Ruhi Su ve sakıncalı notalar
11 Kasım 1952, buz gibi bir Ankara sabahı.
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi Sıdıka Umut, ışıldaklı arabalarla apar topar evinden alınır.
Okulu bitirmesine yalnızca iki dersi vardır.
Bir de sevdiği Ruhi’si,
aklı onda!
Ruhi müzisyen, operada bariton..
Saz da çalar lakin sakıncalı..
xxx
Sıdıka önce Ankara 1. Şube ve ardından İstanbul Sansaryan Han’a götürülür.
Koridorlarına, duvarlarına, taş zeminine
yalnızca kan ve idrar kokusu sinmiş Sansaryan Han’a…
Tavanlarında insan çığlıklarının hayalet gibi dolaştığı Sansaryan Han’a..
11 Kasım 1952, aynı gün..
Polisler Ruhi’nin Kaledibi’ndeki evindeler..
Çalarlar kapıyı..
Açmaz … Sessizce bekler…
Sonunda vazgeçip dönerler.
xxx
Ruhi, aceleyle sevdiceğinin evine gider ve alınıp götürüldüğünü öğrenir.
Sıkar yumruklarını ve doğruca çalıştığı Opera’da alır soluğu. Eşyalarını toplamaya başlar ve o anda Mahir Canova’nın bir kenarda gizlice telefona sarıldığını görür.
Binadan çıkar ve daha
karşıya geçmeden motosikletli polislerce kuşatılır.
İstikamet aynı, Ankara Emniyeti ve Sansaryan Han…
Ruhi ve Sıdıka, Sansaryan Han’da birlikte olduklarını aylar sonra öğreneceklerdir.
xxx
SAKINCALI NOTALAR İŞKENCE ALTINDA!
Ruhi, zemin katta ağır işkenceler altında…
En zoru da “tabutluktur!”
Tabutluk mu?
Bir insanın çömelerek sığabileceği kadar küçük bir sandık sanki.
Ne kolun uzanır ne kafan kalkar.
Bir vakit sonra dayanılmaz ağrılar ve uyuşmalar.
xxx
Ruhi müzisyen, operada bariton…
Saz da çalar lakin sakıncalı…
Sıdıka kadınlar bölümünde…
Zayıfçacık bir kız…
Aylardır kanaması var, beti benzi solmuş.
Doktorla görüştürülmek için zemin kata tabutluklar bölümüne alınır.
“- Neyin var söyle, yüksek sesle konuşma!”
“- Kanamam var, kolumu kaldıramıyorum!” der fısıldayarak ama teslim olmayarak.
Hemen arkasındaki tabutluktadır Ruhi!
Sesinden tanır sevdiceğini, eli, kolu, ağzı bağlı; iki kat olmuş çırpınır durur.
Kulaklarıyla duyar hasta olduğunu, yapamaz bir şey!
Ruhi müzisyen, operada bariton…
Saz da çalar lakin sakıncalı…
xxx
TABUTLUKTA YALNIZ DEĞİLDİR RUHİ!
İki kat olmuş bedeni, yüreğinde sevdiceğine olan hasreti ve beyninde melodileri…
Mırıldanmaya başlar Ruhi ağır ağır…
Bir taraftan notalar bir
taraftan sözler akar gider koridorlara ve daha uzaklara…
“Mahsus Mahal derler, kaldım zindanda
Kalırım kalırım, dostlar yandadır
İki elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm ölürüm kardeş, aklım sendedir”
Melodiler, Sansaryan
Han’ın koridorlarından yükselir ve tavanlarında dolaşır .
Tek tek bütün koğuşları selamlar her bir nota ve umudu taşır Sansaryan Han’ın
işkencehanelerine.
“Artar eksilmeyiz, zindanlarında
Kolay değil derdin, ucu derinde
Kumhan Irmağı’nda, Karaburun’da
Bulurum bulurum kardeş, öfkem kındadır”
xxx
Uçarcasına çıkar sözler
melodiler, notalar, mısralar parmaklıklardan… Tek tek dolaşır bütün ülkeyi,
ovaları, dağları, bozkırları, şehirleri, ana caddeleri, fabrikaları…
“Dirliğim düzenim, dermanım canım
Solum sol tarafım, imanım dinim
Benim beyaz unum, ak güvercinim
Bilirim bilirim kardeş, gelen gündedir”
Yaşanan ne olursa olsun
umut vardır gelen günde!
Umut…
Gerisi yalan.
Ruhi Su ve Sıdıka Su
(Mümtaz Aşan’a teşekkürlerimle)