“TAPA” OYNAMAYAN ÇOCUK ÇOCUK DEĞİL
![](https://sp-ao.shortpixel.ai/client/to_auto,q_glossy,ret_img,w_750,h_562/https://bolgegazetesi.com.tr/wp-content/uploads/2025/02/Nurettin-celmeoglu-yeni-logo-4.jpg)
Geçtiğimiz günlerde çocukluğumuzun Adana’sındaki çocukların sokaktaki ilginç oyunlarından bahsetmiştim. Ayrıca, her yıl, dönüşümlü olarak oyun zamanlarının olduğunu anlatmıştım; tapa zamanı, kulüp zamanı, fırındak zamanı, kasnaklı zamanı, kulle zamanı, çelik zamanı, geliyor coli zamanı, birdirbir zamanı, karış atlama zamanı, ilan çizgisi zamanı, komene zamanı… Bir değerli okurum bu oyunları merak etmiş. Biraz daha ayrıntılı olarak bugün tapa ve kulüp oyunlarını anlatmaya çalışacağım. İleride diğerlerini da yazabilirim kısmet olursa.
Hayretle anımsıyorum; sokağımızda diyelim ki tapa oyunu başladı, o gün Adana’nın neresine giderseniz gidin, bütün çocukları tapa oynarken görürdünüz. Kendi deneyim sırama göre ele alacak olursak, ilk oynadığım oyun tapa idi. Tapa, gazoz kapaklarına verdiğimiz isimdi. Bunlar incecik metallerden preslenmiş, içi mantarlı kapaklardı ki, benzerleri hala soda şişelerinde içi naylon olarak kullanılıyor. Atılmışları arayıp bulur, ceplerimize doldurduktan sonra da ya bir oyuna girer, ya da birkaç kişi oyun kurardık.
İlk olarak, yere yaklaşık altmış-yetmiş santim çapında yuvarlağı çizer, sonra da, anlaşmaya göre, on-onbeş adım sayıp yuvarlağa yönelik bir-bir buçuk metrelik düz çizgi çekerdik. Yuvarlağın içine, yine anlaşmaya göre belli sayıda tapaları üst-üste düzgünce istiflerdik. Fazla ise, istif birkaç sütun şeklinde oluşurdu. Yuvarlağı arkamıza alıp düz çizgiye taşlarımızı birer birer atardık. Taşı çizgiye en yakın olan birinci, en uzak olan da sonuncu hesabıyla, düz çizgi üstünde, yuvarlağın ortasındaki sütunlara atardık taşımızı. İlk atan en şanslı olurdu. Çünkü, yığına isabet ettirdiği takdirde çok sayıda tapayı yuvarlak çizginin dışına çıkarabilir, böylece daha ilk atışta koyduğunun çok fazlasını geri kazanabilirdi. Herkes atış yaptıktan sonra hâlâ içeride tapa varsa, yine birinciden başlayarak, fakat bu defa yuvarlağın yanından birer kez daha atış yapılırdı.
Taşlarımızın ele iyi gelmesi, yani rahat tutulabilmesi ve kolaylıkla istenilen yere üstelik yatay olarak düşürülebilecek biçimde olması önemliydi. En başarılı taşlar, yassı adana kiremidini taşlara sürte sürte incelterek yapılırdı. Adana kiremidi, eski inşaatlarda kullanılan ince tuğlanın adıydı.
Tapalarımızın desensizi birlik, üstü tek renk yazılı olanı diyelim ki 5’lik, rengârenk yazılı olanları ise daha yüksek değeri haizdi. Örneğin, yuvarlak çerçeve içinde renkli resimli Çağlayan Gazozu yazılısı çok yüksek değeri haizdi. Elinde iki-üç tane çağlayan tapası olanın malı, iki cep diğer cins tapalar kadar falan olabilirdi örneğin…
KULÜP OYNAMAK TA
AYRI BİR MAHARETTİ
Çocukluğumuzda karton kutuda satılan sigaralar çoktu. Bunlardan, Gelincik, Yenice, Bahar, Sipahi, Yeni Harman ve Boğaziçi’ni hatırlıyorum; bir de, oyuna ismin veren Kulüp vardı; Düz koyu mavi üzerine beyaz yazılıydı. Bize gerekli olan, kutuların yazılı üst kapağıydı. Düzgünce kesip ayırır, destemize katardık. Her sigara için bir değer olurdu tıpkı tapadaki gibi: Gelincik ve Bahar 50’lik, Yenice ve Kulüp 100’lük, Yeni Harman 500’lük ve galiba Sipahi de 1000’likti.
Oyununun kuralları tapadakinin aynısıydı. Her ne kadar yoldan bulduğumuz kutulardan elde ediliyorsa da, kulüp dediğimiz bu kartoncuklar bizim için nedeni bilinmez öneme sahipti. Tek bir kart için çok kavga çıkmış, zaman zaman aile kavgasına dönüşmüştür.
Diğer çocukların severek yaptığı, yapabildiği birçok şey gibi, tapa ve kulüp oynamak ta bana yasaklanmıştı. Arada sırada özel izinle, illa da bizim avluda olmak üzere ismi verilmiş iki veya en fazla üç arkadaşla oynayabiliyordum. Gerçi bu bile büyük nimetti; böylece kulüp ve tapa toplayıp bulundurma şansım oluyor, bazen da kaçak olarak diğer çocuklar gibi sokakta oynayabiliyordum.
Şeyyy!.. Eskiden sokak dediğimiz oyun alanlar olurdu. Onları kim yok etti, merak ediyorum.