ŞEYH SUNUSİ’Yİ DE TANIMAK GEREK -3

Mustafa Kemal Paşa gerekli ve yeterli açıklamaları yaptıktan sonra değer verdiği dostundan beklentilerini şöyle sıraladı:
1. İslam
dünyasındaki antiemperyalist hareketleri Ankara’nın etkisi altına almak.
2. Arap-İslam dünyasında,
özellikle de Irak ve Suriye’de Hilafet propagandası yaparak bölgedeki Müslüman
Arapları İngiltere ve Fransa’ya karşı harekete geçirmek.
3. Türkiye içinde,
özellikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu’da, Milli Harekete
katılımı arttırmak ve ayrılıkçı Kürtçü propagandasına, karşı propagandayla
yanıt vermek.
Şeyh Ahmet Sünusi, harekete geçerken, İstanbul’daki Amerikan Elçisi, 26
Ocak 1922 tarihli raporunda, “Şeyh,
olası bir Kürt kalkışmasını engellemek için Kürtlerin yoğun olduğu bölgeye
gönderildi” diye yazmıştı.
Antep ve çevresinde yayılan,“Şeyh Sünusi Hazretlerinin geçtiği toprağı
düşman istila etmezmiş” gibi söylemler dilden dile yayılıyordu.
Şeyhin, gittiği her kentte gördüğü bir rüyayı anlatmış olması halk arasında çok
yayılmıştı: “Ahmet Sünusi rüyasında
Hz. Muhammed’i görür. Hz. Muhammed, Ahmet Sünusi’nin elini sol eliyle sıkınca,
Ahmet Sünusi, Hz. Muhammed’e, (Ya Resulullah, neden sağ elini uzatmadın?) diye sorar. Hz. Muhammed “Sağ
elimi Anadolu’da Mustafa Kemal’e uzattım” diye cevap verir.”
Şeyhin, Ankara, Konya, Sivas, Elazığ, Urfa,
Diyarbakır, Mardin’den sonra Musul’a kadar halkı derinden
etkileyerek gitmiş olması karşı ülkeleri ürkütmüş olmalı ki, İngiliz istihbaratı
da, Sünusi’nin adım adım gezdiği Anadolu’da güçlenen etkisinin Irak, Suriye
ve Hicaz’a kadar yayılmasından endişelendiğini Londra’ya rapor etmişti.
Celal Bayar, ATATÜRK’ÜN SUNUSİLERLE KARŞILAŞMASINI Meclis’teki nutkundan şöyle
naklediyor (Ben de Yazdım, İkinci Cilt,
Sayfa 49): …Devletin pek çok yerdeki zayıflığı, Osmanlı Afrikasını kurtarmak için
pek çok kuvvet göndermesine mani idi. Bu acı hakikatleri bilmekle, Vatanı
müdafaada benim de kalbim, diğer arkadaşlarım gibi elemle, yeisle çarpıyordu.
Bu hislerin tesiri altında, başka bir vasıta ve yol olmadığından isim ve
kıyafet değiştirerek İstanbul’dan çıktım. Yol üzerinde, Mısır’da, evvela her
zaman bizi yok etmeye çalışan ve İslam Alemini esir etmek isteyen İngilizlerin
tahakkümlerine, zulümlerine tesadüf etmiştim. Tabiatiyle bu mania karşısına
ümitlerimiz sarsıldı. Yol bulduk, büyük zahmetlerle seyahate devam ettik. Ve bu
müşkil seyahatin ortasında bir gün bir takım necip insanların etrafımızı sarmış
olduğunu gördük. Bu insanlar, bizi bütün samimiyeti ile karşılayan Sunusiler
idi. Evet, biz geniş sahalarda, nihayetsiz vahalarda samimi, ciddi, vatanperver
bir İslam kütlesinin içine girmiştik…
BİTTİ