ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA KADINA BAKIŞ VE KADIN DÜNYASI-2

Antik çağın köleci sisteminde de kadının kendi var; ADI YOKTUR.
Öyleki, bırakın kadının vatandaş olarak görülmesini, toplumsal kültürden beslenme olanaklarından bile yoksun bırakıyorlardı ki; hiç bir şey öğrenmesin, gelişmesin.
Bu yüzden okuma-yazma öğretilmez ve kadının toplum yaşamına katılması engellenmiş olurdu.
Kadının aklını kullanması, ataerkil cins olan erkek için bir kompleks durumudur. Buna göre, aklını kullanan yaratıcı kadınlar tehlikelidir.
Kadın, her ne kadar dışlansa, aşağılansa ve özgürlüğü elinden alınmış bir nesneye dönüştürülmeye çalışılsa da bin yıllar boyunca alt bilinçdeki birikim kendini dışa vurmaya başladığında o da gerçek bir inasn olarak yaşamdaki yerini almak istedi.
BEDELİ ÖDENMEMİŞ, ÖZGÜRLÜK YOKTUR sözünün ta kendisi gibi bir insan olarak kadın da bu bedeli göze almayı bilmiştir.
İşte kadının özgürleşme eyleminin yolu böylece açılmış oluyordu.
Her ne kadar aataerkil yapının hakim cinsinin kimi üyeleri, KADININ DOĞUŞTAN KÖLE olduğuna dair mutlak bir yargısı olsa bile ilerleyen yüzyıllar içinde değişen iktisadi, sosyal, kültürel yapı içinde kadın da karşı cinsinin-erkeğin bir eşiti olma, dahası doğuştan gelen hakları için mücadelesi bir sonuç veriyordu.
Kadın artık yemek, bulaşık, çocuk bakımı gibi işlerle evinin dört duvarlarının arasına sıkışmıyor, bu duvarların arasına sığmıyordu.
Kadın dışarı taştı.
İlkin böyle sokağa çıktı.
Kadının iş gücüne ihtiyaç duyan ataerkil yapı, hepsini olmasa da kadınları üretim ilişkilerinin içine soktu.
Kadın toplumsal ilişkiler içinde kendini geliştirirken, varlığının meşruluğu, özgürlüğü için biraz da ileri attı kendini ve bir kez daha sokağa çıktı.
Hiç kuşkusuz, kadının gerçek anlamda özgürleşmesi ve toplumsal rolünün eşitlenebilmesi içni sadece kültürel ve reformların sağlamayacağı, yasalar değil, daha köklü iktisadi ve toplumsal değişimler gerekiyorg ibi görünüyor.
Kadının tarihi, acının da tarihidir.
Günümüzün anamalcı toplumlarında da kadın sömürülüyor, açlık, yoksulluk, eğitimsizlik ve savaşların bedelini ödemeye, acı çekmeye devam ediyor.
Günümüzde her ne kadar kadın hukuksal kimi kazanımlar elde etmiş, toplumsal kimi yeni görevler edinmiş ve ataerkil yapı içinde kendine biraz yer açmış olsa da KADIN-ERKEK eşitsizliği ve kadına arkaik yaklaşım çözülmüş görünmüyor.
Kadın, deyim yerindeyse insanlaşma çabasındaki temel çelişki çözülebilmiş değil.
Bunun çözümü, bir yanıyla kültür sorunu olarak ifade edilse de daha çok yapısal bir sorunun varlığından söz ediliyor.
Kadının toplumsal yaşamda kendine açtığı bir yer var elbet.
Hem de bin yılların acısın, yükünü taşıyarak ve bedel ödeyerek elde ettiÄŸi bir yer…
Unutulmamalı ki, arkaik dönemde, antik dönemde ya da orta çağda kadının uğradığı ve uğraştığı sorunlar, o çağlara ait özellikler taşıyordu.
Bugün değişne ekonomik-toplumsal yapı içerisinde geçici çalışma, sosyal güvencesi, işten çıkarılma, düşük ücretle çalışma, eşe bağımlı olma ve tabi ki en temel çelişkilerden biri olarak ayrımcılkı gibi modern dünyanın getirdiği sorunlarla boğuşuyor.
Kadın mevcut yapı içerisinde hem fiili ve doğal olan hem de hukuki hakları için mücadele edecektir.
Bu yeni mevziler kazanılması için gereklidir.
Kadının mücadelesinde en önemli tehlike, liberalizm ve feminizmin tuzağına düşmektir.
Marksist yorumla, sınıflı toplumda kadın olmak kadına iki yük yüklüyor.
Koca ve ataerkil yapı, bu iki yükten de tek başına değil, ancak SINIFDAŞI OLAN ERKEKLE ORTAK BİR MÜCADELE ile kurtulur.
Çubuğu tersine bükerek söylemek gerekirse, kadının kurtuluşu olmadan erkeğin de kurtuluşu olmayacak!..
Bu sadece kadının mücadelesi ile değildir, kadın bu mücadelede yalnız değildir.
Çünkü kültür ve bilinç dediğimiz şey, aydınlanma çağıyla insanlık tarihinde pek çok şeyle birlikte törelerin, dinlerin, ritüellerin, mitosların yarattığı boğnaz yaklaşımların aşıldığı yeni evreyi başlattı.