NE MÜNÂSEBET EFENDİM! KORKUDAN DEĞİL BU ŞİİR

Nur içinde uyusunlar; Atatürk ilkeleriyle özdeşleşmiş İsmet İnönü, Celâl Bayar, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’i sık sık anıp rahmet okuyorum.
Aslında yazmayı düşündüğüm birkaç konu vardı; bazıları yanlış anlaşılabilir, bazıları belâya bulaşabilir, bazıları da, ma’âzallah, Silivri’lere ulaşabilir diye endişemiz olmadıysa da, yazmak içimizden gelmedi. Elhamdülillah memlekette demokrasi var. İnsanlar yazılı veya sözlü olarak fikirlerini beyan edebiliyor.
Yeter ki nefret duygularını uyandırmasın.
Anlatabildiysek, yazmaktan korkmadığımızı ve korkmak için neden görmediğimizi ifade etmiş olduk.
O zaman, buyurlar olsun, yıllar önce yazdığımız bir Sonbahar şiirine.
Umarım sıkılmadan okursunuz.
SOLAN TABİAT DEĞİL
Mutlu mağrur turunçlar, selam duruyor kışa,
Türlü mandalinalar, girişmişler yarışa
Hangisi sararacak, pazara yol tutacak
Çiftçi de bu sayede, karnını doyuracak
Şimşek gümbürdeyerek çaktıkça bir hevesle,
Kaçışıyor kuzular, semadan gelen sesle
Rüzgâr mı, fırtına mı; bir yel, orta şiddette
Dökecek yaprakları, belli, kısa müddette
Telâş anlatır gibi, kuşlardaki cıvıltı
“Koşuşturun” der gibi arılarda vızıltı
Toroslar karşılarken işte böyle hazanı
Duyuldu uzak köyden, ikindinin ezanı
Filozof bir eşeği, karşımızda görünce,
Yüreğimi kapladı, bir sızı ince ince…
Eski alışkanlıklar birden bire yok oldu
Ne bileyim; en önce, şu hürmet unutuldu…
Ne kaldı; reçellerden, ev işi tatlılardan
Bulguru alıyoruz, marketten ya bakkaldan
Tarhana nasıl olur, kaç kişi hatırlıyor?
Düşündükçe geçmişi, bak içim daralıyor…
Nurettin, sonbaharda, yapraklar değil solan
Asıl solan geçmişmiş, hatıralarda kalan…