“UÇURTMAMI VURDULAR”(*)

Arif Akpınar, “Kardan Kanarlar”, Sarıkamış Hikâyeleri”, “Çanakkale İçinde”, “Cephede Bayram”, Ay Altında Serenat”, “Geç Olmadan”, “Gül Devrine Seyahat”, “Gurbet Yolcusu”, “Bir Hilal Uğruna”,  ve “Çınar Ağacı” adlı roman ve öykü  kitaplarını yayınlamış. Ceyhan Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Uçurtmamı Vurdular” “Bir Kurtuluş Mücadelesi”… Kurtuluş Savaşı’nda Adana’da yaşanan olaylardan oluşmuş bir anısal güldeste. Roman; “Uçurtma Heyecanı”, “İşgal”, “İşgalin İlk Zamanları”, “Uçurtma Yasağı”, “Fransızların Adana’ya Komitacıları Yerleştirmeleri”, “Evlere Baskın”, “Adana Lisesine Fransız Bayrağı”, Osmanlı Askerlerinin Şehri Terk Etmesi”,  “Adana’da Zulüm”, “Ermeni Komitacıların Adana’ya Getirilmesi”, “Çarşı-Pazarda Çetecilerin Zulmü”, “Osmanlı Valisi’nin Şehri Terk Etmesi”, ”Mücadele Başlıyor”, “Şehirden Köye Kaçış”, “Köy Hayatı”, “Kıtlık Zamanı Geyik Avı”, “Köye Düşman Saldırısı”, “Pozantı Savunması’nda Türkmen Askerler”, “Pozantı Kuşatması”, “Karboğazı Geçidi Zaferi”, “Kaçkaç Hadisesi”, “Adana’da Hür Günler” ve ”Kurtuluş Günü”  gibi bölümlerden oluşuyor.

“Uçurtma Heyecanı” bölümüyle girilen bölümde Seyhan, diğer adıyla Çakıt olarak anılır. Okul çıkışında, “Uçurtma hayallerin atıdır.” Diye, Çakıt kenarında birkaç öğrencisinin uçurtma uçurtmasına kızmaz öğretmenleri.” “Umutlarını, sevinçlerini uçurtmalarının kanatlarına bindirip gökyüzünde gezdiren“ çocukların içinde anlatıcı karakterle birlikte Nubar da vardır. İşte böyle ne güzel uçurtmalar uçurulurken, Adana işgaline koşut, çok geçmeden ”Uçurtma Yasağı” konur… Nubar’la uçurtmalar alınıp Seyhan’ın kenarına gidildiğinde, hayallerin atlarının gökyüzüne dikilmesiyle birlikte kurşunlanması bir olur. Ellerinde uçurtmalarının ipi yere yatarlar. Daha sonra da paramparça uçurtmaları yere düşer. Gelen öfkeli birkaç asker, enselerinden kavrar. Askerlerin bağırmalarına Nubar, yanıt verir. Askerlerden biri: “Niye bir Türk çocuğuyla dostluk ediyorsun?” diye Nubar’a kızıp, tokatlar. Daha sonra suç aleti (!) uçurtmalarıyla birlikte Fransız karargâhına götürülürler. Uçurtmacı tutuklular karanlık bir odaya konurlar. Bir süre sonra, Nubar’ın babası Arnik usta gelip onları aldıktan sonra işgal daha sertleşir.

“O günden sonra endişelerim bir kat daha arttı. Çarşıda her düşman askeri gördüğümde ürpermeye başladım. Rüyalarımda hep asker ve silah vardı. Artık eskisi gibi uçurtmalı rüyalar göremiyordum. Oysa daha önce, sık sık rüyamda bir uçurtma gibi gökyüzüne süzülüyordum.”(s.27)

Roman birinci tekil şahıs diliyle anlatılır… Alır sizi Çanakkale’den Sarıkamış’a, Yemen’den Ortadoğu’ya götürür… Yok olan bir imparatorluğun itirazlarıdır verilen şehitler… O yok edilmeye çalışılan imparatorluğun küllerinden doğmanın bedeli de eklenir bu itirazlara. Anadolu’nun er nüfusu telef olmuştur. Birçok eve çökmüştür acı…

“Bugün Ermeni komitacılar Binbaşı Avni Bey’in evine girip yağmalamışlar, Kayserili pamuk tüccarı İbrahim Efendi’yi evinde şehit etmişler. Çarşının gece bekçisi Emrullah Efendi’yi öldürmüşler.  Şamlı Mehmet Efendi ile Ahmet Münir Efendi’yi şehit etmişler.”(s.27)

Bölümlere girildiğinde….

“İşgal”de, 30 Eylül 1918 tarihi itibarıyla Osmanlı’nın Şam ve Halep’i Fransızlara bırakmasının ardından sıranın Adana’ya geleceği kaygısı taşınır.

“Babam, ağabeyim ve Emmim Kudüs’te düşmanla çarpışmış, savaştan sonra sağ salim dönmüşlerdi. Ne yazık ki büyük ağabeyim Osman cepheden dönememişti. Anam hâlâ Osman ağabeyim için gizli gizli gözyaşı döker. “(s.10)

İşgal Çukurova’ya yayılmıştı. İskenderun, Mersin, Tarsus işgal altında;  teyakkuz hâlindeki Adana’ya girilmişti. Kadınlar ağlıyordu. Erkekler İstasyon Meydanı’na toplanmıştı. “Trenden inen bir Fransız taburunu halk endişeyle seyrediyordu.”

“Efendi dikkat ediyor musun, bu Fransız taburuna mensup askerlerin neredeyse tamamını Osmanlı tebaasına mensup Ermeniler teşkil ediyor. Bunların çoğu da Osmanlıya başkaldıran komitacılara benziyor. Korkarım bunlar halka zulmedecekler.” (s.11)

Şehrin bazı yerlerine Ermeni bayrakları çekilse, bunların içinde Seyhan Köprüsü de olsa,  o gece çekilen bütün bayraklar Adanalılar tarafından indirilir. Daha sonra Afrika avcı birliğine mensup askerlerle, Senegalli askerler de işgale katılır. Ardından Pozantı işgal edilir. Osmanlı askerleri şehri terk eder ve Osmanlı paşasının el altından silah dağıttığı söylenir.

“İşgalin İlk Zamanları” Okullar kapanır. Anlatıcı, üç yıl önce göç ettirilen Ermeniler nedeniyle çarşıda esnaf kalmadığını, devletin halka kalaycılık, lehimcilik, tenekecilik, ayakkabıcılık öğretmesinden yararlanarak babasıyla ağabeyinin ayakkabıcılığı öğrendiğini belirtir. İşgal günlerinde ekmek almak için saatlerce fırın önünde beklendiğini, zahire sıkıntısının da had safhada olduğuna değinirken; nine: ”Acı soğan, kabuğunu acıtır oğul. Endişe, yaraya merhem olmaz. Allah büyüktür. Allah Ümmet-i Muhammed’in yardımcısıdır.” diyerek özlü sözlerle oğlunu teselli eder.

“Fransızların Adana’ya Komitacıları Yerleştirmeleri” bölümünde işgal planı açıklanır…

“Adana ve çevresine Suriye’den yüz bin Ermeni getirilmiş. İngiliz ve Fransızlar bütün Ermenileri burada toplayarak bir Ermeni Krallığı kuracaklarmış. Çukurova’nın verimli topraklarındaymış gözleri. Memleketlerinin pamuk ihtiyaçlarını buradan karşılayacaklarmış.” (s.23)

Ev basan asker:

“Sizin zamanınız bitti efendi! Hiç ümitlenmeyin daha! Bundan sonra devir bizim devrimiz, dedi.

“Evlere Baskın” yapılıp, silahların teslim edilmesi isteniyordu…

“Meydanın (İstasyon) ortasında bazı insanlar yarı çıplak kafeslerin içine konmuşlardı. Bunların silahlarını teslim etmedikleri için cezalandırıldığı söyleniyordu. Halkın gözü önünde kafesin içindeki bu adamlar kırbaçlanıyor…  İşgalciler bu yolla halka korku veriyor, herkesin silahını teslim etmesini sağlamaya çalışıyorlardı.” (s.31/32)

“Cafer Paşa Camii’nin yanına geldiğimizde başka bir zulümle karşılaştık. Bir adamın kollarına ip bağlayıp araba ile getirmişler. Adamın sırtı halka dönüktü. Üzerindekileri parçalayıp soydular. Adamı bir donla bıraktılar. Bir İngiliz çavuşu adama kırbaçla vurmaya başlayınca, kırbaç sanki benim sırtımda şaklıyordu. Her kırbaç darbesi adamın sırtında derin bir iz bırakmasına rağmen adam hiç ses çıkarmıyordu. Bir düşman askeri bozuk Türkçe ile halka seslendi:

-Bu gördüğünüz adam, evindeki silahını teslim etmeyip sakladığı için bu cezaya çarptırılmıştır. Silahını teslim etmeyen herkesin akıbeti böyle olacaktır, dedi.

Sırtı kanlar içinde kalan adamın yüzü halka döndürüldü.

Bu ağabeyimdi!”(s.32)

“Adana Lisesine Fransız Bayrağı” çekmek için direkte dalgalanan Türk bayrağı indirilirken öğrenciler okulun pencerelerine yığılmış, bağırıp ve yapılanlara tepki gösterirken, okuldan bir ses daha yükselir:

-Ben bu idadinin (lisenin) Müdür Yardımcısı Ramazanoğlu Niyazi! Burası bir eğitim yeridir. Burasının siyasi bir yeri yoktur. Bundan dolayı buradaki bayrağı indiremezseniz.”(s.35-36)

“Osmanlı Askerlerinin Şehri Terk Etmesi” ile “Adana’da Zulüm” had safhaya ulaşır. “Ermeni Komitacıların Adana’ya Getirilmesi” ile baskılar, zulümler, kıyımlar, artar. İşgal güçleri halkı yanına çekmeye çalışır.

“Caddenin her tarafında Fransızca ve Türkçe yazılmış el ilanları dağıtılıyordu. Elime tutuşturulan ilanı okumaya başladım. İlanda; ”Kilikya halkına barışı, huzuru, mutluluğu getirmiş olan Fransa ve müttefikleri şerefine herkesi, evlerini bayraklarla süslemeye davet ediyoruz.” yazılıydı.

Arnik Usta anlatırken babası ve emmisi dinlerler:

-Büyük oğlumu zorla elimden aldılar ama küçük oğlumu onlara kaptırmayacağım. Bu isyancı komitacılar yok mu! Her şeyi onlar berbat etti. Bugün ağzımın tadı kaçtı, ocağımız söndüyse onların taşkınlıkları yüzündendir. Biz bin yıldır siz Türklerin arasında çok mutlu bir hayat sürüyorduk. Ticaret, zanaat, para bizdeydi. Üstelik askere de alınmıyor, cephelerde kırılmıyorduk. Yüksek makamlarda Türklerden daha çok biz bulunuyorduk. Bizim ahmak komitacı gençler doğuda Rusların, buralarda da Fransızların oyunlarına geldiler.” (s.47)

Romanda yöresel, folklorik, otantik bulgular da az da olsa vardır…

”Acı soğan, kabuğunu acıtır.”, ”Azma, uzma kendi mezarını kazma”; “El atıyla düğün olmaz.”; “Yabanın vaadiyle övünme ördek gibi, sonra kırılırsın bardak gibi.” (s.49) “Çıkmadık candan ümit kesilmez. (s.77) “İyilik yap denize at balık bilmezse halık bilir.”(s.78), “Ekin saptan koza çöpten olur.”(.121) gibi atasözü ve özlü sözler kitapta yer alır.

“Çarşı-Pazarda Çetecilerin Zulmü”, “Osmanlı Valisi’nin Şehri Terk Etmesi” ile yoğunluk kazanır. ”Mücadele Başlıyor” sonunda… “Şehirden Köye Kaçış”lar da…

“Durum kötü Hanım! Allah sonumuzu hayreylesin. Komitacılar büsbütün gemi azıya aldılar. Arıkzade Camii’nin minaresine bir köpek eniği çıkarmışlar, kulağını bükerek bağırtmışlar. “Oku ya Müslüman oku!” diye Müslümanlarla dalga geçmişler. Dinimizin şerefi ayaklar altında… Geceleri herkes kuzeydeki köylerine doğru kaçıyor, gündüz de şehre giriyorlar. Can güvenliği kalmadı artık. İşgal kumandanı, gizli toplantılar tertip ediyorlar diye ne kadar genç varsa tutuklayıp Suriye sahili yakınındaki Ervat adasına sürüyor.” (s.66)

…Apar topar evden ayrılırken son bir kez eve bakarak sızlandı anam:

-Bir daha dönmek kısmet olur mu acep?

Anamın bu sözü içimizi titretmişti. Nenem, anamaa teselli verdi:

“Tabi ki döneğiz kızım! Bu memleketi onlara mı bırakacağız. Peygamber Efendimiz de memleketini böyle terk edilmek zorunda bırakılmıştı. Ama sonunda muzaffer bir kumandan olarak döndü memleketine. Biz kaçmıyoruz. Toroslar yiğitlerimize bağrını açmış bekliyor. İnşallah dağlarda toplanıp Adana’daki düşmana gününü gösterecekler. Allah mazlumun yanındadır! Allah zalime mühlet verir ancak mazlumun zayi olmasına müsaade etmez.(s.67-68)

“Osmanlı Valisi’nin Şehri Terk Etmesi” görkemli olur… Celal Bey, sevilen bir validir…

“…toplu katliamlar vali sayesinde önlenmiştir; uğurlamaya büyük bir kalabalık gelmiş… Onu uğurlamaya gelenler arasında Rum, Ermeni ve Arapların ileri gelenleri de vardı. Çünkü Vali adaletli yönetimiyle herkesin gönlünde taht kurmuştu.

İşte böyle bir ortamda Vali Bey uğurlanırken, her iyi yürekli yöneticinin kıskanacağı bir olay yaşanır, ilginç etnik yanıyla da dikkat çeken bu diyalog muhteşemdir:

Vali’yi uğurlamak için bir Ermeni mızıka takımı da istasyonda hazır bulunuyordu.

Biraz sonra Ermeni mızıkacılarıyla Fransız askerleri arasında bir itiş kakış başladı.

Mızıkacılar:

-Bırakın bizi, diye bağırmaya başladılar.

Bir Fransız subayı, mızıkacıların önüne geçti.  Yayından fırlamaya hazır ok gibi gerilmişti:

“Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz”, diye gürledi.

“Biz trenin yanına gidip Vali’mizi uğurlayacağız” dediler, mızıkacılar kararlı bir ifadeyle.

Fransız subayı onları engellemekte kararlıydı.

“Buna asla müsaade etmeyeceğim,” dedi.

Mızıkacılar:

“Biz de zorla çıkarız tren yoluna”, diye hareketlendiler.

“Durun, ısrar ederseniz, zor kullanırız. Bu, sizin için iyi olmaz!”

Ermeni Mızıkacılar, orada bulunan bir barakaya askerler tarafından tıkıldılar. Tren kalkarken Vali halka el salladığında herkes hıçkırıklarla halka el salladı. Birden, barakadan dışarıya fırlayan Ermeni mızıkacılar çalgılarını çalmaya, Vali’ye merasim yapmaya başladılar.”(s.57-58)

“Kaçkaç Hadisesi”nde halkın kaçış zulmüyle karşılaşması da bilinen bir olaydır… Karboğazı bozgununun ardından Adana’da halka zulüm başlamış. Evler yağma edilmiş, işyerleri sahte belgelerle komitacılara satmışlar. Halk kaçmaya zorlanmış. Askerler kanalıyla halk dağlara sürülmüş.

“Kıtlık Zamanı Geyik Avı” ve “Köye Düşman Saldırısı” gibi bölümler sipere çekinilen Toroslar’da geçer…

Kentten “Köy Hayatı”na dönülür, Toroslar’da siperlere çekilircesine…

Köyde bulundukları bir sırada Mustafa gelir… Adana’da halkı direniş için örgütleyen Haşim ile Mustafa’yı trenle Yenice’ye, daha sonra Mersin’de bir torpidoyla Beyrut’ta, orda 8 ay gözetim sonrasında ise Mısır’da Kahire yakınlarında bir kışlada, Medine Müdafaası kahramanı Fahrettin Paşa’nın kaldığı odanın karşısında bir süre kaldıktan sonra Fahrttin Paşa ve Adana’dan gelenlerle birlikte Malta’ya sürgün edileceği söylense de Mısır’daki başka bir kampa gönderilir. Orda bir Ermeni yakınlık gösterir. Zaman içinde kendisi tezkere alırken Mustafa ile Haşim’in de kaçışını sağlar. Sonra o Ermeni gencin Arnik Usta’nın yeğeni olduğunu öğrenir. Tehcir’de Haşim Bey’in ailesinin zarar görmesini önlediği, ayrıca Mustafa ve ailesinden gördükleri yakınlığı anlatır.

“Pozantı Savunması’nda Türkmen Askerler” de vardır. Daha sonra 16 Türkmenle birlikte şehit düşecek olan Baybars hacca giderken savaşa katılanlardandır.

“Ben Türkistanlı Hacı Baybars. Biz hacca gitmek için Türkistan’dan yola düştük. Şam üzerinden Medine’ye varmayı planlıyorduk. Lakin karındaşlarımızın zor durumda olduklarını anlayınca haccı erteleyip yardıma karar verdik. Zaman hac mevsimidir lakin siz düşerseniz bundan gayrı hacca gitmek ne mümkün olur!…(s.127)

Amacına ulaşan “Pozantı Kuşatması”nın ardından, Kurtuluş Savaşı’nın kilit noktalarından biri olan “Karboğazı Geçidi Zaferi” yaşanır… Kumandan Kara Rafet kumandasındaki 44 Milisle, Fransız Kumandan Mesnil kumandasındaki 600 askerin Karboğazı Geçidi’nde esir alınması Kurtuluş Savaşı’nın önemli bir başarısı olarak tarihe geçer.

Ve “Adana’da Hür Günler”, ”Kurtuluş Günü”…

Adana’nın kurtuluşuna koşut yaşanan hür günler, çocuklar için de çok anlamlı… Özgürce uçurtmalarını uçurabileceklerdir artık…

O kadar mutluydum ki gece yarısı dışarıya çıkıp uçurtma uçurma isteği taştı içimden. Düşmanın gitmesi demek, uçurtmanın serbest olması demekti. (s.170)

Şimdi korkusuzca Adana semalarında uçurtmalarımızı uçurabilecektik. Meğer gökyüzünde uçurtma uçurulabilecek bir memlekete sahip olmak ne güzel bir duyguymuş! O heyecanla Nubar’a döndüm. Yüzünde korkuyla karışık bir heyecan vardı. Onu rahatlatmaya çalıştım:

-Nubar, dedim, artık bundan sonra Çakıt nehrinin kıyısında korkusuzca uçurtmamızı uçururuz!

Nubar da heyecanıma ortak oldu.

-He ya, dedi, istersen hemen yarın uçuralım. Nasıl olsa uçurtmalarımız hazır!

 

       *(Uçurtmamı Vurdular/Arif Akpınar/Roman/Ceyhan Belediyesi/Zambak Yayınları/182 sayfa/2013-III/14 TL)

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor