YEDİLER, YEDİLER…

6 Mayıs’tan bu yana bir “Yediler” fırtınası esip duruyor. Siyaset alanında laf etmeye çizmemizin boyu kısa kaldığından bu fırtınayı kaleme almamız yakışık almaz. Zaten böyle bir davranışa memleketin ihtiyacı yok. Devlet katında olsun, yazılı ve görsel basında olsun ehliyet, cibilliyet ve kabiliyet sahibi büyüklerimiz yeteri kadar saydırıyor “Yediler” konusunda. Bir de şu var, kulaklarımızı dolduran “yediler” illa da güncel yediler mi olacak. Memlekette ne yediler var daha… Bir kaçını sayalım, izninizle.

Siyasetteki “Yedi Yüksek Hakim” konusundan adamakıllı uzaklaşmak için aklımıza ilk olarak Yedi Cüceler geldi. Yazının sonunda bu miniklere yer vereceğiz. İçinde olamadığımız siyasete saygımız var ya, söylemin odağı olan İstanbul’la başlamak uygun olacak. Malum, istanbul’un  adlarından biri de “YEDİ TEPELİ ŞEHİR” olarak yaygınlaşmıştır.

Yine İstanbul’da YEDİKULE Semti var. Zindanlarıyla ünlüdür. Kısmet oldu; daha önce yüzlerce gittiğim İstanbul’un Yedikule’sini 3 ay önce görebildim. Kalevari yapının devasa kapısından geçerek bir yandan öte yana gidebildik. Öğrendik ki, bu kapı aslında Birinci Teodosyüs tarafından 1600 küsür sene önce zafer takı olarak yaptırılmış. Birkaç yıl sonra da kent kapılarından biri olarak kullanılacak hale getirilmiş.

Bolu’daki “YEDİ GÖLLER” bölgesini duymamış olamazsınız. Fotoğraf meraklıları Ekim-Kasım aylarında Yedi Göller’in muhteşem güz manzaralarını çekebilmek için can atar.

Bölgemiz yanaşalım; Tarsus’un “YEDİ UYURLAR” da denilen Eshab-ı Kehf Mağarası ve efsanesi asırlardır dilden dile, gönülden gönüle meşale gibi devredilegelmiştir. İsa taraftar yedi kişi inançlarını yaygınlaştırmak için uğraşırken zamanın Tekfuru Dekyanus tarafından cezalandırılacakların öğrenip tabana kuvvet kaçarlar. Gele gele Tarsus’un Kuzey’indeki Ziyaret Dağı eteğindeki Mağaraya sığınırlar.  İsimleri Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Sazenuş ve Kefeştetayyuş. Yanlarında bir de Kıtmir isimli köpek var. Efsaneye göre 300 yıl uyurlar ve uyandıklarında aradan asırlar geçtiğini bilmemektedirler. Kefeştetayyuş ekmek almak üzere siftine siftine çarşıya gelip fırından ekmek alırken verdiği para geçerliliğini çoktaaan yitirmiştir. Fırıncı “Nereden buldun?” demeye kalkarken bizimki korkup ardına bakmadan soluğu mağarada alır ve “Tanıdılar, kaçalım!” der. Allah’ın kudretiyle mağaranın kapısı kapanır ve tavanda bir delik açılır. Kehfliler de oradan kaçıp kurtulurlar. Aslında efsanenin farklı anlatımları var da, biz bunun seçtik.

Gelelim “YEDİ CÜCELER” Takımına. Bunlar iyi kalpli, neşeli, güler yüzlüdür. Cadının verdiği ilaçlı-büyülü elmayı yiyen Pamuk Prenses uykuların en derinine dalar ve kimse uyandıramaz. Hikaye uzun; sonunda Yedi Cüceler sayesinde Pamuk Prenses uyanır ve Prensine kavuşur.

Bir an için şöyle düşündüm; bu Yedi Cüce gerçek olsaydı ve cüce değil de yükseklere erişecek kadar boylu-boslu olsaydı, acaba Pamuk Prenses’i şefkatle uyamdırırlar mıydııı yoksa “Hazır uykudayken…” deyip şeytana mı uyarlardı… Bence, en iyisi, cücelerin cüce kalması, yükseklere el atmaması.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor