MANŞ’ I GEÇEN İLK TÜRK KADINI: NESRİN OLGUN ARSLAN

“Kıyıya çıkıp yaklaşık 10 metre yürüdükten sonra toprağa uzandım. O ıslak, o buz gibi toprağın bana ne denli sıcak geldiğini anlatamam. Bir devi yenmiştim…”

Bu sözler 1979 yılında toplam 15 saat 27 dakika suda kalarak, Manş Denizi’ni yüzerek geçen ilk Türk kadını unvanının sahibi olan

Nesrin Olgun Arslan’a ait.

1957 yılında Adana’da dünyaya gelir Nesrin. Yedi yaşındayken ailesinin teşviği ile başladığı yüzmede, on altı yaşına kadar 100’e yakın madalya ve kupa kazanır.

1964’lerin Adana’sında Atatürk Yüzme Havuzu Türkiye’nin milli takım yüzücülerini çıkarır. O zamanlar Türkiye’de kapalı yüzme havuzu olmadığı için Adana sıcak iklimi sayesinde yüzme sporuna gönül verenlere 5-6 ay antrenman yapma şansı tanımaktadır. Bir de buna sulama kanallarında akıntıya karşı yaptığı antrenmanlar eklenince, Nesrin yaşıtlarından çok daha güçlü ve dayanıklı bir bedene kavuşur.

On yedi yaşında maraton yüzmeye başlar. Dört kez Mersin, iki kez Adana, birer kez de Çanakkale ve Kıbrıs maratonlarını yüzer. 17 yaşında üniversite eğitimi için Ankara’nın yolunu tutar. Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü’nde okurken bir inat uğruna nerede olduğunu bile bilmediği Manş Denizi’ni aşmaya karar verir.

Bir gün kantinde sigara içtiğini gören Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Tuncay Şenyüz’ün “Maşallah! Ne de güzel sigara içiyorsun! Sen böyle mi yüzücü olacaksın? Yok kızım yok. Sen yüzücü olamazsın. Yarın havuza gelme!” diye çıkışması üzerine, “ Hayır bırakmayacağım hem de Manş’ı geçeceğim” der.

Ertesi gün soluğu antrenör Kutal Özülkü’nün yanında alır. “Ben Manş’ı geçeceğim, antrenörüm olur musunuz?” diye sorar. Cevap kesindir:

“Yarın gel. 10 kilometre aralıksız yüzebilirsen çalıştırırım seni!”. Ayağına kramplar gire gire, tam beş saat aralıksız yüzerek 10 kilometreyi tamamlar. Özülkü’yü antrenörlüğe ikna eder ama asıl iş şimdi başlamıştır.

Dört yıl boyunca aralıksız her gün sabah üç, akşam üç olmak üzere toplam altı saat antrenman yapar. Atılan binlerce kulacın sonunda İngiltere’ye gitmeye karar verilir.

Devletten tek bir kuruş dahi almadan, biriktirdiği harçlıklar, annesinin emekli maaşı, 1976’da Manş’ı dünya rekoru kırarak geçen milli yüzücü Erdal Acet ve Adana Demirspor Başkanı’nın maddi destekleri ile İngiltere’ye giderler.

17 ülkeden gelen diğer yüzücüler gibi otelde kalmaya paraları yetmez, mütevazı bir pansiyonda kalıp yemeklerini kendileri pişirirler. İlk antrenmanında tam bir şok yaşar Nesrin Olgun. Adana’nın 30 derecelik suyunda çalışan bir yüzücü için 14 derecedeki su, bırakın yüzmeyi girilecek gibi bile değildir. Nitekim suya atlaması ile çıkması bir olur.

Buna da bir çare bulunur, ilk gün otuz saniye, ertesi gün 1 dakika, daha ertesi gün 5 dakika derken Manş’ın buz gibi suyuna vücudunu adapte etmeye çalışır.

Nihayet 27 Ağustos akşamı macera başlar. Yıllar sonra o akşama ait duygularını şöyle dile getirecektir:

“ Karanlıklar içinde dalgalanan Manş’a dalmış düşünüyorum. Havanın soğukluğundan mı, heyecandan mı iliklerime kadar ürperiyorum. Suların ve dalgaların hışırtısı ile kulaklarım zonkluyor. Dalgalar köpüre köpüre karanlıklara doğru uzayıp gidiyor…

” Attığı binlerce kulaca rağmen vücudu suyun soğukluğuna hiç alışamaz. Kendini kaybetmemek için kulaçlarını sayar. 10 saat sonra kıyı görünür, yaklaşık 700 metre vardır ve insanları seçebilmektedir, çok sevinir.

En fazla yarım saat daha yüzeceğini düşünürken, kafasını kaldırdığında kıyıdan daha da uzaklaştığını fark eder. Güvenlik teknesine bakar, onların da yüzü allak bullaktır. Saatteki hızı 4 km olan med-cezir dönmüştür ve kıyıya ulaşmasını engellemektedir. Bir ara başaramayacağını düşünüp güvenlik teknesine almayı teklif ederler, kabul etmez.

Bedeninin acısına katlanarak, sürekli kulaçlarını sayıp kendini kaybetmemeyi başararak fazladan 34 km ve 5 saat daha yüzüp kıyıya varır.

Kuş uçuşu 33 km olan Manş Denizi’ni geçmeyi dünya çapında yaklaşık o güne dek 5000 kişi denemiştir. Başarılı olanların sayısı 399 dur, bunlardan 50 tanesi kadındır.

İşte Nesrin Olgun Arslan henüz 22 yaşında iken bu 50 kadından biri olmuştur.

Türkiye’ye bu gururla dönen Nesrin Olgun Arslan’ın spor yaşamı hep mücadele ile devam edecektir. Kadın olması dolayısıyla yüreklendirilmek bir yana engellendiği zamanlar olur. 8 erkek yüzücü ile birlikte Mersin Limanı’na kadar 15 km’lik bir maratona katılır. En yakın rakibini 9 dakika geçerek birinci olur. Ödül töreninde madalya için kürsüye çıkmayı beklerken, ikinci gelen ve Mersin eşrafından tanınmış bir şahsın oğlu olan erkek yüzücü birinci ilan edilir.

Gerekçe; erkeklerin arasında tek kadın olarak katıldığı için klasman dışı yarışmış olmasıdır. Annesi, babası ve antrenörü sonuca itiraz ederek basına da yansıyan bir kampanya başlatırlar. Ve Nesrin Olgun Arslan, Manş’ı geçmesinden çok, hakkının yendiği Mersin Maratonu ile yurt çapında adını duyurur.

Nesrin Olgun Arslan için ne kadar güç olsa da Manş’ı geçmiş olmak hayatının kısa bir dönemine ait başarıdır. Oysa o tüm yaşamı boyunca, aldığı eğitimin hakkını vererek binlerce kişiye sporu sevdirir. Onların sadece spor öğretmeni, antrenörü değil samimi ve sıcak karakteriyle Nesrin ablası olur.

2000 erkek işçinin çalıştığı Adana Çimento Sanayii’nde, başvuran erkek adayların arasından seçilerek 12 yıl boyunca spor uzmanı olarak çalışır. 4000 çocuğa yüzme öğretir. 1999 yılında kendi isteğiyle emekli olur ama evde oturmanın kendisine göre olmadığını anlaması sadece bir ayını alır.

Başkent Üniversitesi Başkent Okullarında Spor Koordinatörü olarak göreve başlar. Armada Spor Kulübü’nü kurarak, Adanalı kadınlara yaşam boyu spor yapma alışkanlığı kazandırabilmek için çalışır.

Yetmez, 2015 yılında Manş Denizi’ni yüzerek geçen ilk Türk kadın takımının kaptanı olur ve 16 saat 44 dakikalık bir derece ile tarihe bir kere daha adını yazdırır. 2016 yılında ise kaptanlığını yaptığı Çılgın Türkler Kadın Yüzme Takımı, Capri Adası’ndan başlayıp Napoli Baia’da son bulan 36 km’lik rotayı geçen ilk Türk takımı olur. Takımı, 10 saat 56 dakikalık derece ile aynı zamanda “En İyi Kadın Takımı” unvanını da alır.

Nesrin Olgun Arslan,

Şimdilerde yetiştirdiği ve sporu sevdirdiği binlerce öğrencisi, bir değil birkaç yaşama sığabilecek anıları, sevgili eşi, İpek ve Masal adlı torunları ile mutlu bir hayat sürüyor. Ama iç sesim maceranın burada bitmeyeceğini söylüyor. İçinde bir çocuk heyecanı barındıran konuşma tarzı, pırıl pırıl bakan gözleri ve durağanlığı ölümle özdeşleştiren yaşam mottosu ise iç sesimi doğruluyor.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor