Nice yaşlara koca çınar!
(HABER MERKEZİ)-‘’Her insan bir roman’’ derler… Yaşamın derinliklerine inildiğinde, gölgede kalan ilişkiler irdelendiğinde, hayat hikayeleri dile geldiğinde görülür ki; yaşam kesitlerinin birleşmeleri ve ayrışmaları yepyeni hikayeler oluşturmaktadır.
Romanlar genellikle; gerçek hayattan alınmış kesitlerin, içinde yaşanılan atmosferle birlikte ele alındığı, kahramanlarının var olduğu, beynimizin kıvrımlarının bize yaşattığı görsellerle bezenmiş, yaşanmışlıkların küçük bir sekansıdır.
Her yaşın kendine has güzelliği vardır…
Her yaş yüzdeki çizgileri, saçlardaki akları artırırken; gözlerdeki fer, dizlerdeki derman da azalır, hareketler yavaşlar.
Ama azraile çalım atan, yıllara meydan okuyan, gençlere parmak ısırtan hafızasıyla İstiklal Mahallesi’nin simgesi haline gelen Eyüp Aslan dile kolay tam 89 yılı geride bıraktı.
Torununun çocuğunu gördü, bir asıra göz kırptı. 10 çocuk 19 torun sahibi oldu.
Gençlerin, yeni yetmelerin, torunlarının takılmalarına aldırmadan 100’ü görme hesapları yapıyor…
‘’Dalya’’ dedikten sonra hükümetten plaket ve ikramiye bekliyor hem de etrafındakilerin; ‘’Ne ikramiyesi? Bir tane arkadaşın, akranın kalmadı. Zeliha anne seni bekliyor. Diğer taraftakiler yolunu gözlüyor… Devleti iflas ettirdin. Senin yüzünden Merkez Bankası’nda bize para kalmadı… ‘’ diye takılmalarına aldırmadan…
Fırtınalı aşkı, ilk göz ağrısı, gönül sızısı, kara sevdası eşini 1 yıl önce kara toprağa emanet etti.
Bu güne kadar ne doğum günü kutladı ne de kendisine sürpriz yapmayı akıl edecek bir vefalı evladı oldu…
Herkesin iş-aş derdine düştüğü, çağımızın vebası virüsle sınandığı, açlıkla terbiye edilmek istendiği zor günlerde, her ne olduysa bir akıl eden evlat çıktı…
‘’Ne varsa kız çocuğunda var’’ demiş atalar.
“Kızın varsa SSK’lısın, yoksa Bağkur’lu” derler.
Kız babalarının şanslı olduğu söylenir, nitekim öyle de oldu.
Hayatında ilk kez doğum günü kutlamanın heyecanı bir yana, kaybettiği eşi Zeliha Aslan ile kendi resminin olduğu pastanın mumlarını üflerken, pastayı keserken ve ilk dilimi yerken yüzünde bir gülümseme ve azraili bir yıl daha atlatmanın muzipliği vardı…
89 yıl; yaşanmışlıkları, hayal kırıklıkları, hayata 1-0 geride başlamanın çaresizliği, geçim derdinin eğitimi ıskaladığı, sokağın eğitimiyle hatalar-pişmanlıklar ve üzüntülerle geçen zorlu yıllar…
Akıl sağlığı yerinde. İsimleri, komşuları, olayları net ifadelerle anlatıyor. Eski Adana’dan kesitler sunuyor.
Vücut sağlığı; geride bıraktığı ameliyatlar ve rahatsızlıklara rağmen, yaşıtlarından çok çok iyi.
Değişen, hızla yoksullaşan, eski günlerini arayan Adana’nın adeta yaşayan hafızası…
Adana’nın sosyal yaşamına ve eski Adana’ya ait net ifadeler, hatıralar… İşçi servislerinin çokluğu, yazlık sinemaların hareketli ve renkli ortamları, damardaki kanın deli gibi aktığı o hızlı günleri, hırçınlıkları ve kavgaları, film şeridi gibi gözünün önünde canlanıyor.
Tarım kenti kimliğinden sıyrılıp sanayi atılımlarının hız kazandığı o yıllarda; Eski Güney Sanayi Fabrikası’nda elektrik ustası olarak geçen yıllarını…
Delifişek görünümü ve iflah olmaz kavgacı kişiliğine gem vurmak isteyen ustabaşılarının; güzel bir kızı göstererek, ‘’yetim, eli yüzü düzgün, hanım hanımcık, gariban. Gel seni everelim’’ diyerek, baş-göz ettikleri adam; hala o günleri anımsıyor, anımsarken de hayıflanıyor.
‘’Keşke ona sevdiğimi sağlığında söyleyebilseydim. Onu çok kırdım, çok üzdüm ama ben de kendimce çok sevdim. Hala seviyor ve özlüyorum’’ diyor.
Gençlere uyarılarda bulunmayı da ihmal etmiyor:
‘’Her fırsat bulduğunuzda eşinize-sevgilinize; onu ne çok sevdiğinizi söylemekten korkmayın. Kadın sevildiğinin söylenmesinden çok mutlu olur. Benim gibi hayatı ıskalamayın!’’ diyor..
Kendi hatalarından ders çıkarmayıp, trenin istasyonu çoktan terkettiğini bilmenin acı hüznüyle zaman zaman eskilere dalıp gidiyor.
Renkli bir kişiliğe sahip.
İstiklal Mahallesi’nin en yaşlısı belkide…
Doğumevi civarı, Bakımyurdu Caddesi’nin gediklisi.
Ama bu günlerde çok dertli..
Virüs yüzünden kısıtlamalara takılmanın zorluğunu yaşıyor…
Tüm ihtiyaçlarını kendisi gören, gevrek ve yüksek perdeden davudi sesiyle kendine has bir kişilik sergileyen Eyüp Aslan; günlük egzersiz performansını aksatırken, Güvenlik görevlilerinin hoşgörüsüne de sığınarak zorlamayla da olsa evden fazla uzaklaşmadan yürüyerek stres atıyor ve yasakların sona ermesini bekliyor. Özgürce dolaşmayı, yoruluncaya kadar yürümeyi özlüyor.
Elinden düşürmediği tesbihiyle, kara sevdasından kalan telefonunun çalmamasından şikayet ediyor.
Dağ gibi sırt olduğu, çınar gibi gölge ettiği, koruduğu, kendince baktığı ve sevdiği çocuklarının, torunlarının kendisini yalnız bırakmamasını istiyor.
Yalnızlıktan korkuyor, uyurken bile TV’yi son sesine kadar açıp, öyle gözlerini kapıyor.
Öte yakaya gitmek isteyen önden buyursun, sen yaşamdan keyif almaya bak koca adam!…
Nice yaşlara…