SARI DEFTER

İlkokula 1953’te başladım. Bitirinceye dek de hepimiz sarı defter kullandık. En ucuzuydu ve buna “Aritmetik defteri” diyorduk. Mantıklıydı; sınıfta olsun, evde ödev yaparken olsun en çok sayfa tüketen ders aritmetik dersiydi. Bazen öyle bölme ödevleri olurdu ki, iki işlemde sayfa dolardı. Yani, en çabuk biten defterimizdi sarı defter. Düşük maliyetli oluşundan dolayı da aritmetik dersi için öne çıkarılmış olmalıydı. Yerli Malı ve Tutumluluk Haftası kutlayan kuşağın çocuklarıydık ve bu kavramlara saygı duyarak yetiştirildik.
Yazarken, “Defterin bitmesi” deyimine takıldım. Diyelim kırtasiyecide 60 defter var. Bir anda öğrenciler geldi ve 60’ı da satıldı. 61’inci geldiğinde “Defter bitti” der mi, der. Yani defter o zaman biter. Ama biz ve sonrakiler, boş sayfa kalmayınca “Defter bitti” diyoruz ve ne demek istendiğini anlıyoruz.
DEFTER DEDİK!..
İkinci sınıfa geçtiğimizde öğretmenimiz neler alacağımızı yazdırırken sıralamıştı: Müsvedde (Karalama) Defteri, Ünite Defteri, Aritmetik Defteri (Sarı defter), Resim Defteri, Yazı Defteri, Müzik Defteri…
Müsvedde, Arapça kara, siyah anlamındaki “Esved” kökünden gelir. Müsvedde’leşince de “Karalama” olur. Sınıfta not tutmak ve yazıya dayalı ödevleri yapmak için Müsvedde Defteri kullanılırdı. Dönemimizde, Türkçedeki yabancı sözcükler giderek azalıyord Kıraat u. Örnek, Maarif’le başladık, Eğitimle bitirdik,’la başladık, Okuma ile bitirdik…
Ünite Defterimiz de sınıfta sezon boyu işlenmiş konuların özenli yazı ile aktarıldığı, yani “temize çekildiği” defterdi. Resim defterimizi anlatmaya gerek yok. Yazı Defterimize gelince, güzel yazmaya alıştırmak için kullanılırdı. Her hafta bir dersimiz “Yazı Dersi” olurdu. O gün hokka ve divitle gitmemiz gerekirdi. Hokka, küçük mürekkep kabıydı ve içindeki kolay kolay dökülmeyecek biçimdeydi. Divit de, ucuna metal yazı aracı eklenen yazı sapıydı. Alt tarafındaki yuvaya ince, kalın, kesik gibi çeşitli yazı araçları takılabilirdi. Defterimiz, birbirinden ayrılmış dörder çizgili kuşaklara sahipti. Alttan ikinci ve üst çizgi büyük harf ile t, k, l gibi çubuklu harflere sınır olurdu. Ortadaki çift çizgi küçük harfler içindi. En alttaki de, küçük g, ğ, j, p gibi harfleri kucaklardı.
Müzik dersimiz olduğu gün de müzik defterimizi götürürdük. Nota defteriydi. Beş yatay çizgili bloklarla hazırlanırdı.
ÖĞRETENLER ÖĞRETMENDİ
Ortaokula kadar her dersimizi sınıf öğretmenimizle yapardık. Sadece 4’üncü ve 5’inci sınıflarda Başöğretmenimiz Kemal Pekkoçak (Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkı bağlı, vatansever, laik eğitimciydi ve Kara Kemal namlıydı) din dersimize girerdi.
Düşünüyorum da, öğretmenlerimiz nota de biliyordu. Her dersimizi o denli öğretirlerdi ki, aradan 70 yıl geçti, hâlâ aklımdadır. Onlar, Atatürk ve Cumhuriyet öğretmenleriydi. İyi biliyorlar, çok iyi öğretiyorlardı. Aileler çocuğu teslim ederken öğretmene “Eti senin, kemiği benim” dediklerinde gerçek duygularını ifade etmiş olurlardı. Yazmazsam günaha girerim; o yıllarda öğretmenler hem halk nezdinde hem de devlet-hükümet nezdinde saygındı, maaşları dolgundu. Kitap-gazete-dergiye para harcıyabiliyorlardı. Yaz tatillerinde de kurstu, seminerdi gibi meşgalelerle huzursuz edilmezlerdi.
Biz, defter bitince okul önündeki çerezciye verip karşılığında bir külah dolusu leblebi, çekirdek, kaynamış nohut veya kaynamış vişne alan tutumlu kuşağın son temsilcilerindeniz galiba.