MEMLEKETİN SAAT AYARI

 “Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, 650 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve bir saat ayarı yaptı. O gözlerini kapatınca ne yazık ki o saat ayarıyla sürekli oynamaya başladılar. Ben de 56 yıl sonra seyircime Memleket Saat Ayarı’nı sunarken yaşadığım ve tanık olduklarımla birlikte ülkemin içinde bulunduğu şu anki durumunu da nasıl anlatabilirim diye düşündüm. Örnek bir anne babaya sahiptim. Babam Abdurrahman Bey saat tamircisiydi. Okuma yazması olmayan, Kuran’ı ezbere bilen annem yüreği aydınlık bir kadındı. Cumhuriyet ilan edildiği gün Türkiye’de okuma yazma bilen kadınların oranı binde 2’ydi. Halkevleri’nin 1960 ihtilalinden sonraki ikinci bölümüne yetiştim ben, orada eğitim aldım. Ortaokul öğrencisiydim ve Halkevi Tiyatrosu’nun Adapazarı’nda çalışmalara başladığını öğrenince hemen seçmelere katıldım ve kazandım. Turgut Özakman’ın Güneşte 10 Kişi oyununa hazırlandık. Ajans muhabiri Selami rolü bana verilince havalara uçtum.”

Yukarıdaki sözlerin sahibi 74 yaşındaki 56 yıllık tiyatro ve film sanatçısı Salih Kalyon’a aittir…

Evet.. Memleketin saat ayarı bozuldu.. Bu sadece 74 yaşında olan ve 56 yıldır tiyatro ve film sanatçılığı yapan Salih Kalyon’un görüşü değil, ezici çoğunluğun ortak görüşüdür..

Ne yazık ki, bu çoğunluk sessiz çoğunluktur..

Hani bizim bir sözümüz var dı ya “Susma sustukça sana gelecek” tam da o dönemi yaşıyoruz..

Bugün içinde bulunduğumuz durumdan çıkma yolu Atatürk’ün çizdiği yoldur.. O’nun ve arkadaşlarının kurduğu demokrasi ayarına yeniden dönmenin dışında başka bir kurtuluş yolu yoktur.

Ve bunu gerçekleştirebilmek için 7 temel ilkenin uygulanmasının gerekliliğidir..Yani olmazsa olmazıdır..

Bakın Prof.Dr.Yaşar Yücel o temel ilkeyi nasıl açıklıyor;

CUMHURİYETÇİLİK —
Atatürk İnkılâbı’nda Cumhuriyetçilik ana ilke ve esas değerdir. Çünkü Cumhuriyet, Atatürk İnkılâbı’nın bütün verimlerini temsil eden bir devlet ve hükümet şekli olarak değiştirilemez bir cevherdir. Bu ilke yeni Türkiye Devleti’nin temelidir. Bu yüzden 1924’lerden itibaren Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında, meclislerce değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek bir ana kuruluş değeri ile korunmuş ve yerleşmiştir. Bu niteliği ile Cumhuriyet, devlet düzen ve yönetiminde şahsilik ve keyfiliğin hâkim olmasını önleyen en sağlam teminattır. Ayrıca Türkiye’de siyasal iktidarların el değişmesi ve dağılması bakımından sosyal yapı üzerine en kuvvetli şekilde etki yapan Atatürk ilkelerinden en önde gelenidir. Nitekim Atatürk’ün bütün konuşmalarından açık bir şekilde anlaşılacağı üzere Cumhuriyet, demokratik parlamenter düzendir. Şu kadar ki; Atatürk’ün bu ilke ile amaçladığı düzen, her yönüyle çağdaş bir Türkiye yaratmak için seçilmiş bir yol, bir sistemdir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetçilik ilkesini halkçılık ve milletçilikten soyutlamaya imkân yoktur. Zira Cumhuriyetçilik gerçek mana ve hüviyetini bunlar sayesinde kazanmaktadır. Şu halde diyebiliriz ki, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Halkçılık bir başka deyişle millet olma, demokratik bir idareye kavuşma gayretleri ve ilkeleri birbirinden ayrılamaz bir bütündür.

Burada onun cumhuriyet ve demokrasi üzerine olan düşüncelerini biraz daha açarak Cumhuriyetçilik ilkesini izaha çalışacağız. Onun devlet ve rejim çeşitleri üzerinde araştırma ve değerlendirmeler yaptığını bilmekteyiz. Ölümsüz Önder egemenlik ilkesi hakkındaki fikirlerini açıklarken diyor ki; “Çağımızda, bu esas teşkilatın dayandığı, anane haline gelmiş bir takım temel ilkeler vardır. Demokrasi ilkesi (Halkçılık). Bu ilkeye göre irade ve egemenlik milletin bütününe aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi ilkesi millî egemenlik şekline dönüşmüştür.

— Temsilî hükümet ilkesi, bu ilke, millî egemenliğin uygulanması ve yürütülmesini düzenler.

— Devletin esas teşkilatını saptayan kanunun, diğer kanunlara üstünlüğü ilkesi. Bu ilke çağdaş esas teşkilatta, kanuniliğin ve adlî kararlılık ve yerleşmenin doğurucusudur.

Bu saydığımız ilkeler, demokrasi ilkesinin binası gibi görülür. Gerçekten de demokrasi ilkesi, uygulamadaki değerini, ancak bu ilkeler sayesinde kazanır”.

Bundan sonra, hâkimiyet İlkesini daha genişçe incelemeye önem veren Atatürk, devlet şekillerinden “monarşi, oligarşi ve demokrasi” (Halkçılık) başlıkları altında düşüncelerini belirtmekte ve “Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıkî uygulanmasını sağlayan hükümet şekli Cumhuriyettir… Millet, egemenliğini, devlet yönetimine katılmasını, ancak zamanında oyunu kullanmakla temin eder” demektedir. İşte bu nedenledir ki, Atatürk’ün milli egemenlik ve halkçılık kavramı ile bağlantılı olan Cumhuriyetçilik ilkesini Türk siyasal hayatında demokrasiye yöneliş ve hazırlanışın bir işareti saymak gerekir.

Şimdi niçin Cumhuriyet sorusunu, Atatürk’ün bizzat kendi söylevlerinden aldığımız parçalarla cevaplamaya çalışalım :

“Cumhuriyet ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.

Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”

“Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare Cumhuriyet idaresidir.”

“Cumhuriyet idaresini, Cumhuriyetten söz etmeksizin millî hâkimiyet esasları içinde her an Cumhuriyet’e doğru yürüyen şekilde toplamağa çalışıyorduk.”

“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.  İcra kuvveti, teşriî selahiyeti milletin yegane mümessili olan Mecliste tecelli etmiş ve toplanmıştır.  Bu iki kelimeyi bir kelime  İle  özetlemek  mümkündür. Cumhuriyet”.

“Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır” diyordu.

Yine bir başka söylevlerinde de “Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet, sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyerek Cumhuriyetin kesin emrini açıklarken “Benim için bir taraflık vardır: Bir tarafım. O da Cumhuriyet taraflılığı fikrî ve sosyal inkılâp taraflılığı. Bu noktada Yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi hariç düşünmek istemiyorum.” Öz deyişiyle Cumhuriyetçilere bir tek yolun varlığını kesin direktif olarak iletmekte idi.

2-MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilik ilkesi, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır” diyerek ebediliğini dilediği ve bir demecinde müjdelediği Cumhuriyetçi devlet yapısını koruyacak olan toplumun siyasî birlik şuuruna kavuşmuş pekişik bir bütün olması amacına yönelmiştir. Bu ilke Milli Mücadele’nin çıkış noktasını teşkil etmiş ve bütün esir milletlerin kurtuluş ve kalkınma hareketlerine ışık tutmuştur. Bilindiği üzere millet, milliyet ve milliyetçilik türlü düşünce akımlarına veya bilimsel esaslara göre farklı şekilde tanımlanmıştır. Ancak biz burada Atatürk’ün millet, milliyet, milliyetçilik tariflerini ele alarak, Atatürk Milliyetçiliği’ne gelmek istiyoruz. Ulu Önder milleti 1922’de “İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. Cihan bizi temsil edenlere göre tanıyordu. Üç buçuk senedir tamamen mîllet olarak yaşıyoruz” diyerek, büyük olguyu açık bir şekilde dile getirmiştir. Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”, “Türkiye halkı, ırken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey’ettir” diye tarif etmektedir. Atatürk, milliyet düşüncesinin varlığını “Milliyet nazariyesini, millet mefkuresini yok etmeğe çalışan nazariyatın dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunamamıştır. Çünkü tarih, vukuat, hadiseler ve müşahadeler hep insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük mikyasda fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir” diyerek dile getirmekte, milliyetin gerçekliğini vurgulamakta ve bir başka söylevinde de “Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok gevşeklik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle gidermeğe çalışmalıyız…

Bu hususta bizim milletimiz, milliyetinden anlamamazlık edişinin çok acı cezalarını gördü… Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ biz, kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hisseden, fikren, fiilen bütün tavır ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdır” demektedir.

Milliyetçiliğin tarifi ise, Atatürk tarafından “Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve münasebetlerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla dengeli bir şekilde birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır” şeklinde yapılmaktadır.

Bir diğer söylevinde de “Gerçi bize milliyetçi derler; ama biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere saygı ve uyum gösteririz. Onların milliyetlerinin bütün gerçeklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencilce ve mağrurca bir milliyetçilik değildir” diyen Atatürk bir başka konuşmasında “biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur” şeklindeki beyanları ile de milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve halk bütünleşmesini yapmaktadır.

Bu görüşlerin ışığı altında diyebiliriz ki, Atatürk Milliyetçiliği’nin temel taşlarından ilki bağımsızlıktır. Çünkü, O “Hürriyet ve İstiklâl benim karekterimdir” diyordu. Bunun yanında Milli Hâkimiyet gelmektedir. Atatürk bunu “Hakimiyet-i Milliye uğruna canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun” sözleri ile en güzel şekilde ifade etmekte idi. Bir diğer özelliği, milli birlik ve beraberliğe daha açık deyişle bütünleştiriciliğe önemli yer ayırması idi. Bunların yanında ise en büyük özelliği gerçekçi oluşudur.

“Efendiler, asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir. Fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir. Türkiye’yi… Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları ancak bir tarzda telâfi edebiliriz: O da Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek…” Bu nedenledir ki, panislâmizmi, ümmetçiliği, panturanizmi ve sosyalizmi kesinlikle red etmektedir. Büyük Önder söylevlerinde bu hususları “Şurası unutulmamalıdır ki, bu tarzı idare bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü biz ne Bolşevikiz ne de komünist… Ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü milliyetperver ve dinimize hürmetkarız”. “Vatandaşlarımız olan, dindaşlarımızdan, hemşerilerimizden her biri kendi dimağında bir büyük ülkü besliyebilir. Hürdür, muhtardır… Buna kimse karışamaz. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin sabit, müsbet, maddî bir siyaseti vardır: O da efendiler, T. B. M. Meclisi’nin muayyen millî hududu dahilinde hayatını ve istiklâlini temin etmeğe yöneliktir…. Büyük ve hayalî şeyler yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın husumetini, garezini, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik. Biz panislamizm yapmadık; belki yapıyoruz, yapacağız dedik, düşmanlar da yaptırmamak için bir an evvel öldürelim dediler. Panturanizm yapmadık; yaparız, yapıyoruz dedik, yapacağız dedik ve yine öldürelim dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Biz böyle yapmadığımız ve yapamadığımız mefhumlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın adedini ve üzerimize yaptıkları baskıları artırmaktansa, hadd-i tabiîye, hadd-i meşrûa rücû edelim. Haddimizi bilelim. Binaenaleyh efendiler, biz hayat ve istiklâl isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı seve seve veririz”, diye dile getirmektedir.

Sonuç olacak diyoruz ki mazlum milletlerin kurtuluş çabalarına da ışık tutan Atatürk’ün Milliyetçilik ilkesi bencil değildir. Irkçı değildir. Dağıtıcı değil, toplayıcı ve bütünleştiricidir. Onun Milliyetçiliği kaderde, kıvançta, tasada bir olmanın mutluluğundan doğan yepyeni ve gerçekçi Türk Milliyetçiliğidir. Simgesi “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişinde en açık ifadesini bulmaktadır.

(DEVAMI YARIN)

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor