OYMACILAR

Hurmalı Mahallesinin Yüksek Dolap tarafında, 152 sokaktaydı evimiz. Sokağımızın uzunluğu, tahminen söylüyorum, 200 metre kadardı. Kurtuluş Caddesi girişinde, sağ tarafta, Yeşilköşe adıyla ünlenmiş büyükçe kıraathane, aynı zamanda sokağımızın da adı olmuştu. Faytonculara “Yeşilköşe sokağı” dediğimiz anda adresi net bir şekilde iletmiş olurduk.
Girişte, sağ tarafta, Kıraathaneden sonra Köşker Memed Emmi’nin küçücük mekânı, berber dükkânı ve yanında gazozhane vardı. Solunda ise yaz kış tablası açık olan yeşillikçi (Marul, nane, maydanoz, yeşil soğan, yeşil sarımsak, tere, turp ağırlıklı manav tezgâhı) ve sonrasında da Mizan Gazetesi tabelasıyla minik bir matbaa vardı. Baskı makinesi küçük ve el pedalı dediğimiz basit bir aparattı. O nedenle dizgisini burada yapar, haftadan haftaya da büyük makinesi olan matbaada bastırırdı.
Bundan sonra sağlı sollu boş alan yer almaktaydı. Soldaki alan daha genişti ve Güney başında, latalardan çatılmış üç veya dört uzun masa yer alıyordu. Masaların her birinde yetenekli bir kalfa durmaksızın oyma yapardı. Elbette, kabak-patlıcan oymadıklarını anlamışsınızdır. Bunlar, gürgen ağacından kesilmiş parçalara, işyeri sahibi tarafından çizilmiş hatlara uyarak çeşitli figürleri kabartma olarak şekillendirirlerdi. Ellerinde adamakıllı keskinleştirilmiş ucuyla kalem dedikleri çelik keskiler, adeta tuvaldeki fırça gibi görev yapmaktaydı. Kalfa, bir elinde keski, diğerinde yine gürgenden yapılmış tokmakla çalışırdı. Tokmak, keskiye vurarak tahta üzerinde hareketini sağlamaya yarıyordu. Kabaran şeklin etrafını da dümdüz alçaltmak gibi olağanüstü yetenekliydi kalfalar. Dakikalarca seyrettiğim işyeriydi burası.
SAZCI YUSUF
Soldaki son işyeri oymacılara aitti.
Gelelim tekrar sağa… Bu yandaki son işyeri de Urfalı Yusuf’a aitti. Kerpiç duvarlı büyük bir yapının altında tek göz dükkân… İç tarafında ancak tek kişilik yatak sığacak kadar bölme. Yusuf ustanın yatakhanesiydi burası. İşi, sazcılıktı. Dut kütüklerini hızarda kabaca şekillendirerek dükkâna getirip keserle saz şeklini verirdi. Bundan sonraki işi ise gerçekten şaşkınlık vericiydi. Ucu kavisli ince uzun bir keserle yonta yonta sazın incecik duvarlı teknesini ortaya çıkarırdı. Kalıp yok, mastar yok, göz kararıyla mükemmel simetriyle ortaya çıkardı tekne. Yusuf Ustayı takip ederken, diğer oymacılar küçülürdü gözümde. Asıl oymacı, olsa olsa Sazcı Yusuf olabilirdi.
Törpü-zımpara kullanarak yüzeyini düzelttikten sonra kolunu, kıvırma kulaklarını ve perdelerini takıp cilaya geçerdi. İşlerinin tamamı el aletiyle, elektrikli hiçbir aygıt kullanmadan yapardı.
MAKİNELEŞTİ
Yıllardır el hüneri denilen yetenek kullanılmaz olmuş. Şimdi, sazı da, arada sırada talep geldiğinde mobilya şekillendirmesi de bilgisayarlı makinelerle çabucak yapılıyormuş. Şimdi yetenek, beceri tuşları kullanabilme ölçüsünde saklı.
İki esnaf kaldı anlatamadığım; berber, nalbant ve köşker… Çarşambaya inşallah.