Ülke olarak Mart ayından bu yana koronavirüs illeti ile mücadele etmeye çalışıyoruz. Yaz ayları gibi durumlar az da olsa iyiye gitti gibi görünse de şuanda geldiğimiz noktada artan vakalar ve günlük 200’e yakın yaşanan can kayıpları durumun vehametini ortaya koyuyor.
Corovirüs salgını başladığı andan itibaren hep köşelerimizde dile getirdik. Uzmanların tavsiyelerine uyalım. Kalabalık ortamlardan kaçınalım. Maskesiz dışarıya adım atmayalım. Konu komşu ziyaretlerine, düğün nişan gibi faaliyetlere gitmeyelim. Hatta cenazelere bile 1.derece akrabamızın haricinde katılmayalım diye yazdık yazdık durduk. Televizyonlarda haberlerde gördüğümüz milletvekilinden, haber spikerine, bakanlardan, Cumhurbaşkanına kadar herkes durumun ciddiyetini anlatmaya çalıştılar.
Ama maalesef anlamadılar, halen daha da anladıklarını sanmıyorum. Zorunlu haller dışında dışarıya çıkmamaya çalışan bir insan olarak dışarı çıktığımda hep aynı manzarayı görmekten üzülüyorum bunun da ötesinde artık sinirleniyorum. O kadar can kayıplarına rağmen maskesiz rahat rahat gezen insanları gördükçe o kadar rahatsız oluyorum ki?
O maskeyi takmanız için ölü sayılarımızın daha kaça çıkması gerekecek? Neyi bekliyorsunuz ya da kime bu inadınız. Keşke bu virüs bulaşıcı bir şey olmasaydı da zararınız sadece kendinize olsaydı.
Artık herkesin elinde akıllı telefonlar var ve bu telefonların büyük bir çoğunluğunda da Hayat Eve Sığar uygulaması var. Açın bakın Adana’nın her yeri artık yüksek riskli bölge durumuna gelmiş durumda. Birkaç hafta öncesine kadar düşük risk grubunda mahalleler artık alarm veriyor. Adana’nın her yeri kırmızıya bürünmüş durumda.
Adana’da vakalar Sağlık Bakanımızın açıkladığı verilere göre yüzde yüz artmış durumda. Ama siz hafta sonu sokağa çıkmanın serbest olduğu saatler aralığında gidin bakın Adnan Menderes Bulvarına, piknik alanlarına… Virüs falan hak getire…
Bunları gördükçe diyecek bir şey bulamıyorum. Çok şey söylemek, yazmak istiyorum ama olmuyor. Bulaş arttı, virüs artık hemen yanı başımızda. Her an bizim de kapımızı çalabilir. En üzücü olan yanı ise tedbirlere sıkı sıkı uyan kişilerin sorumsuz insanlar yüzünden bu virüsü kapması ve hayatını kaybetmesi. Yapmayın kimsenin hayatına sebep olmayın. Hemen hemen her gün artık bir tanıdığımızın virüse yakalandığı haberini alıyoruz. Birçoğumuz tanıdıklarını, akrabalarını, sevdiklerini verdiği toprağa bu illet yüzünden. İlerleyen günler ne getirecek bilemiyoruz.
Virüs üzerinden siyaset yapmaya çalışmak da şu süreçte yapılacak en yanlış harekettir. Sağlık alt yapımız evet güçlü bunu kimse inkar edemez. Avrupa’dan Amerika’dan bu konuda çok çok ileri bir konumdayız. Ancak Sayın Bakanımızın da dediği gibi her şeyin bir sınırı olduğu gibi sağlık alt yapımızın da bir sınırı var, dayanma gücü var. Geldiğimiz noktada günlük 30 binlere vakan vakalar ortaya çıkmaya başladı. Ağır hasta sayımız yaz dönemine göre 5 kat arttı. 6 binleri bulan ağır hastalarımız var.
Durum bu kadar açık tablo bu kadar net ancak kurallara uyulmadığı da bir gerçekliktir. Siyaset yapmak için tam kapanmaya gidilmediği dillendirilip duruluyor. Hükümet üstüne düşeni yapmıyor deniliyor. Vatandaş üzerine düşeni yapıyor mu? En basit korunma önlemi olan maskesini neden takmıyor. Eğer eleştirilecek bir konu varsa cezalar konusunda eleştiri yapılabilir. Işıklarda polis aracı bekliyor önünden geçen yayalar maskesiz rahat rahat gezebiliyor. Bu rahatlık nereden geliyor. Bizim kendi canını ve daha önemlisi sevdiklerinin canını düşünen vatandaşlar olarak isteğimiz, cezalar arttırılsın. Çünkü bizim milletimiz bundan anlıyor. Denetimler önceden haber verilerek değil aniden yapılsın. Devletin polisi mi yok daha sık devriyelere çıksınlar. Nerede maskesiz vatandaş var, nerede kalabalık oluşturanlar var, piknik yapan, göl kenarında yoğunluk oluşturan var yazsınlar cezaları. Ya da bu sorumsuzlar toplum yararına çalıştırılsınlar.
Bu kadar kolay olmasın kuralları hiçe saymak, insanların canına kast etmek…
