Psikolojik destek ile daha mutlu bir yaşam
Fobilerimizle, panik atağımızla nasıl başa çıkarız? Teknoloji bağımlılığımızdan, dikkat dağınıklığımızdan, uyku bozukluğundan, başaramama korkusundan ve geleceğimizi belirleyen sınav kaygısından nasıl kurtuluruz? Bilimsel ve mesleki etik kurallar çerçevesinde hizmet veren Nefes Bireysel Danışmanlık Merkezi’ni ziyaret ederek, Psikoloji Bilimi Uzmanı Mehmet Selim Süzer’den, bu soruların cevabını aldık.
RÖPORTAJ: Yener EKİNCİ
ADANA (BÖLGE) – İnsan olmamızın doğası gereği, hayat yolculuğumuzda bir takım zorluklarla karşılaşabiliriz. Bu sonuçlarla duygusal olarak bazen başa çıkabilir, bazen etkisi altında kalabiliriz. Yaşantımızın eskisi gibi olmadığını hissedebilir, sadece kendimizle değil, çevremizle de sorunlar yaşayabilir ve uzman desteğine ihtiyaç duyabiliriz. Yaşama bir defa geldiğimizin ve mutlu olmanın bizim de hakkımız olduğu bilinciyle, bir uzmandan alacağımız destek, nefes almamızı kolaylaştıracak, kendimize ve çevremize karşı farkındalık kazandıracak ve yaşam duyumunu arttıracaktır. Peki, bir uzman desteğine ihtiyacımız olduğunu nasıl anlarız? Fobilerimizle, panik atağımızla nasıl başa çıkarız? Teknoloji bağımlılığımızdan, dikkat dağınıklığımızdan, uyku bozukluğundan, başaramama korkusundan ve geleceğimizi belirleyen sınav kaygısından nasıl kurtuluruz? Bilimsel ve mesleki etik kurallar çerçevesinde hizmet veren Nefes Bireysel Danışmanlık Merkezi’ni ziyaret ederek, Psikoloji Bilimi Uzmanı Mehmet Selim Süzer’den, bu soruların cevabını aldık.
Sizi tanımakla sohbetimize başlayabilir miyiz? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Mersin’in Tarsus ilçesinde, 1978 yılında dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi Tarsus’ta tamamladıktan sonra; Ankara Üniversitesi’nde lisans, Selçuklu Üniversitesi’nde Eğitim Bilimleri üzerine yüksek lisans ve Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. Evli ve 3 çocuk sahibiyim.
Nefes Bireysel Danışmanlık Merkezi’nde ne gibi hizmetler veriyorsunuz?
Ruh sağlığını ilgilendiren bütün sorunları kapsayan, geniş bir alanda faaliyet gösteriyoruz. Demans ve epilepsi gibi organik bozukluklar hariç, organik olmayan bütün psikolojik rahatsızlıklara karşı danışmanlık sağlıyoruz. Ayrıca öğrencilere; sınav kaygısı, uyku problemleri, motivasyon eksikliği konularında da destek oluyoruz.
Sigara ve uyuşturucu madde kullanımından kurtulma mücadelesi veren bireylere yönelik programınız da bulunuyor mu?
Bağımlılığın yüzde 99’u psikolojiktir. Buna yönelik yöntem ve çalışmalarımızı başarıyla gerçekleştiriyoruz. Geriye kalan yüzde 1’lik rakamı ise yoksunluk sendromu oluşturuyor. Bireyi doğru şekilde motive ettiğimiz takdirde, bu sendromu da rahatlıkla atlatabiliyor. Bu taleple başvuran danışanlarımızdan, gayet olumlu sonuçlar aldık.
Günümüzde, sosyal medya ve dijital oyun gibi cezbedici meşgalelere karşı, çocuklarının iyi bir öğrenci olması için ebeveynlerin nasıl bir yol izlemesi gerekiyor?
Eğitim bir gerekliliktir. Aileler de bunun bilincine varmış durumdalar; ancak çocuklarını bir yarış atı gibi hazırlamaya çalışan veliler, hataya düştüklerinin farkında değiller. Eskiden sokaklarda oynayan çocuklar olurdu. Şimdilerde ise dershane, kurs ve özel eğitim ile çocukluklar yaşanmıyor. En doğrusu eğitim ve oyunu bir arada yürütmek olacaktır. Dengesiz bir şekilde, sürekli örgün eğitimde geçirilen süre, bir zaman sonra çocukları bıktırmakta, usandırmakta ve hatta eğitimden uzaklaştırmaktadır. Uzun süre eğitim ve ders gibi aynı uyarıcıya maruz kalan çocuk hem başarısız olabiliyor, hem de sosyal ilişkilerini sağlamakta zorlanabiliyor. Başarılı öğrenci demek, her şeyi bilmek zorunda olan öğrenci demek değildir. Her çocuğun farklı kapasitede olduğu unutulmamalıdır. Bir balığa uçmayı, bir kuşa da yüzmeyi öğretmeye çalışmanın ne kadar boş bir çırpınış olduğu gibi. Çocukları birbiri ile karşılaştırma yerine, çocuğun hedeflerini, başarılı olduğunda neler yapabileceğini hayal etmesini sağlamak çok daha doğru olur. Çocuğa geçmişte yaptığı başarılarını hatırlatın. Veliler öncelikle öğrencinin bir birey olduğunu kabul etmeli ve kararlarını sormalıdır. Veliler çocuğun en başarılı olmasını değil, mutlu olabileceği başarı seviyesini yakalayabilmesini istemelidir. Her şeyin en iyisini yapmasını değil yapabileceğinin en iyisini yapması istemelidir. Öğrenci eve gittiğinde sınavın getirdiği yükü ailesiyle paylaşabilmeli ve psikolojik olarak rahatlamalıdır. Öğrenci program dahilinde çalıştığında, ‘az değil mi?, yeterli değil’ gibi cümleler kurulmamalı, başarının çok çalışmakla değil düzenli çalışmakla geldiği unutulmamalıdır. Veliler mükemmeliyetçi, baskıcı, başarı beklentisi yüksek, kaygı düzeyi yüksek tutumlardan uzak durmalı, Olumsuz düşüncelerini öğrenciye yansıtmamalı, hatta öğrencinin olumsuz düşüncelerini olumluya çevirebilmelidir.
Sınav kaygısıyla başa çıkmanın yolları nelerdir?
Düşünce ve inançları sorgulamak, gerçekçi olmayan düşünme alışkanlıklarını farklı bir gözle yeniden değerlendirmek, nefes alma egzersizleri, gevşeme egzersizleri, kaygıyı bastırmaya değil, onu kabul etmeye ve tanımaya çalışmak, düşünceleri durdurma tekniği, dikkatini başka noktalara odaklama tekniği kullanılabilecek başa çıkma yollarıdır. Tabii bununla başa çıkmak için bir uzman desteği alınmasını öneriyoruz.
Sınav kaygısının belirtileri nelerdir, yaşandığı nasıl anlaşılır?
Huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları vs. bedensel yakınmalar, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, kendine güvende azalma, yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir. Öğrencinin başarısında belirgin bir düşüş gözlenir. Ders çalışmayı erteleme, sınav ve hazırlığı hakkında konuşmayı reddetme vardır. Soru sorulmasından rahatsız olurlar. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, Fiziksel yakınmalarda dikkat çeken bir artış (karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, uyku düzensizliği, iştahsızlık ya da tersine aşırı yeme, genel mutsuz bir ruh hali vb.), çok çalışılmasına karşın performans düşüklüğü kaygının varlığını gösterir. Öğrenilenleri aktaramama, okuduğunu anlamama, düşünceleri organize etmede zorluk, dikkatte azalma, sınavın içeriğine değil kendisine odaklanma, zihinsel becerilerde zayıflama, enerji azlığı, fiziksel rahatsızlıklar sınav kaygısının başlıca etkileridir. Sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Öğrenciyi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez hale getirir.
Herkes profesör veya mühendis olacak diye bir kural yok. Çocukta ki yeteneğin, hangi yöne meyilli olduğunu nasıl tespit edebiliriz?
Gardner adında bir hoca, her insanda 8 farklı zeka türü olduğunu belirlemiştir. Birisi doğayı sever. Doğacı bir zekaya sahiptir. Diğeri, bir elektronik cihazı tamir etmeye çalışır. Bir başkası ise kuramsal ve teorik düşünür. Kimisi sayısalcıdır, fencidir kimisi ise sanatçı ruhu taşır. Bu yetenekler, Avrupa’da ana sınıfında keşfediliyor ve çocuk doğru alana yönlendiriliyor. Nasıl tespit edebiliriz? Bunu zaten çocuğa sorduğunuzda kendisi söyler. Mesela; resime, spora veya matematiğe karşı olan yeteneğini, ilkokulda öğretmenlerimiz rahatlıkla anlayabilir.
Danışanlarınız, size söylediklerinin gizliliği konusunda endişe etmeli mi? Anlatılanların herhangi bir makalede veya tezlerde kullanılma ihtimali var mı?
Psikolojik danışmadaki etik kurallardan biri de gizlilik ilkesidir. Hatta psikolojik danışmanın en önemli özelliği gizliliği korumaktır. Kendinizi kısa bir süreliğine danışan yerine koyun. Danışman ile konuştuklarınızın sağda solda konuşulduğu duyacak olursanız ne hissedersiniz? Kendinizi kötü hissettiniz değil mi? İşte böyle bir durum söz konusu olduğunda danışanın herhangi bir danışmana bir daha başvurması söz konusu olamaz. Böyle bir danışman kendisini şöyle bir kenara koyun mesleğine ne kadar büyük bir zarar vereceğini düşünebiliyor musunuz? Zaten böyle bir danışmanın da meslek yaşantısının kısa olması kaçınılmazdır.
Türk toplumunda, psikolojik destek almak ihmal edilen ve hatta gereksiz görülen bir şey gibi algılanıyor. Bunun hakkına neler söylemek istersiniz?
Nasıl fiziksel bir sıkıntı yaşadığınızda doktora başvuruyorsanız, psikolojik problemlerle ilgili yardım almak da gerekli ve faydalıdır. Hangimiz çocukluk yıllarında, ergenlik dönemlerinde ufak da olsa sorunlar yaşamadık ki? Bugün içinden çıkamadığımız durumların, geçmişimizde hatta bebeklik, çocukluk dönemimizde yaşadığımız olaylarla bağlantısı bulunmaktadır. Zamanla yaşadığı sorunlar, sıkıntılar, kültürel gelişmeler, doğuştan gelen mizaç, ergenlik dönemi sorunları, büyüme çağı, çalışma hayatı derken pek çok sorunla karşılaşırız. Bebeklikten itibaren hiçbir sorunla karşılaşmamış bir insan düşünebilir misiniz? Pek olası değil. Kimilerimiz bu meselelerle nasıl başa çıkacağımızı öğreniriz. Hatta birçoğumuzun problemle karşılaştığında baş etme taktikleri vardır; ancak durum bunlarla baş edebilmekle bitmez. O anki durum için geliştirdiğimiz baş etme taktiği, anlıktır. Geçmişte yaşanan travmaları, yanlış baş etme taktiklerini analiz etmediğimiz başka bir deyişle bir uzman yardımı almadığımız zaman, meseleler giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayabilir. Bu noktada içe kapanma, öfke patlamaları, uykusuzluk, iştahsızlık veya iştahın artması gibi bazı sorunlar yaşanabilir. Günlük işlevleri yerine getirmekte bile sıkıntı yaşamaya başlayabiliriz. İçinden çıkılmaz bir hal alana kadar da uzmana başvurma gereği duymayız. Strese dayalı bazı sağlık problemleri ile de karşılaşabiliriz. Şeker hastalığı, tansiyon, gibi; ancak problemlerin baştan farkında olabilsek, uzmana gitmekle ilgili önyargılardan arınabilsek çok büyük problemler yaşamadan da hayatımızda bir uzman barındırmanın yanlış bir şey olmadığını anlarız. Ve en önemlisi “deli miyim ben?” gibi söylemlerden uzaklaşabilirsek, kendimiz için yararlı bir adım atmış olabiliriz.