SEÇİM VE SORUMLULUK

Av. Erdem Tuğral
***
Türkiye de bilindiği gibi milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Türk toplumu çoğunlukla mevcut düzenin devamına karar verdi. Gönül isterdi ki Türk toplumu pek çok konuda daha duyarlı olsun, dört milyon euroya yat alan Erzurum milletvekili gibilere pirim vermesin… Ülkenin ekonomik değerlerinin beşli çeteler eliyle ABD’ye, İngiltere’ye ve diğer batılı ülkelere kaçırılmasına rıza göstermesin, her insan, her aydın düşüncesini açıkladığı için gözaltına alınacağı korkusu yaşamasın… Yargı, hukuk ve adaleti öncelesin, delilleriyle birlikte ifade edilen yolsuzluklar soruşturulsun, belediyelerde yapıldığı iddia edilen korkunç sayıdaki vurgunlara karşı tepki göstersin… Çocuklarımızın sağlıklı beslendiği, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlandığı, bir hukuksuzluğu ortaya koyduğu için bu hukuksuzluğu ortaya koyanın değil ‘gerçekten böyle bir hukuksuzluk var mı?’ diye ciddi şekilde araştırma yapıldığı, gri listelerden çıktığımız bir ülke özleminin dinmesine vesile olan bir seçim olmasını arzu ederdik…
***
Türk toplumunda genel bir çürümüşlüğün olduğunu görmemek mümkün değil. Türk toplumunda derin acılar yaratan bir deprem olgusu yaşadık. Elbette deprem coğrafi bir kaderdir; ancak bilim insanlarının bölgede deprem olabileceğini ısrarla belirtmelerine rağmen önceden hiç bir tedbir alınmadığı gibi depremden sonra üç gün süre ile enkaz altındaki insanların ve hiçbir kurtarma malzemesi olmayan insanların feryat ve çığlıklarına, devletin adeta ölüm sessizliğiyle karşılık vermesi, Türk askerinin ancak depremden üç gün sonra ciddi şekilde deprem bölgesinde kurtarma faaliyetlerine katılması kabul edilebilir değildir. Zonguldak’taki deprem kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerin otobüsle 15 saatlik yolculuktan sonra deprem bölgesine ulaşması nasıl kabul edilebilir; ancak bütün bunların hepsi oldu ve sorumlularının çok azı hukukun karşısında hesap verme durumunda kaldı.
***
Hepimizin bildiği gibi Türk toplumunun kıymetli insanları mal varlıklarının önemli bir bölümünü sağlıklarında ya da vasiyetle Türk Kızılayı’na bağışlardı. Göz bebeğimiz Kızılay, acılı deprem günlerimizde çadır satmayla gündeme geldi. Bu Ülkenin duyarlı insanları kan bağışı yapmaktan dahi çekinir hale geldi. Sağlık Bakanı dahi Kızılay başkanının istifa etmemesinin, ” Bir kişinin kan bağışı yapmaması sonucunu doğurmasının dahi kabul edilemeyeceğini ifade etti. “Kendi bakanlığına hem de piyasa fiyatının üzerinde bir fiyatla dezenfektan satan bakan bile teşekkürle bakanlıktan uğurlandı. Seçim tartışmaları deprem bölgesindeki dramı topluma unutturdu. Bu konuyu hepimizin ciddiyetle ve önemle ayakta tutmamız, deprem bölgesinin yaralarını acilen sarmaya devam etmemiz gerekmektedir.
***
Unutulmamalıdır ki devletin dini adalettir, suçu siyasilerin değil hukukun belirlediği bir düzen şarttır. Bunu niçin mi yazdım? Bursa’da şehidimiz Sinan Ateş’in yazdığı kitapları dağıtan gençler gözaltına alınıyor ve ancak adli kontrolle serbest bırakılıyor. Eğitimimiz adeta yerlerde sürünüyor… Evet pek çok üniversite açtık… Üniversiteler bulundukları şehre ilim irfan medeniyet getirir. Ekonomik olarak da o şehre katkılar sağlar; ama Ülkemizdeki duruma bakacak olursak eğitime bir başka gözle baktığımız anlaşılıyor. Kore, yüz üniversitede üç , iki yüz üniversite de altı üniversiteyle sıralamaya giriyor; ama Türkiye’nin ne yüz ne de iki yüz üniversite arasında bir tane Üniversitesi yok . Göz bebeğimiz Boğaziçi ve ODTÜ Üniversiteleri dahil olmak üzere başarılı 600-700 Üniversite arasında yerimiz yok. Buna rağmen seçim sonuçlarından umutsuz olmamak gerektiği düşüncesindeyim… Merhum Kemal Tahir, Türkiye’nin çok büyük yazarlarından birisidir. Onun anlattığı Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Anadolu ile bugün ki Türkiye arasında belki daha çok yol daha çok bina daha çok hizmet almak yönünden büyük gelişmeler olmuştur; ama acı olarak görüyoruz ki ülkemiz medeni milletler ailesi içerisinde bir arpa boyu yol alabilmiştir.
***
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kaldığı anlaşılıyor. Toplumun tamamı dibe vurmadan silkeleneceğini düşünmek elbette zor; ama ikinci turda oy kullanırken ülkemizin ve özellikle çocuklarımızın geleceğini düşünmek zorundayız. Bir ülke de ölü ve ahmak sayısı ne kadar az olursa, geleceğe o kadar umutla bakabiliriz.