TÖRELEŞMİŞ TÖREN YILLARINI UNUTMAM

Adana’mızda ulusal bayramların hepsi de coşkuyla kutlanırdı. Bunlardan 5 Ocak Kurtuluş ve Cumhuriyet Bayramlarına katılım çok daha yüksek, duygular çok daha yoğun olurdu.  Kurtuluş Bayramlarını İhtilalci Kenan Evren kaldırdı. Öteki dünyada karşılaşırsak hesabını en ağır biçimde soracağım. Nasılsa Ruz-ı mahşerde rütbe falan yok.

Bahsettiğim yıllarda törenlere katılanların pek çoğu Kurtuluş Savaşı’nın sıkıntılarını, Kaç-Kaç zulmünü yaşamış, savaşmış kişiler ya da onların yakınlarıydı. Bizler de o karanlık günleri yaşayanlardan dinlemiş neslin temsilcileriyiz. Hem büyüklerimiz, hem biz, Kurtuluş Günü ile Cumhuriyet’in değerini genlerimize işlemişiz.

Geçmişte, her iki tören de Atatürk Caddesinde yapılırdı. İstasyon önünden başlayıp Sular’ın Güneyine kadar uzanan geçit takımları yerini aldıktan sonra askeri birlikler savaş gereçlerinden örneklerle rap-rap yürürde. O zamanki kıyafetleriyle atları üstündeki çetelerin mağrur duruşları yoktan var etmenin ifadesiydi. Savaşa destek vermiş, hatta cepheye varmış şalvarlı, cepkenli, oya-boncuk kenarlı tülbent ve eşarplı kadınlarımız yürekleri hoplatırdı. Sanayi temsilcileri, öğrenciler sırayla Dörtyolağzına kadar geçerken Cumhuriyet daha da somutlaşırdı adeta. Caddenin iki yanı, “Boydan boya” desem yeri var, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar hıncahınç dolardı. Küçükken töreni ancak bacak aralarında izleyebilirdik. Geçit sırasında gökten yankılanan alkışlar bir yana, heyecana yenilip ağlayan yaşlılarımıza da tanık olduk defalarca.

Bizler, vatan sevgisinin, toprak kutsallığının, bayrak değerinin ne olduğunu kötü gün mağdurlarını dinleyerek içselleştirdik. Eksik yanımızı da, daha ilk okuldayken öğrenmiştik. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ifadesiyle Ulu Önderimizin ne demek istediğini de çok iyi kavramıştık. Kur’an’ı anlamadan kendi kara vicdanını öne koyarak halkı sözüm ona dini davranışlara yönlendirmeye kalkışa cahil ve sahte din adamlarının verebileceği müthiş zararları bile bellemiştik. O kadar ki, Fetullah gibi bir muzırın gün gelip de ülkeye büyük bela kesileceğine asla fırsat verilmeyeceğinden emindik. Çünkü irtica ile haksız çıkar avcısı şer güçlerin yer altı faaliyetlerinde bulunabilme cesaretine sahip olabileceğine ihtimal vermezdik.  “Demokrasimizin yılmaz bekçisi Kahraman Ordumuz ve Asil gençliğimiz Osmanlı’yı batıran bu bela kaynaklarına hiçbir şekilde meydan bırakmaz” diyorduk. Gün gelip de Peygamber Ocağı Ordumuzun en üst kademesindeki yüzlerce subayın insafsız iftiralarla hapsedileceği, kozmik odanın açılabileceği  rüyalarımıza bile girmezdi. Sınav hileleri ile, seçilmiş gençlere ilericiliğe karşı mücadele imkanı tanınacağını düşünemezdik. Son yıllarda yaşadıklarımıza bakıyorum da, başımıza gelen olumsuzlukların tamamını bizim Kurtuluş ve Cumhuriyet Bayramlarında duyduklarımızın belki de bilinçli olarak zayıflatılımış, hatta yer yer tersine dönmüş olmasında buluyorum.

Olup-bitenlerden ders alabildiysek, hem Kurtuluş günlerini yeniden kutlamak, hem de başta Cumhuriyet olmak üzere tüm ulusal bayramlarımızı eski coşku havasında kutlamak bence enflasyonu sıfıra yaklaştırmaktan daha önemli oldu. Üretim, Adalet, Millet Egemenliği, Barışcıl Dış Siyaset, Ekonomik Bağımsızlık ve İtibar gibi kavramların kaynağı basiretli vatandaş olduğuna göre, dertlerin devası da ulusal ve kültürel değerleri genlerinde duyabilen bireylerin yetiştirilmesinde aranmalı. 

Kurtuluş ve tüm Ulusal Bayramların Uğur Mumcu Meydanında kurulan protokol tribünü önündeki dar alana sıkıştırıldığını gördükçe ruhum daralıyor, içimde isyanlar kopuyor.  Bizim anladığımız Cumhuriyet, bu zayıf altı törenlerle ifade edilmekten çoook, ama çok uzak.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor