‘MİLLETİN AZİM VE KARARINI ÖRGÜTLEME YOLUNDA İLK ADIM ERZURUM KONGRESİ!’

(HABER MERKEZİ)-Atatürkçü Düşünce Derneği Adana Şube Başkanı İsa Kayadan, Erzurum Kongresi’nin 105.yılı, Lozan Antlaşması’nın 101.yılı dolayısıyla kutlama mesjı yayınladı. İsa Kayadan her iki mesajında, “Erzurum Kongresi’nin 105.yılı kutlu olsun. Milletin azim ve kararını örgütleme yolunda ilk adım Erzurum Kongresi”derken, “Ya Lozan Ya Sevr!” dedi.

İsa Kayadan mesajında daha sonra şunları söyledi;

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan koşulları son derecede ağır Mondros Mütarekesi, fiilen Osmanlı Devletinin ömrünü tamamladığını ilan ederken Padişah ve hükümeti sadece kendi taht ve konumlarını koruma pespayeliği içinde milleti başsız bırakıp kaderine terk etmişti. Bu esnada galip devletlerin vatanın dört bir yanını işgal etmeleri, orduların terhis edilmesi ve silahlarının teslimi yanında Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’deki Rus saldırıları, beraberinde Ermeni ve Pontus çeteleri kalkışmaları, nihayet 15 Mayıs 1919’da da Yunan ordusunun İzmir’e çıkışı halkın Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak cemiyetleri kurarak bölgesel, münferit direniş hareketleri başlatmasına neden oldu.

Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi olarak geldiği Samsun’da karşılaştığı durum bu idi. Paşa, 22 Haziran 1919’da yayınladığı Amasya Tamimi ile ulusu direnişe çağırmış, “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” demiş, bu amaçla Eylül ayı başında Sivas’ta bir Ulusal Kongre toplanacağını duyurmuştu. Bu kongre öncesi Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’deki Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak cemiyetlerinin katılacağı bir bölgesel kongrenin de Erzurum’da toplanması kararlaştırıldı. Kongreler ulusun Milli Mücadele’ye katılımını sağlamada yaşamsal önemdeydi.

Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van’dan katılan 62 delege ile 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan Erzurum Kongresi, bölgesel olmasına karşın Mustafa Kemal Paşa’nın Ulusal Bağımsızlık mücadelesinin önderi olma yolundaki ilk adımı olarak tarihe geçmiştir.

Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan sadece 20 gün sonra “zararlı ve tehlikeli” düşünce ve girişimleri nedeniyle hükümet tarafından İstanbul’a çağrılmış, kabul etmeyince 8-9 Temmuz 1919 gecesi Padişah emriyle görevden alınmış, aynı gece ömrünü verdiği askerlik mesleğinden ayrılmış ve mücadelesini milletin sinesinde bir vatansever olarak sürdürmüştür. 9 Temmuz 1919’dan Erzurum         Kongresinin toplandığı 23 Temmuz 1919’a kadar geçen 14 günü hiçbir makam, rütbe ve yetki sahibi olmaksızın kongre hazırlıkları ile

geçiren Mustafa Kemal, toplantının başladığı 23 Temmuz günü Kongre, sonlandığı 7 Ağustos’ta da Temsilciler Kurulu Başkanlığına seçilmeyi başarmıştır. Bu kongrede başlayan Milli Mücadele önderliği, Sivas Kongresi’nde yine Kongre Başkanlığı ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye Reisliği ile devam etmiş, ardından Büyük Millet Meclisi Reisliği, Büyük Millet

Meclisi Orduları Başkomutanlığı ve TürkiyeCumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na ulaşmış, sonuçta 19 Mayıs 1919’da çıktığı kutlu yolculuk O’nu, Türk Ulusu’nun değişmez önderi Atatürk olarak tarihe altın harflerle kaydetmiştir.

Doğu vilayetleri Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri toplantısı niteliğindeki Erzurum Kongresi, bir avuç kahramanın kararlı yolculuğunun örgütlü bir harekete dönüşmesinin ilk aşamasıdır.

Atatürk bu süreci Büyük Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

“Öncelikle ben, ne olursa olsun, Kongreye katılmalı ve yönetmeliydim. Zira hiç zaman yitirmeden ulusal istencin işler duruma getirilmesi ve ulusun silahlı ve eylemli olarak önlemler almaya başlamasının sağlanması zorunluluğuna inanıyordum. Bu temel ilkeleri benimsetip karara bağlatabilmek için, Kongrede çalışmayı ve yöneterek üyeleri aydınlatmayı elzem görüyordum. Nitekim öyle oldu.”

Mustafa Kemal Paşa ile birlikte yola çıkanlardan ihanet edenler de oldu, korkup yarı yolda terk edenler de, kurtuluştan hemen sonra Cumhuriyete ve devrimlere karşı çıkıp ayrılanlar da… Samsun’dan Havza, Amasya ve oradan Erzurum’a kadar yapılan yolculuk da

sayısız engeller ve tehlikeler bertaraf edilerek gerçekleştirilebildi. Önceden 10 Temmuz’da başlayacağı duyurulan kongre çeşitli güçlükler nedeniyle ancak 13 gün sonra açılabildi.

Üstün liderlik yeteneği ile tüm sorunları çözüp bütün zorlukları aşarak hedeflerine ulaşan Mustafa Kemal Paşa, liderliğin önemini de Erzurum Kongresi bağlamında şu sözlerle ifade ediyor:

“Efendiler, tarih söz götürmez bir şekilde ortaya koymuştur ki, büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir başkanın varlığı çok gereklidir. Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, yurtseverim diyen bin bir çeşit kişinin, bin bir türlü tutum ve inanç gösterdiği kargaşalı bir zamanda danışmalarla, birçok saygın ve güçlü kişilerin sözlerine uyma zorunluluğuna inanmakla, sağlam, esaslı ve özellikle sert yürünebilir mi ve en sonunda

ulaşılması çok güç olan hedefe varılabilir mi? Tarihte, buna ulaşmış bir topluluk gösterilebilir mi?

Erzurum Kongresi’nde yaşananlar, kararlı önderlik, gerçekçi hedefler ve doğru yol haritasıyla bir avuç kahramanın, yok edilmek istenen bir ulusu bağımsızlığına kavuşturabileceğini göstermiştir.

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin on binlerce üyesi, Büyük Atatürk’ün başarısı kanıtlanmış ve günümüzde de geçerli olan ideolojisi Kemalizm’in rehberliğinde milletimizle birlikte Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma azim ve kararındadır.

‘YA LOZAN YA SEVR!’

 Lozan Antlaşması; vatanın bağımsızlığını ve milletin özgürlüğünü dünyaya kabul ettirdiği gibi, 224 yılın ardından masadan başımız dik kalktığımız tek uluslararası antlaşmadır. Hükmünü 101 yıldır sürdüren ve sonsuza dek sürdürecek olan ender antlaşmalardan biri olması yanında, Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın gerçekte Batı Emperyalizminin 1. Dünya Savaşı galibi mağrur devletlerine karşı kazanıldığını, Yunanistan’ın da emperyalizmin piyonu olarak Anadolu’ya sürüldüğünü belgelemiş olması nedeniyle de çok anlamlı ve değerlidir. Anadolu Türklüğünün 400 yıl pençesinde inim inim inleyerek yoksullaştığı kapitülasyonlara son veren, bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla tam olarak sağlanabileceğini ortaya koyan ve mazlum milletlere umut ışığı yakan tarihin en önemli belgelerindendir Lozan Antlaşması.

Emperyalistler ve iş birlikçilerinin 9 Eylül 1922’de İzmir’den denize dökülmesinin ardından Anadolu ve Trakya 10 gün içinde hızla işgal zilletinden kurtarılmaya başlandı. Emperyalistler telaşlandılar ve derhal silah bırakma çağrısında bulundular. 3 Ekim 1922’de başlayan ateşkes görüşmelerinde İsmet Paşa’nın karşısında sadece İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri oturuyordu. Ne Yunanistan, ne de Osmanlı Hükümeti temsilcileri vardı. Bu masa düzeni savaşın aslında kimler arasında yapıldığını bütün açıklığıyla gösteriyordu. Mudanya Mütarekesi’nin 11 Ekim 1922’de imzalanmasıyla 1. Dünya Savaşı resmen bitmiş oldu. Türk Ulusu Osmanlı’nın kabul ettiği Sevr Antlaşmasını 3 yıl daha savaşarak yırtıp atmıştı.

İngiltere’nin başını çektiği İtilaf Devletleri Lozan’da bir Barış Konferansı toplanmasını istediler ve hem galip Ankara’nın gücünü azaltmak, hem de Türkiye’de iki ayrı hükümet tanıdıklarını göstermek amacıyla Lozan’a Ankara hükümeti ile birlikte İstanbul hükümetini de çağırdılar. Ama Kemalist Devrimcilerin, kazandıkları zaferi bildik emperyal hilelere kurban etmeye niyetleri olmadığını, karşılarında her istediklerini kabul ettirdikleri Vahdettin ve hükümetinin bulunmadığını anında gördüler. TBMM, emperyalistlerin bu tuzağını 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırarak bozdu.

Saltanatın kaldırılmasını öneren tasarının görüşüldüğü komisyon toplantısında tartışmaların Saltanat yanlıları tarafından kasten uzatıldığını ve kafa karışıklığı yaratılmaya çalışıldığını gören büyük devrimci Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa şu tarihi konuşmayı yaptı: “Efendiler; egemenlik, hiç kimsece, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik güçle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları Türk Ulusu’nun egemenliğine zorla el koymuşlar, bu yolsuzluklarını 600 yıl boyunca sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu “artık yeter” diyerek ayaklanıp egemenliğini fiilen eline almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, sorunu değildir. Sorun zaten olupbitti durumuna gelmiş bir gerçeği açıklamaktan ibarettir. Bu, herhalde yapılacaktır. Meclis ve herkes bunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa gerçek yine yöntemine göre saptanacaktır. Ama ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” Bu konuşmadan sonra komisyonda oy birliği ile kabul edilen tasarı TBMM’de yasalaştı.

Bu ilk devrimin ardından Türk Ulusu’nun tek temsilcisi olarak konferansa katılan İsmet Paşa başkanlığındaki Ankara heyeti güçlü bir irade ortaya koydu. Bir ara kesintiye uğrayan görüşmeler 8 ay sonra tamamlandı ve 24 Temmuz 1923 tarihinde, sonraya bırakılan Musul ve Boğazlar konuları dışında bütün Türk tezlerinin kabul edilmesiyle antlaşma imzalandı.

Uğradıkları hezimeti bir türlü içlerine sindiremeyen emperyalistler yıllarca Türkiye’ye Lozan yerine Sevr paçavrasını dayattılar, 2003’de de Sevr’in 21. yüzyıl versiyonu olan BOP’u gündeme getirdiler. Kadim işbirlikçileri Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı gericileri kullanarak Lozan’ı “hezimet” ilan ettirdiler, 100 yıl süreli olduğu yalanını ürettiler ve hatta gizli maddeleri bulunduğundan söz ettiler. Oysa Tarih bilimdir, asla nankör değildir ve hükmünü vermiştir. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir.

Maddeleri şehit kanıyla yazılmıştır. Lozan’ı tartışmaya açmak, güncellenmesi gerektiğini söylemek Sevr paçavrasına ve benzeri emperyal projelere hizmet etmektir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu var oldukça Lozan Antlaşması da var olacaktır!

Kuvayı Milliye kahramanları kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni akılla, bilimle, namusla, liyakatla yönettiler. Hem Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye borçlarını ödemeyi, hem 15 yılda uçak üretip ihraç eden bir sanayi ülkesi yaratmayı, hem de Türkiye’yi dünyanın kendini doyuran 7 ülkesinden biri yapmayı başardılar.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Türkiye Cumhuriyeti’ni olduğu gibi, Tapu Senedi’ni de sonsuza dek korumayı, bu zaferi Ulusumuza kazandıranlara saygısızlık edenlerle bütün gücümüzle mücadele etmeyi görev saydığımızı                           kamuoyuna duyururken değişmez önderimiz Atatürk’ü, Lozan’ın bilge diplomatı

İsmet İnönü’yü, Kuvayı Milliye Kahramanlarımızı ve aziz şehit ve gazilerimizi minnetle, şükranla, saygıyla anıyoruz.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor