YILMAZ GÜNEY’İ KAÇIRAN ADAM BANA NE ANLATTI?
Altınkoza Festivaline gelen yabancı sinemacılarla ilgilenmek benim görevimdi. 15’inci Festivale katılan 39 yabancı konuk arasında Donat F. Keusch’nin, Yılmaz Güney’in yakın arkadaşı olduğunu öğrendim. Güney konusunda pek konuşmak istemiyordu. Derken söke söke bazı bilgileri aldım. Şimdi, bu arkadaşın ağzından özetlerle sunuyorum.
Psikolog olan Keusch hikaye yazarı eşi Giso ile gelmişti. Taksit taksit gelişen sohbetimizde Çirkin Kral’ın kaçırılmasından ölümüne kadar yanında olduklarını açıkladı. Benden, Güney’in doğduğu köye ve hakimi öldürdüğü iddia edilen Yumurtalık İlçesi’ne götürmemi istediler. Keusch, Güney’in Karataş İlçesi’ne bağlı Yenice Köyü’nde doğduğu evi, dolaştığı yerleri gezdi. İkram edilen karpuzu, Çirkin Kral’ın kendisine anlattığı bıçak-çatal kullanmadan sadece elini kullanarak, yedi, Yılmaz Güney’i tanıyan akrabaları ve köylülerle sohbet edip bilgi aldı.
FİLMİ KÖYÜNDE ÇEKSEYDİ CİNAYET İŞLENMEYECEKTİ
Köylüler F. Keusch’e Güney’i çeşitli yönleriyle anlattılar. Dediklerine göre, `Endişe’ adlı filmi kendi köyünde çekmek istemiş. Fakat köyde ekili pamuk tarlası olmadığı için Yumurtalık’ta karar kılınmış. Köylüler, k“Eğer köyde çekimler yapılsaydı, Yılmaz Güney şimdi yaşıyor, aramızda olacaktı. Bu cinayet de işlenmeyecekti” dediler.
Ünlü aktörle filmlerinin satışı için anlaşma yapmak üzere Türkiye’ye geldiğinde cezaevinde tanıştıklarını belirten Keusch, tüm ısrarlarıma karşın kaçırmanın nasıl yapıldığını belki yıllar sonra açıklanacağını söyledi; tabiri caizse, ser verdi, sır vermedi.
“ÖLDÜRDÜĞÜMÜ SANMIYORUM”
Kuesch’in anlattıklarını özetliyorum…
“Berlin’de Yılmaz Güney’in filmleri fuarda satılıyordu. Filmleri satan kişiye `film böyle satılmaz’ dedim. Yılmaz Güney’in filmini alıp Almanya’da sattım. Daha sonra kendisiyle anlaşma yapmak üzere İstanbul’a gittim. 1979’da kendisiyle cezaevinde tanıştım. Dostluğumuz ilerledi. Yılmaz’a `çok büyük bir adamsın, öyle siyasi yapın, öyle propagandan var ki seni hapisten çıkartmazlar. Bence sen kaçmalısın’ diye bir öneride bulundum. `Hayır ben gitmem. Burası benim ülkem. Af olur. Çıkıp film yapacağım’ dedi.
Mide kanseriydi. Kanseri rakı içerek tedavi etmeye çalışıyordu. 1981’de hapishaneden çıkamayacağını anlayınca kaçmaya karar verdi. Kaçar kaçmaz Paris’e gitti. Oradan da İsviçre’ye Zürih’e geldi. Yaklaşık bir ay bizde kaldı. İsviçre’de rahat bir yaşam sürüyordu. Sokakta bile rahatça gezebiliyordu. Daha sonra bir Türk kendisini tanıyıp gazeteciye haber verdi. Gazeteci de Yılmaz Güney’in İsviçre’de olduğunu yazınca oradan Fransa’ya kaçmak zorunda kaldı. O gece Yılmaz Güney’i Fransa’ya ben götürdüm. Ondan sonra ölümüne kadar yanında oldum. Sık sık sohbet ederdik. Hakimin öldürülme olayını sorduğumda, `Çok büyük bir kavga çıktı. Herkes alkollüydü. Bıçaklar tabancalar vardı. Ben öldürmediğimi sanıyorum. Keşke ben öldürseydim’ dedi. Öldürülen hakim için çok iyi düşünmediğini de ifade etmişti.”
Anlattıklarım 15 veya 16 yıl öncesine ait. Kuesch ve Giso ile bir süre facebook aracılığıyla haberleşiyorduk. Yol filminin yurtdışında nasıl çekildiğini anlatırken, “Yılmaz’ın tasarruf ve para harcama konusunda yeteneği sıfırın altındaydı. Araya girmesem, o filmden de borçlu çıkabilirdi” diye bilgi vermişti. İki yıl kadar sonra facebooktan çekildiler. Bir daha da haberleşemedik.