OTOBÜSTE DAYAK HEPİMİZİN YÜREĞİNİ YAKTI

Bir otobüs…

Kalabalık, sıradan bir şehir içi hat…

Her gün binlerce insanın binip indiği, hayatın aceleyle aktığı bir yer. Ama o gün, o otobüste yaşanan bir olay sıradanlığın çok uzağındaydı. Küçük çocukların gözlerinin önünde, bir baba darp edildi.

Bu olay ne yalnızca bir şiddet vakasıydı ne de sadece bir bireyin mağduriyetiydi; bu, bir toplumun aynaya bakıp kendine sorması gereken soruların özetiydi.

Çocuklar için baba, bir dağ gibidir. Sığınılacak, yaslanılacak, korkulduğunda arkasına saklanılacak ilk kişidir. Oysa o gün, o çocuklar o dağın yerle bir oluşuna tanıklık etti. Babalarının yere düşen gözlüğünü, kırılan gururunu, susan kalabalığın ortasında yutkunarak izlediler.

Saldırganlar yalnızca bir insana değil, bir ailenin güven duygusuna saldırdılar. Sessiz kalan yolcular, gözlerini kaçıranlar, “bana dokunmasın” diye yüzünü çevirenler… Hepimiz o otobüsteydik aslında. O çocukların gözlerinin önünde yalnızca bir baba değil, toplum olarak vicdanımız da yere düştü.

Sözlü başlayan tartışma sonra yumruklaşmalara vardı. Babaları gözlerinin önünde dayak yiyen çocuklar, bir yandan baba diye bağırırken diğer yandan da elleri ile kulaklarını tıkıyorlardı.

Bu görüntü aslında hepimize de yetti.

Sonra ne mi oldu.

Saldırganlar karakolun bir kapısından girdi diğerinden çıktı. Sonra yaşı daha büyük olan saldırgan gözaltına alındı. Alınsa ne olacak ki…

O da salınacak. Belki toplumsal tepki ile biraz içerde tutulabilir ancak o çocukların yaşadıkları korku ne olacak.

Bir ülkede adalet sadece mahkeme salonlarında değil, gündelik hayatın her alanında kendini göstermeli. Otobüste, sokakta, okulda, pazarda… Ve adalet sadece saldırgana ceza vermekle sağlanmaz; asıl mesele, şiddeti mümkün kılan iklimi sorgulamak ve dönüştürmektir.

Neden insanlar bu kadar kolay öfkeleniyor?

Neden en küçük tartışmalar bile yumruklara dönüşüyor?

Ve en önemlisi: Neden çocukların gözü önünde, herkesin ortasında bir insan böyle kolayca şiddete uğrayabiliyor?

Toplumsal çürüme birdenbire olmaz. Küçük duyarsızlıklarla başlar, sessizlikle büyür, korkuyla kök salar.

O çocuklar büyüyecek. Belki bir gün bir otobüste yine bir kavgaya tanık olacaklar. O an ne yapacaklarını, yıllar önce izledikleri o sahne belirleyecek. Ya müdahale edecekler ya da gözlerini kaçıracaklar. Belki de “güçlü olmak” ile “haklı olmak” arasındaki farkı o gün yaşadıklarıyla öğrenecekler.

Bizlerse, o çocukların gözlerinden çıkmayan o görüntünün yükünü taşıyacağız.

Şiddetin normalleştiği değil, merhametin bulaşıcı olduğu bir toplum dileğiyle…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor