NAMUSLU ŞOFÖR VE ENİŞTESİ

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra gözaltına alınmış, 56 gün gözaltında tutulduktan sonra tutuklanıp Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış ve 3.5 ay da cezaevinde tutulduktan sonra beraat etmiştim. Akademideki görevime iade edilmiştim ama tek cümlelik bir istifa mektubunu postayla Akademi Başkanlığına gönderip, çok severek seçmiş olduğum bilim adamlığı kariyerime veda etmiştim.
Cezaevinden çıktıktan sonra bir sezon ailemin zirai ilaçlama hizmeti veren zirai ilaçlama uçaklarının yönetimini üstlendim. Ardından kurduğum bir şirketle nohut, fasulye, mercimek ve Antep fıstığı işleyip ABD, İngiltere ve İspanya’ya ihraç ettim. 1983 yılında pamuk çırçırlama ve ihracatı işine başladım. 1983-1989 yılları arasında Adana, Mersin ve Diyarbakır’da kiraya tuttuğum veya satın aldığım pamuk çırçır veya sawgin fabrikalarında işlediğim pamukları ihraç ediyordum. Fabrikada pamuğundan ayrılan çiğitleri (pamuk tohumu) ise Marsa ve Pakyağ fabrikalarına satıyordum.
Kasım 1983’te Pakyağ fabrikasından aradılar ve son çiğit teslimatının bedeli için 8m TL tutarında bir çek düzenlediklerini belirtip, çeki aldırmamı rica ettiler.
Telefon konuşması sırasında o zaman 14 yaşında olan oğlum Safa “Baba, ben gider çeki alıp getiririm” dedi. Taksiyle Pakyağ’a gitti ve çeki alıp döndü. Ancak, ceplerini defalarca aramasına rağmen çeki bulamadı. Çekin şirketimiz adına düzenlendiğini belirterek, oğluma üzülmesine gerek olmadığını söyledim. Ardından Pakyağ’ı ve bankayı arayıp durumu bildirdim ve çeki iptal ettirdim.
Akşama doğru banka müdürü aradı ve çeki bulan 2 kişinin bankaya geldiğini bildirdi ve sizden bahşiş bekliyorlar dedi. Tamam, adresi verin, bana gelsinler dedim.
20 dakika sonra 2 genç geldi. Elinde çek olan kişi ilkokul öğretmeni olduğunu, ek iş olarak ev ev dolayarak çelik tencere pazarladığını belirttikten sonra yanındaki kişiyi gösterip, kayın biraderim Şevki de taksi şoförlüğü yapıyor dedi. Belirttiğine göre, Şevke taksiye binen bir çocuğu indirdikten sonra vites kolu yanında 8m TL tutarındaki ceki görünce gözleri fal taşı gibi açılmış. Ne yapacağını bilmediği için akıl danışmak ve yardım almak için ilkokul öğretmeni olan eniştesine gitmiş. Enişte bey çekin şirket adına düzenlendiğini, bankada parayı alma şansları olmadığını izah etmiş ve banka müdürüne gidip bahşiş için aracı olmasını rica etmeye karar vermişler.
Kendilerine çekin iptal edildiğini belirttim ama yine de size uygun bir bahşiş vereyim dedim. Ardından, bir gazeteci çağırıp bu durumu gazetede haber yaptırmamı istermisiniz diye sordum. Onay vermeleri üzerine Güneş gazetesini arayıp konuyu açıkladım ve bir muhabir göndermelerini rica ettim. Böylece fotoğrafta gördüğünüz haber ertesi günü gazetede yayımlandı.
Ancak, öykünün devamı çok daha ilginç oldu. 1991 yılında bir sezon Didim Akbük’te faaliyet gösteren ve 1111 yatağı ve onlarca apart villası ile o zaman Türkiye’nin en büyük oteli olan May Otelin işletmesini üstlendim. Bu otel sonradan el değiştirdi ve günümüzde Caprice Hotel adıyla tesettürlü otel olarak hizmet veriyor.
Bir gün sekreterim bir çelik tencere firmasının patronunun aradığını, 900 bayiine 3 gün süreli seminer-tatil programı planladığını, bizden fiyat ve uygun zaman bildirmemizi rica ettiğini bildirdi. Hemen telefon açtım ve adımı soyadımı söyledikten sonra firma sahibine fiyatı ve diğer koşulları ilettim. Karşımdaki şahıs nereli olduğumu sordu, Adanalıyım dedim. Peki, siz eskiden üniversitede öğretim üyesi idiniz, değil mi diye sordu. Evet demem üzerine, biz sizinle önceden tanışıyoruz dedi. Anımsayamadığımı belirtmem üzerine “Namuslu Şoför ve öğretmen eniştesi” olayını hatırlarsınız herhalde dedi. 10 yıl kadar önce öyle bir olay yaşamıştık demem üzerine, işte o enişte bey benim dedi ve kısa yaşam öyküsünü anlatarak, GÖNEN Çelik Tencere fabrikasının sahibi olduğunu, ayrıca halı yünü fabrikası sahibi olduğunu, şimdi de bir özel okul açma projesi bulunduğunu belirtti. Şaşırma sırası bana gelmişti. Bir ilkokul öğretmeninin kısa sürede iş hayatında bu kadar büyük başarılar elde etmesini takdirle karşıladım.
“Namuslu şoförün öğretmen eniştesinin” adı NEVZAT SIKIK idi. Bildiğiniz gibi Nevzat Sıkık çocuk yetiştirme yurdunda yıllarca kalmış, daha sonra Eğitim Enstitüsünü bitirerek öğretmen olmuştu. Bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan da evlere çelik tencere pazarlaması yapmıştı. İşi öğrendikten sonra önce bir atölyede kendi adına çelik tencere üretimine başlamış, ardından işi büyüterek Kahramanmaraş’ta Gönen Çelik Tencerelerini imal eden bir fabrika kurmuş ve bu sektörün en büyüklerinden biri olmuştu. Tencere fabrikasından sonra yine Kahramanmaraş’ta halı ipliği fabrikası, Adana’da GÖNEN okulları ve dershaneleri devre sokulmuştu. Ardından, Kimsesiz ve Sokak Çocukları Vakfını kurarak birikiminin büyük bölümünü aralarından yetiştiği bu talihsiz çocuklar için harcadı. Tecrübelerini ve önerilerini paylaşmak için kitaplar yazdı. Daha sonra politikaya da atılıp, DSP’den Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldu ancak kazanamadı.
Mottosu
“YAR YANAĞINDAN GAYRI HER ŞEYİ PAYLAŞIRIZ.” olan bu değerli eğitimci/işadamı 2011 yılında, henüz 55 yaşındayken yaşama veda etti.
Işıklar içinde uyu “NAMUSLU ŞOFÖRÜN ENİŞTESİ.”