YASAK-LAR

Terörün tırmandığı, siyasette rekabetin yoğun olduğu günlerdi.
12 Mart 1971 günü, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları tarafından verilen muhtıra radyolardan okunmaya başlanmışt.
Muhtırada parlamento ve hükümetin ülkeyi “anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine soktuğu” öne sürülüyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin ağır bir tehlike içine düşürüldüğü iddia ediliyordu.
Generaller, bu durumu ortadan kaldıracak tek çarenin yeni bir hükümette olduğunu açık açık belirtiyordu.
Darbe tehdidi görünüyor verilen ve halk şu sözlerle uyanıyordu;
Bu konu hızla uygulanmaması halinde Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlı olduğu belirtiliyordu.
Başbakan Süleyman Demirel, muhtıra verildikten 4 saat sonra istifa etmişti.
Sadece 9 yıl önce, 1960 darbesinin ardından aynı görevde bulunan Adnan Menderes asılarak idam edilmişti.
Demirel istifa mektubunda muhtıranın Anayasa ile hukuk devleti ile bağdaşmadığını söylüyordu..
12 Mart muhtırası sadece siyasetteki dengeyi değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda toplum ve düşünce hayatındaki “sürek avını” da hızlandırdırmıştı..
Uğur Mumcu, Devrim dergisinde yayınlanan bir yazıda “Ordu uyanık olmalı” ifadelerini kullanmıştı. Yazıyı okuyan basın savcısı Zekai Turan, Mumcu’nun bu sözlerle “Ordunun uyanık olmadığını kabul ettiği” gerekçesiyle tutuklanmasını istiyordu.
Sorgu Hakimi tutuklamayı gerekli görmedi ama nöbetçi mahkeme Mumcu’yu tutuklamıştı. Daha sonra Mumcu’nun cezaevinde koğuş arkadaşı da olacak Ankara Üniversitesi Hukuk profesörlerinden Uğur Alacakaptan’ın tutukluluğa itiraz dilekçesi yazması üzerine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğu kaldırmıştı.
Hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarılan Mumcu, kendisi gidip teslim olduğu halde “Kaçma şüphesi” olduğu gerekçesiyle cezaevine gönderilmişti.
Mahkum edilen Mumcu aleyhindeki karar Askeri Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Yani o zaman bile ADALET MÜLKÜN TEMELİ’YDİ.
Mumcu, yedek subay adayı olarak başladığı askerliği sırasında da yine bir yazısı nedeniyle yargılanıyordu.
Yazısında, “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” türküsünde geçen “Soldan sağa, sağdan sola, salla bayrağı düşman üstüne” dizelerinden alıntı yapmış ve suç sayılmıştı.
Bu yazıdan suç icat eden savcı, Mumcu için “Komünist düzenin getirilmesinde bayrağın soldan sağa düşman üzerine sallanacağına belirtmektedir” yorumunu çıkararak ve ceza almasını istiyordu.
Gelişmeleri şöyle değerlendiriyordu Uğur Mumcu;
“Nedense bana çavuşluk da çok görüldü. Öyle ya, çavuş olursam, erbaş olacağım, erbaş olunca bazı ayrıcalıklarım olacak, örneğin, emir komuta yetkisine sahip olacağım. Erlere emir vereceğim. Olur mu? Olmaz! İşte Tuzla Piyade Okulu yöneticileri, Okul Disiplin Kurulu, o günlerin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Semih Sancar ve Millî Savunma Bakanı Mehmet İzmen, bazı yedeksubay öğrencilerinin çavuş olarak görev yapmalarını sakıncalı görerek, rütbemizi, erliğe indirivermişlerdi. Ya çavuş olarak memleketi satarsak? İşte bunun için “er” olarak görev yapmamız uygun görülmüştü.”
Orgeneral Semih Sancar, bakanlığa yazdığı resmi yazıda Mumcu’nun Leninist, Maocu, Kürtçü fikirlere sahip olduğu bu nedenle subay olarak görev yapamayacağını vurgulamıştı. Kürtçü olarak nitelendirilen Mumcu, yıllar sonra PKK-MOSSAD ilişkili kapsamlı bir kitap hazırladığı sıralarda öldürülmüştü.
Ve o sakıncalı piyade aracına bomba konularak ölürülmeden önce de şöyle demişti;
“Efendim, işte gördünüz, suç büyük: Önce Leninist, sonra Maoist, sonra Kürtçü. Üçü birarada. Üçü birarada olursa, kurtuluş yok. Ya Leninist olacaksın, ya Maoist, ya Kürtçü.. Hepsi bir arada “Düşünce aşuresi” gibi bişey. Üçü bir arada ne anlama gelir, onu da bugüne kadar pek kestirmiş değilim.”
Eeee demokrasi, hak, hukuk, adalet olmaz ise yasaklara yasak demek bile suç oluyor artık.