MUŞİ’DEN TAVSİYE: TEK CEKETİNİ SAT, SİLAH AL

Muşeg görevi üstlenir üstlenmez eline tutuşturulmuş olan plan-programa göre harekete geçti. Temelinde 3 basamak vardı:

  1. Türklere karşı nefret duygusunun oluşturukup sivriltilmesi
  2. Ermeni sivillerin silahlanması
  3. Hazır olunduğunda uygun bir fırsatı değerlendirerek çatişmaya geçilmesi

“OYUN” SAYISIZ TİYATRO SAHNELERİNDE BAŞLADI

Muşeg planın birinci ayağını beyin yıkayarak nefret duygusunu geliştirmek için iki aracı kullandı: ve Ermenice Gazeteler Tiyatro. İkinci Meşrutiyetle Osmanlı sınırlarının her yanına yayılan serbestlik, azınlık gazetelerinin çoğalmasına da yol açmıştı. Adana’da Ermenice 6 gazete çıkıyor ve Muşeg’in sağladığı olanaklarla en ücra köylere kadar ulaştırılabiliyordu.

Asıl etki tiyatrolarla sağlandı. Hazırlanmış oyunlar, Adana’nın birkaç yerinde, Kozan’da, Saimbeyli’de, Tarsus ve Mersin’de sahnelenmeye başlandı. Oyunlarda, geçmiş yıllarda Ermeni krallara ve Ermeni halkına Türklerin yaptığı sözde işkenceler ve fenalıklar ustaca işleniyordu. Öyle ki, temsil sonunda tiyatrodan çıkan genç kızların, kadınların ağıttan gözleri şişmekteydi. Genç erkekler ise öfke doluyor, intikam ateşiyle yanıyorlardı.

SİLAH SATISI ADANA’DA SEYYARLARDA YAPILDI

Muşi Efendi yaptığı ve yaptırdığı propagandaların meyvesini almakta gecikmemişti. Gazetelerdeki tetikleyici ve kışkırtıcı yazılarla birlikte tiyatrolardaki temsiller Ermeni halkını, özellikle gençleri çıldırtacak düzeylere yaklaşmıştı ki, Papaz Muşeg planın ikinci ayağını harekete geçirmeye başladı. Ermenilere silahlanmayı öneriyordu. Yaptığı konuşmalatın sonunda, “Karının, kızının iki altını varsa, birini sat, silah al… Evinde iki tencere varsa birini sat, silah al… İki atın varsa, birini sat silah al… Hiçbir şeyin yok da, tek ceketin varsa, onu sat silah al…” şeklindeki söylemleri peş-peşe geliyordu. Bir süredir tiyatro temsilleri ve gazete yazılarıyla galeyana gelen Ermeniler, tam da Muşeg ya da Muşeg’i görevlendirilenler tarafından mutlulukla izlenmekteydi. Nasıl oldu, kimler düzenledi bilinmez, bir de baktılar ki Adana Silah pazarı olmuş. Öyle ki, kolundaki sepetle, sürdüğü tabla ile çeşitli silah ve mühımmat satan seyyarlar sokaklarda fütursuzca dolaşmaya başladı.

Seyyar satıcılar “Hadi patates, domates, hıyar, pırasa…”  şeklinde duyurularla dolaşır ya, silah satıcıları da “Haydi revolverler var, smith wessonlar var, Filiperler var, Winchester tüfekleeeer, her numara mermiler, fişekler vaaarrr!..” diye bağırmaktan çekinmiyorlardı.

YETER Mİ? TABİİ YETMEZ BİR DE, 900 KİŞİLiK ORDU

Halkın, en azından gençler düzeyinde yavaş yavaş kıvama geldiğini gören Papaz Muşeg, köylerden, kasabalardan gözü pek, milliyetperver gençleri ikna edip kısa sürede 900 kişilik ordu kurdu. Askerleri, nasıl olduysa, nereden geldiyse, rus subaylar eğitiyordu. Çalışmalar öyle bir boyuta gelmişti ki, belli yerlerde saatlerce atış talimleri yapılabiliyordu.

İşin tuhafı, orta yaşı aşmış Ermeniler bu çalışmalardan son derece rahatsızlık duymaktaydılar. Ne var ki, zayıf karakterli Adana Valisi bunların uyarılarına rağmen harekete geçmekten çekiniyordu. Zira İkinci Meşrutiyet’le tanınan serbestinin ölçüleri kaçırılmıştı. Zaten Balkanlarda da ciddi hareketlilik varken Adana ile Osmanlı sarayını rahatsız etmekten çekiniyordu belki de…

BİZANSA KARŞI TÜRKLERE DESTEK VERMİŞLERDİ YA!..

Meşrutiyetle getirilen serbestiye Adana Yöresi Ermenilerinin zerrece ihtiyacı yoktu. Zaten saygı görüyorlar, ticaret ve zamana göre zenaat işlerini tekellerinde tutuyorlardı. Kimse, kimsenin tavuğuna kış demiyordu bile. Kadim sayılabilecek dostluk vardı aramızda. Hatta tüm Memalik-i Osmani’de (Osmanlı’nn her yanında) Ermenilerden “Millet-i Sadıka”, yani sadık millet diye bahsedilirdi.

Tarihi inceleyenler, taa 8’inci Yüzyıldan bu yana Ermenlerin Bizans’tan rahatsızlığını bilir. 11’inci Yüzyıl yarısına doğru da, Ermenistan devletini yıkıp Kralı ve Ailesini İstanbl’a götüren Bizans’tan nefret ettiğini de görür.  Malazgirt’ten hemen önce, Bizans Yönetimi Ermenilere para, at, silah vererek “Dindaşız, Türklere karşı birlikte karşı koyalım” demiş ve vaat ettiklerini yerine getirmişti. Ermenler de, kurdukları 50’şer kişilik güçleri Türklere karşı değil, Türklerle birlikte değerlendirmişlerdi…

CUMAYA: DİLBERLER SEKİSİ VE DE ZENGİN YAŞAM

ZENGİN VE MUTLUYDULAR: Dış Güçlerin körüklediği nifak olmasaydı, rmeniler Adana ve çevresinde gül gibi yaşam sürüyordu. Daha o zamanlarda, çok pahalı olmasına rağmen ihtişam ve rahatlıklarını fotoğraflatmaktan çekinmiyorlardı. Bezciyan Ailesine ait bu foyoğraf da, yazdıklarımızın kanıtı olmalı.

ERMENİLERİN HAC YERİ: Kozan’da bulunan Sis Manastırı yer yüzündeki bütün Ermenilerin kutsal inanç kompleksiydi. Bizans tarafından yıkılan Ermeni Devletindeki kutsal Eçmiyadzin Kilisesinin görevini asırlarca bu manastır sürdürmüştü. Ne yazık ki “Gavurdan kalan Mülümana Helal zihniyeti ile taşları sökülüp okul duvarında falan kullanıldı. Günümüzde, o ihtişamın izleri hala duruyor.

BÖYLE Mİ OLMALIYDI?: Adam Papaz; din adamı yani. İplerini ellerinde tutan dış güçlerin kuklası olarak görevini başarıyla yerine getirip cemaatler arasına öyle bir nifak soktu ki, sonunda, oraya buraya yığılı cesetlerin toplanması günlerce sürdü. Fotoğraf, esetler toplanırken çekilmiş.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor