SİZİ GİDİ YETMEZ AMA EVET’ÇİLER!..

Bir zamanların “Yetmez ama evet”çileri yavaş yavaş çark etmeye başlamışlar.. Neredeyse özür dileyecek duruma gelmişler.. Bakın, kendileriyle yapılan röportajlarda ne demişler!..

Orhan Pamuk; “Bu soruya yanıt vermeyeceğim” derken, Nilüfer Göle, “Tam bir coşku içindeydik, naif bir şekilde Türkiye’nin batılılaşacağına inandık” dedi. Edhem Eldem, “Bizi “kullanışlı aptallar” olmakla itham ettiler ve batı gözünde bu rejimi meşru kılmakla suçladılar. Ancak biz gerçekten bir şeyleri değiştireceğimize inandık” ifadelerini kullandı

Ekonomist Seyfettin Gürsel de “AB’ye girerek, acı çekmeden, hızlı bir şekilde demokratikleşeceğimize inandık. Ama yanıldık. Ben bu soruyu yanıtlamaktan kaçınıyorum. Çünkü milliyetçi laik çevre ve kurumlar tarafından çok fazla cezalandırıldım ve işkence gördüm.”

NİLÜFER GÖLE;  “Bizim de içinde olduğumuz bu nesil, o dönemde, Türkiye’nin AB üyeliğine inanıyorduk. Büyük bir coşku, mutluluk (öfori) içindeydik. Bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Mesela Ermeni soykırımının tanınması, Kürt sorununun çözülmesi tartışılıyordu. İdam cezası kaldırılmıştı. Bu ‘öfori’ döneminde büyük bir dinamik vardı, birbirinden farklı katmanlar, Türk-Kürt işadamları, entelektüeller, dernekler, çok sayıda farklı kesimden gelen insan biraraya gelmişti. İdam cezasının kaldırılması Avrupa’ya yaklaşma yolunda önemli bir adımdı. Bir takım birbiri ardına gelen seri gelişmeler bizi umutlu kılmıştı.Cesaret ve nafilik (saflık) içinde, samimiyetle, İslam’ı parlamenter sistem içine alabileceğimize inandık. Türkiye’de laikliğe inanabilirdik, entegre olmuş yaşanan bir ilkeydi laiklik. Kürt sorunu, Ermeni soykırımı gibi ele alması zor konuları konuşmaya başladığımıza inanıyorduk. Peki ne oldu da biz, neden artık Türkiye ve Avrupa arasında aracı durumda değiliz? Neden iki ülke arasında halı serilen o yol yok artık? Bu arabuluculuk bugün kayboldu. Bu bizim isteğimizle olmadı. Kovulduk, sürgün edildik, suçlandık, Neden böyle oldu, neden her şey tersine döndü? Bunu yeterince konuşmadık. Buna hala yanıtım yok.Bizim gibi laik çevreden gelen aydınlar, kendi adıma konuşuyorum, Müslümanlar’a yaklaşarak, bu kısır döngüden çıkabileceğimizi; Hrant Dink ile sadece soykırımın tanınması değil, Ermeniler’in hatıralarını anlatabileceğimizi düşündük. Angaje olan bir öfori, coşku içindeydik. Gerçekten inanıyorduk”

Prof. EDHEM ELDEM; “Genelde Berlin duvarının yıkılmasıyla beraber, dünyada bir coşku ortamı vardı. AB üyeliği de bizim için coşkulu bir gelişmeydi. Bana göre, Nilüfer’in de söz ettiği problem, bizi ‘kullanışlı aptallar’ diye tanımladıkları söylem. Yani Erdoğan’a Avrupa nezdinde meşruiyet ve görünürlük kazandırmakla suçlandık. Bu söyleme göre, Erdoğan, kuzu postuna bürünmüş kurt idi. Ve onun nihai hedefi toplumun İslamlaştırılmasıydı. Bugün elbette bu yönde birtakım dokunuşlar var ama asıl problem İslam değil, demokratikleşme sorunu, otoriterlik sorunu. Ve bunun kökleri Osmanlı’nın son 10 yılına kadar uzanan bir otoriterlik geleneğine kadar uzanıyor. İslam, Erdoğan’ın kendisini Kemalizm’den uzaklaştırmak için kullandığı bir araçtır” deyince, Orhan Pamuk tekrar konuşmaya başlıyor; “Edhem’e katılıyorum. Sorun İslam değil. Erdoğan sadece bunu başarılı bir şekilde kullanan bir politikacı oldu. Sorunların merkezinde İslam yok, sorun otoriterliktir. İslam bu tartışmada hiç yok demiyorum. Erdoğan İslam’ı muhafazakar Hristiyan demokratların kullandığı gibi kullanıyor. Başlarda AB hakkında çok pozitifti. Eğer bir müdahale olursa onu cezaevine koyarlardı çünkü. Şimdi Türkiye’de sandığa gitmek dışında bir demokratik eylem kalmadı. Demokrasi neredeyse tümüyle sona erdi. Lütfen unutmayın, Türkiye’den yeni döndüm. Şimdi popülaritesi düşüyor. Herkes, taksi şoförleri bile, yerine kimin geleceğini konuşuyor. Eğer İslamcı elit seçime saygı duyulmasına izin verirse, gidiyorlar, ben bundan eminim” diyor.

Bahçeşehir Üniversitesi ekonomistlerinden Prof. Seyfettin Gürsel de şöyle konuşuyor; “Hepimiz demokrasi mücadelesi için AB’ye girişi destekledik. Elbette kolay ya da garanti olmadığını biliyordum. AB’ye girerek, sadece demokrasi, hukuk devleti, bireysel özgürlükler değil, ekonomik açıdan da pek çok sorun çözülecekti. Ermeni soykırımı sorunu, Kürt sorunu, demokrasi sorunu üzerine düşünmeyecektik. Hepsi birden çözülecekti. Halbuki Avrupa’ya demokrasi gökten inmedi, yüzyıllarca demokrasi mücadelesi verdi ama biz bedel ödemeden demokratik bir yönetime kavuşacaktık. Hem de ekonomik açıdan da önemli bir ilerleme olacaktı. Özetle, AB’nin norm, kural ve yasalarını her alanda uygulayarak, Türkiye’yi bedel ödemeden çok ileri bir noktaya taşıyacaktık. Daha realist olmak gerekirdi. Özellikle Euro tek para gibi konularda, daha dikkatli olmak lazımdı. Şimdi bizim hayal kırıklığımız, evet yanıldık, çok basit bir dille, yanıldık, bunu söylemek lazım”

Daha durun bakalım, o bir zamanların gazetecileri de , yazarları da, entel geçinenleri de yavaş yavaş piyasaya çıkaracak, “Aldatıldık, aldandık” diyecekler.

Sizi gidi yetmez ama evetçiler!..

Anketlerin diline göre tavır alıyorsunuz değil mi?

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor