Sokak insanlarıyla bir gece
Sert ayazın sadece kemiklerimizi titretmekle kalmayıp, jilet gibi yüzümüzü kestiği bir gecede, evsiz birkaç insanla muhabbet ettim. Yaz mevsimini o yüzden seviyorum. Çaresizliği bu denli dışa vurdurmuyor.
***
Gece bendendi. Hepsine önce sıcak çay geldi, sonra köfte ekmek. Sorumsuzlukla
hayatın gerçeklerinden kaçmak arasında kardeş kardeş oturdular. “Nerden
aklına geldik?” diye sordu biri.
Gulyabani olduğunu varsayan da vardı, melek olduğunu haykıran da. Güncel
olaylardan haberi yoktu hiçbirinin. Bazı magazin haberlerini biliyorlardı. Biri,
“Ne olacak bu Adana Demirspor’un hali?” diye sordu da, şaşırdım. “Takım
aşkı yaşam şartlarına bile meydan okuyor” dedim. “Evet” dedi,
“Ömrümüzü yiyenlerden biri de gönül verdiğimiz takımlar değil mi?”
***
Bir sezonda milyon dolarlar kazanan futbolcular, başları sıkışınca taraftara
sığınıyor ya, taraftar kime sığınsın? “Havalar soğuk, kışın soğuğundan
nasıl korunuyorsunuz?” diye sordum. “Bizler yazlıklarla kış geçirmeye
alışığız” dedi biri. Diğeri “Allah kerim” dedi. Anlattıkları
kadarıyla mahalle berberinde bedava tıraş oluyorlar. Kendilerini tanıyan
insanlar bazı geceler bir tencere yemek koyuyor önlerine.
Aralarında oluşturdukları ilginç bir düzen var. Birinden para istemek yasal ama
çalmak asla, bu eylemi yapan hemen dışlanıyor. Birbirlerinden para saklamak da
yok. “Haksızlığa karşı durmayan namerttir” yazıyor duvarlarında.
***
“Ne zaman yıkanıyorsunuz?” diye sordum… Aşı vakti gelince okuldan
kaçan çocuklar gibi hemen meseleden koptular. Uyum sağladıkları hayatın dışında
onların insani şartlardan yoksun olmaları da kaçınılmazdı kuşkusuz. O yüzden
onlara uzaktan bakıp geçen sadece hayat değil.
Hayatın diğer yolcuları aynı bakışı atıyorlar. Her birini “yaşayan ölü”
farz edip!
***
Yaranın istediği şeydir pansuman. Onlar kendi kanattıkları yarayı kendileri
dağlıyorlar. Gerçekten aciz bir hayatları var ama. Gördüm ki asla ağlamıyorlar..