YER YÜZÜNÜN İLK VE TEK RAFİNE GAZYAĞI KUYUSU BELEMEDİK’TE

Kaç-Kaç ertesinde aile fertleri ile lgili namus ve can endişesinden yarı yarıya da olsa kurtulan müfrezelerimiz yavaş yavaş kent merkezine doğru ilerlemeye başladılar. Güney’de Hadırlı ve Akkapı, Doğu’da Misis, Kuzey’de de Şakirpaşa-Buru- Karahana kadar inip yer yer son derece hararetli çatışmalara girerek düşmanı çıldırtıyorlardı.  İşgal Kuvvetlerinin en büyük sıkıntısı da Mersin Limanına getirilmiş olan silah ve malları Adana’ya ulaştıramamalarıydı. Sayısız teşebbüsleri durduruldu. Arada bir, çok güçlü ekiplerle gidip geldikleri oluyorsa da her defasında can kayıplarına uğruyorlardı.

Karadan taşımanın giderek zora bindiğini gördükten sonra Karataş’a deniz üssü kurmaya karar verdiler. İleride bölgeye tamamen hakim olduklarıda yapmayı tasarladıkları limanın ilk ögesi olacaktı bu üs. Buraya kadar uzanan bir dekovil hattı için de alelacele işe koyuldular. Hat yatağı hazırlanıyor ve stabilitesi sağlanan segmentlere raylar döşeniyordu. Çalışmalar Solaklı’ya kadar getirilmişti ki, Adana’daki ömürleri yetmedi, çekilip gitmek zorunda kaldılar.

Kaç-Kaç mağdurları da, özellikle dış mahallerdeki evlerine yavaş yavaş dönüyorlardı. Karaisalı’dan gelen “Murtçu Yardımlarıyla” Kuzeye göç edenlerin pek çoğu Fransızların elinden kurtarılmış Belemedik vadisine yerleştirilmişti. Daha önce de birkaç kez dediğimiz gibi Burası doğal ve devasa korunak sayılabilirdi. Daracık ve kilometrelerce uzanan tek geçitten girebilmek ancak gözü-pek Türk müfrezesinin harcı olabilirdi. Zaten çevrenin tamamı elimizde ve kontrolümüzdeydi.

BELEMEDİK’İ SAYISI MEÇHUL

UÇUŞLARLA BOMBALADILAR

İşgalciler ve Ermeniler her gün biraz daha gerilemekte olduklarını gördükçe hırçınlıklarını arttırırken, çetelerimizin nereden ve nasıl beslendiğini anlayamıyorlardı. Bizimkilerin yarı aç-yarı tok ve kıt mermiyle cansiperane mücadelesini elbette kavrayamazlardı. Çünkü onların olanakları bizimkilerden kat be kat üstünde; hatta hiçbir şekilde kıyaslanamazdı. Bu sırrı çözmeye çalışırken akıllarına Belemedik geldi. Kahramanlarımıza desteğin e az yarısı Belemedik’ten geliyor olmalıydı. Ellerinde bir çok uçak vardı.

Vakit geçirmeden bu planı uygulamaya başladılar. Uçaklardan  ikisi dönerken üçü geliyor, belemedik Vadisinin her yanını çivili bombalarla dövüyordu. Fakat bu gayretleri de işe yaramadı. Çünkü ilk iki uçuştan sonra ortalıkta hiç kimse görülmedi. Görülemezdi zaten. Zira Vadiyi çevreleyen tepe doruklarına yerleştirilen gözcüler uçağın gelişini anında aşağıya bildirince her kez güvenli yere saklanıyordu. Söylemeye gerek yok, o yılların sessizliği içinde o yılların gürültülü uçak motorunu kilometrelerce uzaktan duymak mümkündü ve bu da gözcülerimizin işini çok kolaylaştırıyordu

Tabii binalar az çok hasar görüyordu. Fransızlar, “Hiç olmazsa taciz ederiz” düşüncesiyle uçak seferlerini kesmeyip çivili bomba yağdırmayı sürdürüyorlardı. Bombardıman uzun süre devam ettirildi. Bir defasında 7 uçakla hastaneyi bile bombaladılar ve çok zarar verdiler

YER YÜZÜNDE “SAF GAZYAĞI”

ÇIKARAN TEK PETROL KUYUSU

Toros tünelleri için 1903’te burayı Şantiye yapmışlar. 1914 Birince Dünya Savaşı üzerine işler tavsamış. 1918’e kadar faal kalmış. Yani yıpranmamış, bozulmamış. Ufak tefek sıkıntıları da Fransızlar onarmış zaten. Anlayacağınız, çöpsüz üzüm… Tünellerde Almandan çok İtalyan mühendisler, Ermeniler ve Türkler çalışıyor. Toplam nüfus 4 bini aşmış. Dedik ya, daracık tek girişli yer. Herkesin gecesi, gündüzü burada. Mecburen yatakhaneleri, lojmanları, büroları, depoları olacak, hastanesi olacak, camii olacak, kilisesi olacak. Hepsini yapmışlar. Genelevi de unutmamışlar. Zaten bizim bıçkınların haylisi gündüz kazandıkları üç otuz parayı akşam gelip buraya yatırıyormuş çoklukla…

İşgal sırasında Fransız-Ermeni el-ele verip Adana’daki Adanalıları yok etmek üzere “Kaç-Kaç Faciası”nı icad edip uyguladıklarında (11-14 Temmuz 1920) Şıh Cemil tarafından karşılanan göçerlerin de bir kısmı Tarsus’un Muhat Köyü üzerinden Belemedik’e getirilmişti. Kadınlar, çocuklar, sakatlar ve yaşlılar çoğunlukta idi. Binlerce kişilik binalara yerleştiler. Alt yapısı vardı ve daha önemlisi tren yolu dışında rahat girişi yoktu. Günümüzde kullanılan yol çok yenidir. O zaman giriş son derece zordu ve tek geçit tren yolu idi.

Günlerden bir gün, kaç-Kaç mağdurlarından biri, bulduğu malzemeleri kullanarak su tulumbası çakmaya kalkıştı. Belemedik’te yeraltı su düzeyi yüzeye yakın olduğu için az bir uğraşı ile suya erişebilecekti.  Aardımlaşarak tişleri yer altına doğru salmaya başladılar. Nitekim çok geçmeden borudan yukarıya akıcı madde geldi, geldi ama, su değildi bu… Kokusu tanıdıktı. Saf gazyağıydı eriştikleri. Aklı evveller, saf gazyağının damarı olabileceğine inanmıyorlardı ama, işte, gayet kaliteli, rafine gazyağıydı çıkan.

Mucizeler dizisine şimdi de gazyağı damarı eklenmiş oluyordu. Yaklaşık 2 ay yararlandıkları gaz yağı damarı kurudu. Meğer ki damar dediğin, Almanlar zamanında yeraltına gömülen gazyağı tanklarından biriymiş, iyi mi…  Böylece, dünyadaki ilk ve tek rafine petrol ürünü efsanesi havaya dağılan buhar gibi kaybolup gitti.

GELECEK YAZI: VALİ BREMOND YOLSUZLUKTAN AZLEDİLDİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor