SABUNLAR KİRLİ KİM YIKAYACAK?

Böyle şey görmedim anam, babam, görmedim. “Sabun da kirlenir miymiş?” diye sorsalar, hiç tereddütsüz, “Neûzübillah!.. O ne biçim soru?” diye tepki gösterirdim. Görün ki, sabun da kirleniyormuş. Öz deneyimimle (Öz başına’dan cesaretle dilimize kazandırdığım yeni sözcük) saptadım ki, günümüzde sabun da kirlenirmiş…

Beni tanırsınız… Haddimi bilip siyasi alanlarda pek kalem oynatmam. Arada sırada dokundurduklarım salt vatandaşlık görevim gereği olup bitenleri takip ettiğimi göstermek içindir. Zaten siyaseti, ekonomiyi, sosyolojiyi ve hatta biyolojiyi bilenler, maşallah, çok fazla. Bizim gibi fani vatandaşlara lâf bile düşmüyor. Fakat koşullar öyle dağıldı, öyle boyutlandı ki; baktım, şeytanlaşıyorum, yani dilsiz şeytan olma yolundayım, ezberi bozmaya mecbur kaldım.

KIŞ  SAATİYLE başlayacağım. İsmail Küçükkaya, pek çok tarafla görüştüğünü ve kışın yaz saati uygulaması ile enerji tasarrufu yapılmadığını söyledi. Geçtiğimiz yıllarda da Elektrik Mühendisleri benzer iddialarda bulunmuştu. Bunlar bir yana, tasarruf da olsa, vatandaş olarak çektiğimiz çilenin karşılığı olmadığına inanıyorum. Devlet, vatandaşının huzuru için nice milyarları seve seve harcarken, bu kadarcık tasarruf uğruna (ki ben şahsen uzmanlara katılıyor ve tasarrufa inanamıyorum) bebelerimizi kışın ayazlı karanlığında yola düşürmeyi anlayamıyorum.

ENFLASYONLA devam edelim… Eskiden tek bir enflasyonumuz olurdu. Maşallah. Bir süredir Resmi Enflasyon var, ENAG Enflasyonu var, İstanbul Ticaret Odası Enflasyonu var, bir de vatandaşın hesap ettiği market enflasyonu var… Seç, beğen al…

MÜLTECİLER konusunda gerçek duygularımı yazmaya kalksam başıma beklenmedik iş gelebilir. Sadece, mutlu olmadığımı ve çeşitli kaynaklara göre 10 milyonun üstünde olan kaçak ve kayıtlı sığınmacıların çoluk-çocuğumuzun nafakasından yemekte olduğunu düşünüyorum. Yine, kiralardaki anormal artışın nedenleri arasında görüyorum. Spsyal yapımızı olumsuz etkileyebilmelerinden ve özellikle hızla çoğalmalarından dolayı da ciddi endişem var. Kültür erozyonu olasılığı da ayrı bir beyin kurdu kafamda. SGK giderlerinde sığınmacı payının hiç de küçümsenmeyecek boyutlar taşıdığını söylemek de yanlış olmaz.

HUKUK hakkında yazılıp çizilenleri  tekrar edecek değilim. Fakat Anayasa Mahkemesi’nce verilmiş kararın kaale alınmamasını hayret ve üzüntüyle karşılıyorum. Anayasamız, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi ve her kurumu bağladığını söylerken, alt mahkemelerin bu akla gelmez tasarrufu umarım ülkemize çok zarar vermeden halledilir.

ORMAN varlıklarımıza madendi, yoldu, taş ocağıydı ya da Sanayi Bölgesiydi gibi nedenlerle müdahale edilmesi ekonomi ile açıklanabilir. Küresel ısınmanın eşiğimize dayandığı bir zamandayız. Bundan sonra yok edilecek her ağacın vebalini biz, acılarını  da çocuklarımız, torunlarımız çekecek

EĞİTİMDEKİ durumumuzu sadece başlık olarak yazıyorum. Yazılı sınavda yüksek not alıp mülâkat denilen barajdan dönenlerin varlığını anımsatmam bile yeter. Bundan fazlası “zaid” sayılır.

Bizde dert elvan, elvan… Şimdilik can acıtıcıların bir kısmına değiniyorum. Güncel acımız ise HAMAS ve NETANYAHU CANİLERİ…

Hepsi bir yana, masallarda bile karşılaşamayacağımız canavarlığıyla Netanyahu tarihteki en aşağılık sayfalara çoktan geçmiş durumda. Ve tabii, Birleşmiş Milletlerin “Ateş-kes” kararını veto ederek küresel barbarlığını kanıtlayan Amerika da öyle…

Ben, ne denli ciddi olursa olsun, çözülebileceğine inandığım konuları sabunlayıp kafamdan temizlemeye kalktım. A-Aaa!..  Bir de baktım, sabunlar kirlenmiş.  Şimdiii, kim temizleyecek bu sabunları?.. Asıl dert bu!..

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor