RADYOLİN, DERMOJEN İLE GRİPİN, ‘TEMRE’YE SOĞAN

Melhem mi, merhem mi? Büyüklerimiz melhem derdi. İlaç kutularına baktık, merhem yazılı. Merhemi kullanırken, kullanırken gördük ki sözcüğün kökü gerçekten de melhem’miş. Arapçada lahm et demek. Melhem de, etlendirici anlamında. Yaraların iyileşmesi, kaba ifadeyle, yanlardaki yahut çevredeki derinin genişleyerek yara üstünü kapatması da etlendirme sayılıyor.

Zamane literatürü merhem diyor. Açın sözlüğü; bakın merhemin karşılığında ne yazıyor… Baktık, “melhem” diye tarif edilmiş.

EN İLKİN RADYOLİN

Evimize misvak denilen ve diş bakımında kullanılan bitki parçası hiç girmedi. Annem de, babam da diş tozu denilen pembemsi bir ürünü kullanırdı.

Okumayı 1953 sonuna doğru büyük harflerle öğrendim. Karşılaştığım ve büyük harflerle yazılmış her sözcüğü, merak edip okumaya çalışıyordum. Halamın büyük oğlu zibil tenekesine (çöp kutusuna öyle derdik) kırmızı bir kutucuk atarken RADYOLİN yazısını okudum. Sordum, diş ilâcı olduğunu söyledi. Ağız temizliği ve dişlerin bakımında kullanılırmış. . Yıllarca başka marka ile karşılaşmadık. Satın alanlar da diş macunu demiyor, Radyolin istiyordu.

DERMOJEN

Bu da, ister melhem deyiniz, ister merhem, isterseniz de pomat. Sarı tüp içindeydi. Her türlü yaraya, yanığa, enfeksiyona iyi geldiği kabul edilirdi. Sarı tüp içinde satılan müstahzar da pek çok evde, özellikle bağda, dağda, köyde, bahçede sık kullanılan derman kabul edilmişti.

KARA MELHEM

Başta kan çıbanı denilen illet olmak üzere pek çok deri rahatsızlığında kullanılırdı. Kan çıbanı, en çok kolda ve dizle ayak bileği arasında ortaya çıkan ağrılı kızıl kabarıklığa verilen isimdi. Tek çare, yara olgunlaşıp da tepe noktası beyaza döndükten sonra delinip içindekinin boşaltılmasıydı. Dolayısıyla, yaranın bir an önce olgunlaşması, acılı sürenin kısaltılması bakımından önemliydi. Kara merhem, ya da melhem, lezyonun olgunlaşmasını hızlandırırken, çekilen acıyı da hafifletirdi. Her sokakta en az iki veya üç evde kara melhem bulunduğunu çok net anımsamaktayım.

GRİPİN

Türk malı ağrı kesici olarak bilinirdi. Özellikle grip gibi rahatsızlıklarda, diş ağrılarında sık başvurulan ilaçtı. Her kutuda, 50 kuruş büyüklüğünde tek bir kaşe olurdu.

TEMREYE BIÇAK

Kaşıntılı, kızarıklık yapan, derinin pul pul dökülmesinie yol açan cilt hastalığına temre derlerdi. Mahallemizde temreye okuyan bir teyze vardı. Şans eseri birkaç kez tedavi(!) seansına rast geldim. Keskin tarafı aşağıda duran bıçağı ritmik hareketlerle temreli yüzeyin iki-üç santim üzerinde gezdirirken dua da mırıldanırdı. Kısa bir süre sonra o bıçakla diklemesine kestiği soğanı, hasta yüzeye bastıra bastıra sürerdi. Bir veya iki dakikalık soğan uygulamasından sonra “Geçmiş olsun. Haftaya Çarşambaya geleceksin” diyerek seansı sonlandırırdı. Temrenin bıçaklı-soğanlı tedavisi sadece Çarşamba günleri  yapılabiliyordu besbelli.

Pek çok yaşıtım bunları anımsayacaktır. Kısa kısa yazdığımın farkındayım. Konuyu daha anlaşılır hale getirebilmek için birkaç fotoğraf sunuyorum.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor