ÖNÜMÜZDEKİ İLK SEÇİMİN DEĞERLENDİRİLMESİ (1)

Öncelikle belirlememiz gereken nokta, AKP-MHP blokunun yenik çıkma ihtimali güçlü görülen bir seçimi belirsiz bir  tarihe ertelemekten, iptal etmeye ya da imkansız kılmaya yönelik girişimlerde bulunma ihtimali de sanıldığı kadar güçlü değildir ve zaman geçtikçe de bu düşünce zayıflamaktadır.

Her ne kadar seçim sonucunu lehlerine çevirmek amacıyla hamle üstüne hamle yapmaktan geri durmuyor ve muhalefeti yıldırmak Gitmeyecekler Algısını pekiştirmek için, iktidar ve sokak güçlerini konser-toplantı-haber yasaklatmak gibi paspayelere kadar genişletmekten çekinmiyor ve bu marifetlerini dini-milliyetçi hasametin en çiğ renkleriyle bezemeyi rutin alışkanlık haline getirmiş iseler de; yakından bakıldığında bütün bunların koflaşan, içten çürüyen bünyelerin dışarıya şişiyormuş görüntüsü vermesini fazlasıyla andırdığı anlaşılmaktadır.

Koflama ve içten çürüme hali bu partilerin temsil iddiasında bulundukları ideolojilerle de eş derecede olduğu için AKP ve MHP’nin şahsında Sunni İslam ve Türk Milliyetçiliği’nin normalde utanç duyması gereken tavır ve olgular bile İslam ve Milliyetçiliğin temel tez ve argumanlarının üzerine yazıldığı bir hamaset balonu şişirilerek gizlenmeye ya da savunulmaya çalışılıyor.

Bu iki ideolojinin nitelikli, zihni donanımı ve beceri düzeyi ortalamanın üzerindeki mensuplarının çok büyük ölçüde AKP+MHP saflarını terk ederek muhalif konumuna geçmelerinin nedenlerinden biri, hatta birinci sebebi budur diye düşünüyorum.

Böylece AKP+MHP kendilerine atfedilen ideolojiyi ve inanç dünyalarını hem zihni donanım hem de ahlaki açıdan vasat ve vasat altı düzeyde temsil edenlerin hükümranlığına büzüşmüş partiler halindedir.

Aslında bu tesbit üst kadroları için de geçerlidir.

Bu durum Sünni İslam ve İslamcılık ile Türk Milliyetçiliği’nin neden bu denli düşük düzeyde söylem-kadro-sözcük-liderlik ve ahlak anlayışının hegemonyasına teslim olabildiği sorusunu geçiştirmeyi gerektiremez.

Zaten doğası gereği yüksek zihni ve ahlaki değerlerle ilişkisi olmayan Milliyetçilik böyle bir sorgulamayı kaale bile almayabilir.

Yine doğası gereği kendisini kavrayış çapı, derinliği ve temsil ettiği ahlaki düzey açısından diğer dinlerin ve büyük ideolojilerin ayarında, hatta üstünde konumlamaya mecbur olan İslam ve İslamcılığın onca iddialı başladığı Türkiye sınavının bu berbat manzarası karşısında eğilen belini doğrultması mümkün mü?

1970’lerin ortalarından itibaren bir yükseliş trendi yaşayan İslami hareketler dalgasının iktidar olduğu ya da iktidar mücadelesi verdiği bütün ülkelerde iftihar edeceği hemen hiçbir şeyi olmayan, buna mukabil dehşet ve tiksintiyle hatırlanacak çok şeyi barındıran bir  tarihi geride bırakarak bugün geldiği durumda, şiddetli bir iç hesaplaşmayla veya gayet güçlü bir tepki potansiyeli ile karşı karşıya kalması fazla gecikmeyecekmiş gibi görünüyor.

AKP’nin Türkiye’de vereceği sınav, başlangıcında bütün İslam Dünyası tarafından ilgi ve önemle izlenmişti. 2010’lara kadar gösterdiği performans İslam’ın evrensel uygarlık değerleri ve demokrasi ile uyuşamadığına dair yargıları getirilecek yönde gözüktüğü için hem dünya ölçeğinde destek görmüş, hem de bir çok İslam ülkesinde onu örnek alan hareketlerin, Mısır-Tunus’ta iktidara kadar yükselişine ilham vermişti.

Ama bu ilk sonuçlar alınır alınmaz bunu sağlayan demokrasi ve hoşgörü paralelinden artık ihtiyacı olmadığına karar verip sıyrılan ve davalarının esası doğrultusunda davranmaya başlayan bu İslami iktidarlar, iç ve dış desteklerini yitirmeye başladılar.

Ve de yitirdikleri ölçüde ya otoriteleşmeye ya da güç gösterileri veya fetih hamleleri ile konumlarını korumaya yöneldiler.

Mısır ve Tunus’ta denenen otoriteleşme karşılaştığı tepki dalgası sonucu bozgun ve iktidar kaybıyla sonuçlandı.

Her ikisini de deneyen, bir yandan otoriteleşmenin dozunu arttırırken bir yandan da Myanmar’dan Libya’ya, Somali’den Suriye’ye kadar uzanan coğrafyada Ceddimizin Fetih Geçmişinin anoknotları ile göz boyamaya çalışan AKP iktidarını sürdürebildi ama ne pahasına?

Mısır ve Tunus örnekleri İslam’ın Demokrasi ve Evrensel Uygarlık değerleriyle uyuşmazlığına dair ön yargıların bir kez daha doğrulanması ile sınırlanabilen, dolayısı ile İslami Dünya görüşünün pek sarsılmadan sindirebileceği bir başarısızlık hikayesinden iz bırakır, hele de laik ilkesini gözardı ederlerse ki ettiler.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor