Tiroid kanseri tüm dünyada artıyor
ADANA (İHA) – Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan
Uygulama ve Araştırma Merkezi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Doç. Dr. Hakan
Yabanoğlu, tiroid kanserinin kanser türleri içerisinde erken teşhis edilmesi
halinde en çok tedavi edilebilen kanser türlerinden birisi olduğunu söyledi.
Tiroid bezinin, boynun ön kısmında yer alan, kelebek şeklinde olan ve insan
vücudunda birçok hayati öneme sahip olayların yürütülmesini sağlayan hormonları
üreten bir organ olduğunu belirten Doç. Dr. Hakan Yabanoğlu, “Tiroid bezi ile
ilgili hastalıklar; ya tiroid hormonlarının az ‘hipotiroidi’ ya da çok
‘hipertiroidi: zehirli guatr’ çalışması ile ilgidir ya da tirod bezi içerisinde
oluşan ve nodül olarak adlandırılan patolojik yapılardan kaynaklanan iyi veya
kötü huylu hastalıklardır” diye konuştu.
Son zamanlarda tüm dünyada tiroid kanseri sıklığında artış mevcut olduğunu
söyleyen Doç. Dr. Hakan Yabanoğlu, “Ülkemizde de kadınlarda meme kanserinden
sonra en sık görülen ikinci kanser olarak tiroid kanseri dikkat çekmektedir.
Tiroid kanserleri bütün kanserler içinde yaklaşık yüzde 1 oranında görülmekte
olup, yıllık görülme oranı 40/1 milyondur. Özellikle kadınlarda son yıllarda
artış göstermektedir. Hayat boyunca kadınlarda tiroid kanseri riski yaklaşık
yüzde 0.7, erkeklerde ise yüzde 0.25’tir. Tiroid kanserlerinin nedenleri tam
olarak bilinmemekle birlikte; özellikle boyun bölgesinin radyoaktif maddelere
maruz kalması, ailede tiroid kanseri öyküsünün olması, genetik mutasyonların
varlığı, kadın cinsiyet, obezite, alkol kullanımı, ilaçlar ve iyot eksikliği
gibi durumlar tiroid kanseri nedenleri arasında yer almaktadır” şeklinde
konuştu.
Tiroid kanserlerinin seyrinin diğer organ kanserlerinin aksine uygun tanı ve
tedavi ile tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Hakan
Yabanoğlu, “Erken, doğru tanı ve tedavi uygulanırsa hastalık tamamen ortadan
kaldırılabilir. Böylece kişi, uzun süre yaşayabilir. Tiroid kanseri olan
kişilerde genellikle hiçbir şikayet, belirti ve bulgu olmaz. Bazı vakalarda
lenf bezleri büyüme, ses kısıklığı, tiroid bezinde ele gelen kitle, nefes
almada güçlük, ses kısıklığı, yutma güçlüğü ve boğazda takılma hissi gibi
belirti ve bulgular olabilir. Ancak hastaların büyük çoğunluğunda tanı;
tesadüfen yapılan tahliller ‘boyun veya tiroid ultrasonografisi’ sonucunda
tiroid bezinde saptanan nodüllere yapılan iğne biyopsileri sonrasında tanı
konulur. Tiroid kanseri ya da diğer tiroid hastalıkları şüphesi olan hastalara
kan hormon düzeyini belirlemek gereklidir. Ayrıca kanser şüphesi olan
hastalarda tiroid bezinin yapısını (kan akımı, nodül varlığı,
mikrokalsifikasyon denilen kireçlenme belirtileri, eşlik eden lenf bezlerinin
varlığı vb) değerlendirmek için ultrasonografi yapılmalı ve 1 santim üzerinde
nodülü olan hastalara (risk grubunda olan hastalarda 1 santim nodüllere de
biyopsi yapılabilir) iğne biyopsisi yapılmalıdır. Gerekli olan durumlarda
tedavi planını belirlemek amacı ile tüm boyun ultrasonografisi, sintigrafi,
boyun tomografisi ve boyun MR’ı da kullanılmaktadır” dedi.
Tiroid kanserleri içerisinde en sık olarak görülen Papiller ve Foliküler tiroid
kanserlerinde başlıca tedavi yönteminin cerrahi yöntem olduğunu belirten
Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Genel
Cerrahi Ana Bilim Dalı Doç. Dr. Hakan Yabanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cerrahinin sınırları hastalığın yaygınlığı ‘tiroid içinde ve lenf bezlerine’
ve tümörün boyutuna göre değişmekle birlikte tiroid bezinin tamamının ya da bir
kısmının alınması şeklindedir. Beraberinde lenf bezlerinde yayılma olan
hastalarda tiroid ameliyatı yanında boyun diseksiyonu ‘boyundaki tüm lenf
bezlerinin temizlenmesi’ yapılması gerekmektedir. Papiller ve Foliküler tiroid
kanserlerinde ameliyat sonrası radyoaktif iyot ‘atom’ tedavisi uygulanmaktadır.
Ancak bu atom tedavisi kararı ameliyat sonrası sonuçlanan patoloji sonucuna
göre yapılmaktadır. Her Papiller ve Foliküler tiroid kanseri hastası atom
tedavisi almak zorunda değildir. Bu karar patoloji sonucu ve olası ailesel ve
sosyal risk faktörlerine göre alınmaktadır. Kemoterapi ve radyoterapinin bu
kanser gruplarının tedavisinde yeri yoktur. Daha az görülen medüller ve
anaplastik tiroid kanserlerinin seyri daha kötüdür. Bu nedenle bu hastalarda
erken tanı ve geniş cerrahi tedavi daha ön plandadır. İlerlemiş hastalığı
olanlarda kemoterapi ve radyoterapi tedavileri de uygulanmaktadır. Ameliyat ve
radyoaktif iyot tedavisiyle tiroid bezleri ortadan kaldırılmış hastalar tedavi
süreçlerinin bitiminde tiroid hormonlarını yaşamları boyunca dışarıdan (hap
şeklinde) alırlar. Tiroid kanseri ile ilgili şikayet ve belirtileri olan,
ailesinde tiroid kanseri hikayesi olan hastaların endokrinoloji ya da genel
cerrahi kliniklerine başvurmaları gerekmektedir. Tiroid kanserlerine erken
aşamada tanı konulursa; tedavisi kesin olarak mümkün ve hasta sağ kalımları
uzundur.”