. Bölgemize de ticaret amacıyla sık uğradıklarını pek çok kaynakta okuyoruz. İşte bu milletin tacir-tücceranı pırıl pırıl, şırıl şırıl sularımıza ve akarsu kıyılarındaki söğütlere bakarak “Buraya Uri Adn adı yakışır” diyesiymiş. Çünkü “Adn” sözcüğü bu kavmin dilinde söğüt demekmiş. Malûm söğütler su kenarını çok sever ve boy verip gelişir. Adana’da da her yanın söğütlerle bezenmiş olması doğaldı.
Uzatmayalım, tabanına güneş göstermeyen sık ağaçlı gür ormanlarımız eskiden, şimdilerdeki gibi saçkıran vurgunu yemiş kafaya benzemezmiş. Boylu boslu zümrüt gibi ve coşkulu ağaçlarıyla sonsuzluğa uzanan ormanlarımız sayesinde yağış bolluğuyla yeraltı sularımız her yanda fışkırırmış. …
KUYU SUYU
Çocukluğumuzda gördük; bir buçuk, bilemediniz iki metre kazdığınızda tertemiz yeraltı suyu ile karşılaşırdınız. İfademiz boş bir iddia değil, yalın gerçektir. Zira biz bir değil, üç değil, altı-yedi tane beygir dolabı görmüş kuşağın temsilcileriyiz. Fotoğrafını sunduğumuz su dolabının benzerini, yetmiş-seksen santim eninde, beş-altı metre uzunluğunda dikdörtgen kuyuya oturtulmuş olarak düşününüz. At gücüyle döndürülen çarklı-akslı düzenekle dolap döndükçe, bir yanına bağlı kaplarla aldığı suyu yukarıdaki kanala döker ve bu suyla dönümlerce bağ-bahçe sulanabilirdi.
Halkın bir kısmı da, avlusunun bir yanında kazdığı kuyudan rahatlıkla içme suyunu sağlayabiliyordu. Gelin görün ki, kuyunun sadece birkaç metre uzağındaki tuvalet kuyu suyunu olumsuz etkileyebiliyordu. Bu nedenle, kuyusu olanlar da nehir suyunu temiz ve hatta şifalı bulmaktaydı. Yaygın inanışa göre akan su pislik tutmazdı. O yıllardaki Seyhan Nehri; özellikle debisinin düşük olmadığı zamanlarda bu inancı destekleyecek kadar temiz sayılabilirdi. Bazıları, nehir kenarında kurulu mavra denilen dolaplarla sağlanıp kente dağıtılan suyu bile süzerek (ve belki de kaynatarak) yemekte, bulaşıkta, çamaşırda kullanabiliyordu. Yine de zaman zaman tifo salgınıyla karşılaşılabiliyordu.
CUMHURİYET YETİŞTİ
Adana’nın en temiz suyu Kuruköprüdeki Bahripaşa Çeşmesinden akıyordu. Abdülhamit Han adına yapılmışken, Sultan’ın tahttan indirilmesi üzerine Vali Bahri Paşa’nın adını alan çeşme yel değirmeni sistemiyle beslenmekteydi.
Cumhuriyet sonrası su konusu da ciddiyetle ele alındı. Sağlığa elverişli suyun sağlanması ve kente dağıtılması için girişimlerde bulunuldu. Devlet katında 1934’ten itibaren yapılan temaslar sonunda Ankaralı bir firma ile 347 bin Lira’lık anlaşma yapıldı. Finansmanı Ankara’daki Belediyeler Bankası üstlendi. İşin süresi 18 aydı.
Ana kaynak alanı olarak Demirköprünün Kuzey Batısında bulunan Zillidede Mevkii seçildi. Burada açılan kuyulardan sağlanan su çağdaş teknolojiyle ve basınçla kentin değişik yönlerine ana borularla dağıtıldı. Pek çok noktaya da, örneği İtalya’dan sağlanan döküm çeşmeler yerleştirildi. Bu çeşmelerin tepesinde, her zaman altın gibi parlayan pirinçten yapılmış dikey vanalar bulunmaktaydı. Pirinç vana yukarıya kaldırıldığında gürül gürül su akıyordu. Gördüklerim ve duyduklarımla ifade ediyorum; 12 noktaya çeşme tesis edildi. Müteahhide ait işler 1937’de tamamlandığında, belediye de, on ayrı noktaya depolar yaptırdı. Bugün hiçbiri kalmamış olan depolar, başta yangınlar olmak üzere gerektiğinde kullanılabilecek acil durum tesisleriydi. İtfaiye araçları ek su gereksinimini en yakın depodan sağlayarak olay yerine daha çabuk ulaşabilirdi böylece. Temiz, bol ve sağlıklı su öncelikle okullara ve resmi kurumlara bağlanırken, yeni tulumba ustaları da yetişmiş ve yüzlerce avluya tulumba kurulabilmişti. Tulumba boruları, daha temiz ve daha soğuk suya kavuşabilmek için en az altı metreye kadar indirilmekteydi. Bazı aileler sekiz on metreden su almayı yeğliyordu.
Bir yandan çeşmeler, öte yandan tulumbalar devreye girince sağlıklı suya kavuşulmuş oldu. Bu sayede de, pek sık görülen bulaşıcı hastalıklar büyük oranda önlendi. Cumhuriyet bir kez daha, halkın refah ve sağlığına düzey kazandırmış oluyordu.
YARIN: KANARA VE BUZHANE