Şeyh uçmaz, mürit uçurur!
Atalar, boşa söylememişler.. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur!” diye..
Her alanda, her konuda, her platformda bu sözün ne denli gerçeği yansıttığını hep görürüz..
Bu anlamlı söz, aslında başarıya giden yolda en önemli anahtardır..
Kişileri toplum nezdinde zirveye çıkaran en önemli unsurların başında ekipleri, çevreleri ve kullandıkları tanıtım yöntemleri değil midir?
xxx
Günümüzde “enformasyon” diye nitelendiririz ya..
Kökeni Fransızcadan gelme bu kelimenin en net anlamı,”haber” olarak sözcüklere geçmiştir.
Önemli olan haberin oluşması, oluşturulmasıdır.
Haberin doğru ve gerçek bir şekilde hazırlanması bunu takip eder.. Sonuncu ve en önemli aşaması da hitabettiği kitlelere ulaştırılmasıdır..
Aslında “haberin doğru ve gerçekliğinin esas olması” gerekirken, günümüzde, “inandırıcı olması” etkili ve yeterli olarak görülmektedir..
xxx
“Ne kadar farklı özelliği ve yeteneği olsa da, lider pozisyonunda olan kişileri, zirveye taşıyan, başarıya ulaştıran enformasyon gerçeğine verilen değer ve önemsenme” olarak dikkati çeker..
Başarıya giden yolda bu birbirine bağlı enformasyon zincirinde halkaların sistemli olarak oluşmasının önemi kaçınılmaz bir gerçektir..
xxx
“Şeyh uçmaz, mürit uçurur” sözünün temel anlamı aslında şöyledir:
“Bir kimseye bağlananlar ve inananlar, onu olduğundan daha üstün görürler..
Onda olağanüstü değerler bulunduğuna inanırlar..
Neticede buna başkalarını da inandırmak isterler”
Yani, ne kadar farklı özellikleri olursa olsun, şeyh diye nitelendirilen bu olgu sahipleri tek başlarına değil, ekipleri ile bir güçtür..
Bunu günümüze adapte edersek, toplumda ön planda olmak isteyen kişilerin arkasındaki en önemli güç, onları uçuran, onları hedefledikleri yere ulaştıran “müritleri” diye nitelendirilen ekiplerinin ortaya koydukları performans ve beceridir..
Hiçbir başarı, tek başına gerçekleşmez, her başarının arkasında bir ekip vardır.. Bu ekibin ortaya koyduğu enformasyon gücü, hedefe giden yoldaki en önemli etkendir..
xxx
İçinde bulunduğumuz bu siyasi ortamda, “şeyh uçmaz, mürit uçurur sözü nereden çıktı? Ne anlatmak istiyorsun?” sorusu gelir aklınıza mutlaka..
Böylesine zihin bulanıklığının yaşandığı bu ortamda oy verilecek adayları mecazi anlamda “şeyh” olarak nitelendirirsek, onları uçuracak, başarıya taşıyacak, seçimi kazandıracak “müritler” daha çok önem kazanıyor..
Hemen de aklımıza Adana ortamı ve adayların enformasyon durumları aklımıza takılıyor..
xxx
Cumhur İttifakı, enformasyon konusunda, Millet ittifakına göre daha avantajlı ve daha rahat..
Önceden kurulmuş, oturmuş ve sistematik çalışmaya başlayıp yol almış enformasyon avantajına sahip..
Basının her türlü dalını en olumlu ve en etkili şekilde kullanabilecek olanaklara sahipler ve bunu ciddi anlamda kullanıyorlar..
“Cumhur İttifakı” adayı MHP’li Hüseyin Sözlü, hem daha önce adaylığının açıklanması, hem de bulunduğu konum ve bunun avantajları ile “müritleri tarafından uçurulmak istenilen Şeyh gibi” görünüyor..
Sözlü, her gün farklı haberleri ve seçmene ulaştırılacak mesajları ile yol almış gidiyor..
Basın kuruluşlarına her gün “haber yağmuru” yağdırılıyor.
Adeta, enformasyon ekipleri “Sözlü’nün attığı adımı, aldığı nefesi bile” haber yapıp, servis ediyor..
Cumhur ittifakının diğer adaylarının belirlenmesi ile bu yağmur neye dönüşecek, o zaman göreceğiz..
xxx
Peki, Millet İttifakının adayı Zeydan Karalar ne yapıyor?
CHP ve aynı zamanda Millet İttifakı’nın adayının enformasyon konusundaki planı, programı ne durumda?
Karalar gibi usta bir politikacının, propaganda çalışmalarına önem vermesini beklediğimizden, enformasyon konusunda da ciddi bir atağa kalkacağını beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.
Seyhan Belediye Başkanı olarak tecrübeli ve kendisini kanıtlamış bir ekibinin bulunduğu gerçeğinden yola çıkıyoruz.
Ciddi ve programlanmış bir sistemle enformasyon ve tanıtım hamlesini ne zaman başlatacağını bekliyoruz..
Zira, bilinen gerçeği tekrarlamakta yarar olacak
“Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” sözündeki gibi;
Kazanacak kişiyi, başarıya ekibi taşıyacak..
Zafere
tek başına değil, organize olmuş ekiplerle ulaşılacak
Zaman değişiyor, alışkanlıklar değişmiyor
18. yüzyıl aydınlanma çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot borç içinde kıvranmaktadır.
Bu durumu duyan Rus imparatoriçesi Büyük Katerina, Diderot’nun kütüphanesini satın alır..
25
yıllık maaşını da peşin ödeyerek onu zor durumdan kurtarır.
Maddi durumu düzelen Diderot’ya bir arkadaşı çok şık bir kadife sabahlık hediye
eder.
xxx
Giydiği
yeni sabahlığın verdiği keyifle çalışma masasına oturan Diderot bu eski masanın
yeni ve gösterişli sabahlığına hiç uymadığını fark eder.
Aldığı yüklü miktar
paranın verdiği rahatlıkla yeni bir çalışma masası görür ve satın alır..
Ancak bu kez yerdeki eski halı dikkatini çeker. Halı sabahlığına ve masasına yakışmamaktadır.
Yeni bir halı alır.
xxx
Bir değişim merakı
başlamıştır ya..
eski resimlerini, koltuğunu, duvar halısını, sandalyelerini derken evindeki her şeyi tamamen yeniler.
Sonunda bütün parası biter ve yine borçlanır.
xxx
Ancak o
zaman aklı başına gelir ve kendisini nasıl bir tüketim çılgınlığına kaptırdığını
anlattığı “Eski Sabahlığım İçin
Pişmanlık” adlı bir yazı yazar.
Bilinçli bir alışveriş
düşüncesiyle yapılmayan ve ihtiyaç olmadığı halde alınan şeyleri açıklayan bu
tüketim sarmalından bahseden ilk kişi olduğu için, anlattığı kavrama “Diderot Etkisi” denmektedir.
Diderot şöyle der:
“Eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.” (alıntıdır)