ORTALIK ELLİALTIYA GİTTİ AMA NE ZAMAN

Yüz yılı hayli geçmiş olmasına karşın adı Yeni İstasyon. Dileyenler Gar diyebiliyor. Nasıl isim verirseniz verin, 450 bin metrekarelik kompleks içinde ilk akla gelen bizim ana bina. Güney Cephesinin ana kütlesindeki üç sivri kemerle mimari karakterinin temel çizgilerinden biriyle şekillenen zarif bina…
Orta kemerden girince sağda bekleme odası, solda gişeler, danışma ve “Emanet” ile karşılaşırız. Geniş giriş holünü geçerken sağa ve sola tırmanan merdivenlerle Birinci Perona ulaşılıyor. Yok; ne sağ, ne sol diyorsanız, önünüze bu kez aşağı inen ve hayli geniş bir mekana açılan birkaç basamakla karşılaşırsınız ki, sonunda yine sağından solundan İkinci ve Üçünce Peronlara ulaşmış olursunuz. Binanın Doğusunda ve Batısında, yine aynı mimari estetiği yansıtan lojman binaları ve Doğu’ya doğru gidildiğinde bakım-onarım ve ikmal binalarıyla karşılaşırsınız.
Sular’dan Kasım Gülek Köprüsüne giden yol ve solundaki binaların yer aldığı alanın bir zamanlar cirit oynanacak derecede geniş olduğunu ve Ulu Önder Atatürk’ün 18 Ocak 1925 günü burada bu ata sporunu ilgi ile izlediğini ekleyiverelim hemen. Sonraları satıldı ve üstünde yükselen kocaman kocaman apartmanlar hem alanı yok etti, hem de güzelim binalardaki estetiği gizledi.
BİRAZ DA TARİH DERSEK…
İnanılır ki, İstanbul-Bağdat Demiryolu Projesi aslında Ortadoğu petrollerine göz diken Almanların hevesiyle gerçekleşmiş… Bunun için de İstanbul Sarayı ile hayli görüşmeler yapılmış ve Projenin Konya-Bağdat parçası için ön anlaşma 27 Kasım 1899’da imzalanmış. İşin finans ve temel teknik hazırlıkları hayli zaman almış ve nihayet 5 Mart 1903’te kesin anlaşma çıkmış ortaya. Projeyi yönetmek için de “Société Imperiale Ottomane du Chemin de Fer de Baghdad” isimli şirket 13 Nisan 1903 günü kuruluşunu tamamlamış. Adının Fransızca olduğuna bakmayın, aslen Türk-Alman işbirliğini kapsayan kurummuş ve dilimizde Osmanlı İmparatorluğu Bağdat Demiryolu Şirketi diye söylenebilirmiş…
Detayların önemli bir bölümünü Hacıkırı Köprüsünü hikaye ederken arz etmiştik. Şimdi, sadece, Yeni İstasyon İnşaatının 1912’de tamamlandığını yazıyoruz. Temelinin ne zaman atıldığını ise öğrenemedik.
ELLİ ALTIYA GİDİŞ
Gözünü sevdiğim Adana’mın “gendine mahsus” şirin ifadeleri vardır. Bunlardan biri de “Ortalık elli altıya getti” olmalı… Kalabalık grup içinde bir anda parlayan kavga veya kargaşayı tarif eden tatlı bir deyimdir. Bunun da temeli yine gelir gelir, Yeni İstasyon’a dayanır…
Nasıl dayanır? Şöyle dayanır… Yeni İstasyon hazır zaten… Demişler ki, “Tren gelecek. Ammaaa bu tren Eski İstasyonda gördüklerimize benzemez, hafazanallah dabbet-ül arz gibi alamet-kıyamet bir şey…” Dabbet-ül arz’ı anımsatalım; kıyametten bir süre önce dünyaya gelecek dev yaratık. Öyle bir cüsseye sahip ki, her adımında yer titreyecek, güm-güm ses çıkaracak… Öööyle muazzam yani.
Reklam bu boyutlara erişmiş ya, meraklısı, meraksızı, genci yaşlısı halkımız yeni İstasyonu doldurmuş… Beklerken, beklerken gümbürtülerle birlikte yaklaşan lokomotif tam istasyona girişte keskin düdüğünü çalıp daha önce duyulmamış gürültüyle sıcak buharlar püskürterek pof-poflu, caf-caflı öyle bir duruş yapmış ki, ne diyeyim, 007 James Bond olsa onun bile ödü patlar… Tabii ki kalabalık kalburdaki buğday gibi dalgalar halinde sarsılmış. Kimi o yana, kimi bu yana kaçmaya çalışırken lokomotiften keskin bir düdük daha gelince korku ve telaş katlanmış. Düşen, kalkan belli değilmiş…
Ortalık sakinleşince yaklaşmışlar… O koskocaman lokomotifin alnında “56” yazılıymış. O günden sonra 56 numaralı lokomotif efsane olmuş, dillere yerleşmiş. İşte, “Ortalık elli altıya getti” deyiminin nesebi (ait olduğu sülale) ve de sebebi bu…