TIRNAKACI

Anlamını biliyorum da, ne kadar ettiysem, ne kadar eylediysem sözlüklerde bulamadım. Allah’ın bildiğini kuldan saklamak doğru değilmiş. Nasip oldu, öğrendim. “Adım kibirliye çıkmasın, değerli okuyucularımla paylaşayım” dedim. Tırnakacının ne anlama geldiğini bilirseniz, karşılaştığınızda rahatlıkla tanır, olası bir kandırmaca tuzağına da düşmemiş olursunuz.

En iyisi, en doğrusu, en başa dönüp en başından anlatmak…

Seksenli yılların ortalarındaydı sanırım. O yılların tek hava ulaşım firması Türk Hava Yolları’nda grev oldu. Yanılmıyorsam iki ay kadar sürmüştü. İşim gereği, haftada en az bir kez İstanbul’a, ayda en az bir kez de yurtdışına gitmek zorundaydım. Çözümü, Ankara’ya kadar otobüs, oradan İstanbul’a da yataklı trenle gece yolculuğunda bulmuştum. Otel konforundaki kompartımanda duş bile var; rahat uykudan sonra sabah duş alıp yemek vagonuna geçebiliyordum.

Kahvaltı masasında servis beklerken orta yaşı geçkin, düzgün kıyafetli, özenle taranmış seyrek kır saçlı, yapılı bir beyefendinin “Oturabilir miyim?”sorusunu “Buyurun” anlamında işaretle cevapladım. Güler yüzüyle hayırlı sabahlar dileyerek oturdu. Sohbet neyle, nasıl başladı anımsamıyorum. Konu döndü dolaştı mesleklere geldi. Kendimi anlattım ve nezaketen “Siz ne işle meşgulsünüz?” diye sordum. “Efendim ben tırnakacıyım” dedi. Konuşması düzgün, heceleri net olmasına karşın daha önce bir-iki kez duyup da anlamını çıkaramadığım sözcüğü tekrar ettirdim; doğru anlamışım, tırnakacılık yapıyormuş.

Tırnaka’ya yakışabilecek en yakın sözcük tırnak ya, hızlı bir tahminle içimden “Ya tırnak makası, ya törpü, ya da oje falan işidir” diye geçirdim. Tren masası arkadaşım, işini daha çok İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde yürütebildiğini, bazı sezonların çok daha verimli olduğunu anlatırken sözünü kestim. “Af edersiniz…” dedim, “Daha önce de duydum ama ne olduğunu bilmiyorum, tırnaka nedir?”.  İzmit topraklarını geçmiştik. Sorumu gülümseyerek karşıladı. Ağzını açmadan pencereye döndü. Seçim gezisindeki milletvekilinin kendini dikkatli göstermek için takındığı tavırla geçtiğimiz yerleri inceliyor gibiydi.

Neden sonra başını çevirdi ve “İşportada önemli bir daldır tırnakacılık” dedikten sonra izin isteyip sigara yakarak başladı anlatmaya…

“Ekip olarak çalışırız. Fabrikalardan, büyük mağazalardan seri sonu, az defolu, ya da hacizden çıkma, parti mallarını yok paraya toplarız. Belirlediğimiz uygun yerler vardır; oraya indirip tezgaha sereriz. İçimizden bir veya iki arkadaş satıcı olup (Gel vatandaş, koş vatandaş!..”) çağrısıyla dikkat çekmeye başladıktan sonra bizler alıcı gibi birer birer yanaşıp sözüm ona mal seçmeye başlarız. Dakikalarca en iyi renk, şekil veya beden arıyormuş gibi yaparken de ekip dışı meraklılara, (Vallahi çok ucuz. Şu elimdekinin aynısına mağazada 400 Lira yazmışlar, burada 20 Lira. Beş tane alıyorum. Param olsa 10 tane, 15 tane alırdım ama ancak bu kadarına yetiyor üstümdeki) gibi sözlerle malı şirinleştiririz. Bu arada üçer beşer seçtiklerimizi de poşetletir parasını verdikten sonra yarım saat kadar kaybolup tekrar geliriz. Böylece, malımız kapış-kapış satılan ürün olur ve gerçekten de hiçbir mağazanın erişemeyeceği ciroyu birkaç satte sağlar, bir başka noktaya hareket ederiz. Bu işin adı tırnakadır. Biz de tırnakacıyız. Kılık kıyafet, hareket ve sözlerimizin güven vermesi önemlidir mesleğimizde…”

Öğrendiniz. Bundan böyle, birileri “Şöyle iyi, böyle iyi, her şey çok güzel” gibi sözlerle yaklaşırsa dikkatli olunuz diye yazdım.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor